Alın Size “Alternatif Tarih” !!!!! Buyrun!!!!!!

Alın Size “Alternatif Tarih” !!!!! Buyrun!!!!!!

OLCAYTO ŞAHİN Yazdı...

Alın Size “Alternatif Tarih” !!!!! Buyrun!!!!!!

2018 Yılında ölen Salih Mirzabeyoğlu’nun “fikirsel önderi” olarak gören bir grup tarafından çıkarılan “Baran” dergisinin Aralık 2023 tarihli 22. Sayısında M. Taha İnci imzasıyla “araştırmacı –tarihçi !!!!” Yaşar Gören ile yapılan “Lozan, Osmanlı topraklarının, 5 sırtlan tarafından paylaşılmasıdır” başlıklı bir söyleşi !!! derginin internet sitesinde 17.01.2024 tarihinde yayımlandı. (https://www.barandergisi.net/roportaj/lozan-osmanli-topraklarinin-5-sirtlan-tarafindan-paylasilmasidir)

“Şimdi okullarda okutulan tarih gerçek bir tarih değil aslında” !!!!! diye başlayan, “2.5 milyon km2 toprağımız Lozan’da 780 bin km2’ye düştü” zırvasıyla devam eden, “keşke Yunan galip gelseydi”yle zirve yapıp, “ Sevr’i hiç ağzına almayıp Lozan bir hezimettir”le noktalanan bir garip tarih anlayışı….

Cevat Rifat Atilhan’larla 50’li yıllarda başlayıp, Kadir Mısıroğlu ve günümüzde Mustafa Armağan’larla devam eden bir süreç. “Resmi tarih” anlayışını tamamen silip, yerine “tarihsel gerçeklere” dayandıklarını iddia ettikleri bir tarih anlayışı inşa etme gayreti…..

Yukarıda anılan metnin bazı kısımlarını, “alternatif bir tarih” inşa etme çabasında olan kişilerin bırakın “bilimsellik ölçütlerini” “vicdan ölçütlerini” bile ne kadar “acımasızca” aştıklarına çok iyi bir örnek oluşturduğu için burada eskilerin deyimiyle “bir ibret vesikası” olarak yayımlamak istedik. Atatürk’ün manevi mirasına halel gelir düşüncesiyle bazı kısımları “kırptık” . Pekala okuyucularımız “Baran dergisi ne ?, Yaşar Gören kim ? Biz hiç duymadık, onun görüşlerini niçin ciddiye alalım” demesin. Anılan kişinin anlattıklarının “alternatif tarih” oluşturma sevdasındaki ekibin bilindik söylemlerinin “tıpa tıp” aynısı olması bir yana, alıntılanan metin “aynı kafadaki” ulusal ölçekte yayım yapan gazetelerin internet sitelerinde geçen hafta içerisinde yayımlandı.

Acizane, bu tür iddiaların büyük bir kısmına cevap vermek üzere iki cilt 1200 sayfa kitap yazmış birisi olarak (Olcayto Şahin (Editörler: Suat Türkay, Sami Bildirici), Ama Hangi Tarih Yalan Söylüyor?!!!!, C.I-II, Dilek Ofset Matbaacılık, Sivas, 2022, 1200 sayfa), bu iddialara hiç cevap verme gereği duymadık!!!! İsteyen okuyucularımız, bu iddiaların bir kısmına cevap olarak oluşturduğumuz yazıları, internet gazetemizin arşivlerinden bulabilirler!!!! Cevabı, insanlarımızın vicdanına bıraktık.!!!!

Söyleşinin!!! alıntıladığımız kısımları şöyle. Bir “ibret vesikası” olarak sunuyoruz:

“Lozan temel olarak Osmanlı İmparatorluk topraklarını, 5 sırtlan tarafından paylaşılmasıdır. Bunlar İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve haydut Ankara hükümeti.”

“Mesela şu örneği verebilirim, hep ne söyleniyor: “Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı ve Kurtuluş Savaşı'nı başlattı.” Bir motto olarak bu söyleniyor. Bir kere Mustafa Kemal Samsun'a çıkmadı, gönderildi. Sonra bir Kurtuluş Savaşı'nı başlatmadı. Samsun'da başlayan bir Kurtuluş Savaşı yok. Yani olduysa eğer o zaman o savaş veya savaşların adının söylenmesi lazım. Nerede oldu bu Samsun'da Kurtuluş Savaşı? Havza'da mı oldu? Kavak'ta mı oldu? Nebyan Dağları'nda mı oldu? Nerede? Bunun adının söylemesi lazım. Samsun'da başlayan bir Kurtuluş Savaşı yok. Çünkü Samsun zaten İngiliz işgali altındaydı. Mustafa Kemal gittiğinde oraya İngiliz ordusuna yardım etsin diye gönderildi. Yüzbaşı Hurst vardı İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı. Mustafa Kemal ona yardım etti. Görevi de zaten dağdaki Türk çetelerinin elinden silahlarını almak ve onları düze indirmekti. Mustafa Kemal de bunu yapmıştır ortada bir savaş

yok anlayacağınız. Eğer Yunan’a karşı savaşı Kurtuluş Savaşı olarak addedeceksek, 19 Mayıs’tan tam bir buçuk sene sonra Mustafa Kemal'in askerleri Yunan’a kurşun atmaya başladı. (…)

(…)

Tabii ki. Samsun’da gerçekten ne olduğunu bilmeniz lazım. Amasya'da ne olduğunu bilmeniz lazım. Erzurum'da, Sivas'ta, Ankara'da ne olduğunu bilmeniz lazım. Mesela Erzurum Kongresi yerel bir kongredir. Şark Müdâfaa-i Hukuk cemiyetlerinin yerel bir toplantısından ibarettir. Çünkü 1919 yılında Doğu Anadolu'daki altı vilayetin Ermenistan'a verileceğine dair yazılar çıkıyordu. Başta Erzurum, Trabzon olmak üzere birçok ilde rahatsızlık oluşturmuştu bu durum. Onlar da bir yerel kongre toplamaya karar verdiler. Ve bu yerel kongrenin 10 Temmuz'da toplanacağı duyuruldu. Mustafa Kemal Erzurum Kongresi’ne Kazım Karabekir tarafından gönderildi. Kongre delegesi değildi.(…)

Şimdi Erzurum Kongresinde alınan kararlar arasında vatan bir bütün, bölünemez olduğu ifade edilir. Birinci maddenin bu olduğu iddia ediliyor. Oysa böyle bir şey yok. Yani böyle bir madde yok. Vatan neresidir, onun tanımı yok zaten. Vatanın tanımını yapmazsanız vatan bölünemez demenin de manası zaten yoktur. Mustafa Kemal kongrenin ilk günü kovuldu. Çünkü kongreye merasim üniformasıyla geldi, bir asker üniformasıyla. Yanında yaverleri Recep Zühtü ve Cevat Abbas da vardı. Onlar da merasim üniformasıyla geldiler. Bunun üzerine kongre ayağa fırladı. Ve Zeki Kadirbeyoğlu kongrenin önemli katılımcılarından biridir, Mustafa Kemal'e “Bu şekilde katılamazsınız kongreye, dışarı.” dedi. Böylece Mustafa Kemal'i kongreden attılar ilk gün. Mustafa Kemal kongrenin yönlendiricisi ve denetleyicisi değildi. Orada sadece bir kongre katılımcısı.

Kongre 23 Temmuz 1919'da toplanabildi. Ondan sonra 6-7 Ağustos'a kadar sürdü. (…)Yani zaten Erzurum Kongresi kararlarıyla ilgili anlatıların tamamı yalan. Yani söylenen şeylerin hiçbiri kararlaştırılmadı. Bunlar sonradan uyduruldu. Yani Mustafa Kemal'i kahraman haline getirmek için uydurulmuş şeyler.

(…)

Sivas Kongresi aslında bir kongre falan değildir. Ahbap çavuşlar toplantısıdır. Çünkü benim saptayabildiğim 28 delegeyle toplanmıştır. Şimdi Osmanlı İdarî Teşkilatına göre 61 livâ (vilayet) vardı. Şimdi 61 livadan 3'er delegenin gelmesi gerekiyordu. Yani genel bir kongre, vatanın tümünü kapsayan bir kongre toplayacaksanız 183 delegenin gelmesi gerekiyordu. Oysa sadece 28 kişi geldi. (…) Bu bir kongre değildir. Sivas bir isyandır aslında.(…)

(…)

O yıllar Anadolu'da padişahla Mustafa Kemal arasında hakimiyet mücadelesi başladı. Yani kim yönetecek? Bu sonunda meclisin 23 Nisan 1920'de ilan edilmesine kadar gitmiştir. İstanbul'dan gelen 60 milletvekili, Mustafa Kemal'in toparladığı 30 milletvekiliyle 90 milletvekili güya uydurma bir meclis toplanmıştır. Bu meclis zaten anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla zaten payitahtın dışında meclis toplanamaz. Yani Ankara'daki meclis daha baştan itibaren haydut meclisidir. Zaten meclisin ilanından üç gün sonra 26 Nisan’da Mustafa Kemal, Lenin’e bir mektup yazdı. Batum’u Ruslara para karşılığı satmayı teklif etti. Ve ilk taksit olarak 5 milyon

altın istedi. 23 Nisan 1920 Meclisin kuruluşudur. Ruslar bu altınları gönderdiler. Yani Batum’u aldılar ondan sonra teşekkür bağlamında altınları göndermeye başladılar. (…)

(…)

(…) Ali Fuat Paşa Yahudi’dir. Osmanlı ordusundaki Yahudi bir general Müşir Mehmet Ali Paşa'nın torunudur. Bunlar Yahudilere yakınlık duyuyorlar. Fevzi Çakmak'ın da daha sonra Yahudi olduğu ortaya çıkacaktır. Kudüs'ü tek kurşun atmadan İngiliz'e verdiler.

(…)

Sonra Lozan Antlaşması’na gittik. Şimdi mülkiyetin devri, kesin olarak Lozan'da yapıldı. Yani Lozan'da maddelerden biridir o, bakarsanız görürsünüz. Fransa ile yapılan 20 Ekim 1921 tarihi antlaşmayı teyit eder. Yani Lozan'la birlikte aslında Suriye, Lübnan, Hatay Fransa’nın mülkiyetine geçmiştir. Gene Lozan Antlaşmasıyla Kudüs, Gazze, Filistin, Suudi Arabistan toprakları, Mekke, Medine İngilizlere geçmiştir. Savaşta kaybedilen düşman işgali şeklinde devam eden statü Lozan'la beraber mülkiyetin devrine ve kalıcı işgale dönmüştür. Lozan'la birlikte işgal resmileşmiş oldu.

(…)

Lozan temel olarak Osmanlı İmparatorluk topraklarını, 5 sırtlan tarafından paylaşılmasıdır. Bunlar İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve haydut Ankara hükümeti. Yunanistan'a bile toprak verdik Lozan'da. Ege adalarına verdik. Ege adaları Yunanistan'ın değildi, Osmanlı mülkiyetindeydi.

Peki neden “zafer” deniliyor?

Ne desinler? “Biz mağlup olduk işte elimizdeki avucumuzdaki her şeyi verdik. Ondan sonra sonunda bizi devlet olarak tanımaya karar verdiler.” Bunu nasıl desinler? Bunu aşırı bir hilafet düşmanlığıyla yaptılar. Zaten bütün basın ellerindeydi. (…)

Lozan'da hilafet mevzuu var mıydı?

Tabii vardı. Osmanlı topraklarının sahibi kim? Padişah değil mi? Şimdi padişah kalır da Osmanlı devam ederse ondan sonra Osmanlı razı olmazsa, mesela Mısır'ın mülkiyetini İngiltere'ye devretmezse ne olacak? (…) Ama Mısır ve Kıbrıs zaten Lozan’da gitti. Mülkiyetini orada devretti Mustafa Kemal. Yani arkadaşları üzerinden o şey yaptı devretti. Şimdi Lozan'da neler gitti? İngiltere'ye petrol bölgeleri gitti. Mesela Kuveyt bizimdi. Ama Basra vilayetini Bağdat'ı İngiltere'ye verince Lozan'da, haliyle hem Basra petrolleri hem Kuveyt petrolleri gitti. Fransa ile sınırımızı bugünkü Suriye sınırı olarak kabul ettiğimizde ne oldu? Onun altındaki bütün topraklar gitti. Zaten Suriye'yi, Lübnan’ı, Hatay'ı Ankara Antlaşması ile verdiler ve bunu Lozan'da teyit ettiler. Oralar Fransa'ya gitti. Peki aşağıdaki Filistin ve Kudüs? Bunlar da İngiltere'ye gitti. Mekke, Medine, Hicaz, Arabistan petrolleri böyle gitti. Sonra Mısır ve Sudan'ı gene Lozan Antlaşması ile devrettik. Bunların maddeleri var. Yani Lozan Antlaşması'nı açar bakarsanız net şekilde görürsünüz. Gene Lozan Antlaşması ile Libya'yı İtalya'ya verdiler. Yani 5 milyon kilometre karelik Libya, Mısır, Sudan toprakları böyle gitti. 8 milyon küsur kilometre kare topraktan 789 bin kilometre kareye indik Lozan'da.

(…)

Peki Lozan'da hahambaşının ne işi vardı?

Hahambaşı Haim Naum arabuluculuk yaptı Lozan’da. Rauf Bey, “hilafetin kaldırılmasını Lozan’da Haim Naum kabul ettirdi” diyor. Şimdi Lozan'da aslında Türkiye heyetinin gerçek lideri Haim Naum. Yani çok iyi derece İngilizce biliyor. Dolayısıyla Lozan'da heyetin lideri haline geliyor. İnönü baş müzakereci ama anlamıyor. Yeteri kadar bilgisi yok. Fransızcası tarzanca seviyesinde. Dolayısıyla her şeyi Haim Naum idare etmeye başlıyor. Lord Curzon'la temas kurup, İnönü ile konuşan ve Lord Curzon'a bunları aktaran Haim Naum’dur.

(…)

Çanakkale savaşına gelirsek. Bu savaşı gerçekten kazandık mı ve Mustafa Kemal’in bu savaştaki görevi tam olarak neydi?

Çanakkale Savaşı bizce bilinmiyor. Bir kere Çanakkale Savaşı kazanılmadı. Çanakkale Savaşı'nın nihai şeyini söyleyeyim size. Çanakkale Kara Savaşları berabere bitmiştir. Yani Çanakkale Kara Savaşları'nda Gelibolu'da 4 ay sürdü kanlı çarpışmalar. Bunların işte 10'u 15'i büyük çarpışma. İşte 40-50'si de küçük çarpışmalar. Ve berabere bitti. Şimdi biz İngilizleri denize dökemeyeceğimizi anladık. İngilizler de tepeleri aşıp Osmanlı kıyı topçusunu yok edemeyeceklerini anladılar. Çünkü İngiliz Fransız donanmasını durduran Osmanlı kıyı topçusu. Yani tabyalar. Tabyalarda 105 tanesi, 35 inçlik mermi atabilen top var. Yani devasa Alman topları var. Bunları yok etmeden boğazı geçemeyeceğini anladı İngilizler, Churchill. Bunun üzerine karaya çıkartma yapıp batıdan ve kuzeyden tabyalara ulaşma kararını verdiler. Çanakkale Kara Savaşları özetle budur. (…)”

Söyleşi!!! burada sona eriyor.



turgay özcan
17.02.2024 20:10:41
Alternatif tarih adına bu kadar yalanı nasıl uyduruyorlar, anlamıyorum. Bu kadar yalan uydururak ne elde etmeyi umuyorlar acaba? Milleti kandırınca ne olacak acaba?

Suat Türkay
18.02.2024 22:50:46
...propaganda yapmanın da bir adabı olur ...bu kadar yalan nasıl söylenebilir cidden merak ettim ...tuhaflık bu kadar olur mu...?..oluyor demek ki.

Murat ŞAHİN
19.02.2024 10:20:34
Bu arkadaşlar nedense Sevr Antlaşması'nı, Mondros Mütarekesi'ni, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ni, Emperyalist ihanetlerini hiç eleştirmiyorlar!! Lozan olmasa mevcut Türkiye'de olmazdı!!