İZ
‘’İz bırakmak’’ nedir bir düşünelim. Şu an dünyada 7.9 milyon insan yaşıyor. Hepsi bir şekilde dünyaya bir iz bırakıp, ortalama 79 yıl yaşayıp göçüyor. İz bırakalım dünyaya öyle bir iz ki çabucak silinip gitmesin. Bir çam ağacı insandan daha uzun yaşıyor biliyor muydunuz? 100 ile 1000 yıl arası ömrü olan bir çam ağacı dikerek dünya için sizden minik bir hediye, bir iz bırakabilirsiniz.
Kökleri toprağı, dalları gökyüzünü kucaklayan, sevginin timsali gibi bir ağaç. Bir dikili ağacımız olsun şu ekip biçip sonra da gittiğimiz, kısa bir uğrak yeri olan dünya hanında. Bir kitap yazmak mesela. Yüzlerce yüreğe dokunmak. Her okuyucunun yüreğine dokunabilmek zordur. Çünkü dokunursan, bir sır gibi kalbine gömdüğü tüm izlere de dokunmuş olursun.
Bu anlamda zor değil midir yazarın işi? Zor olduğu için güzel zaten ve dokunuyorsa bir yazı kalbinizdeki ize o zaman özeldir okuduğunuz metin sizin için. Yazarı düşünelim; ne kadar dokunabiliyorsa okuyucunun yüreğindeki ize, o kadar iz bırakmış demektir dünyaya. Yolcuyuz hayatta, vaktimiz varken güzel izler bırakalım. Peki iz bırakmak öyle ansızın çıkıp gelen bir güz kokusu gibi midir? Derin hissiyatlı ruhların bu dünyaya bir armağanıdır, iz bırakmak. İnsanı insan yapan, insana yaşadığını hatırlatan duygularımızdır. Bunu bilirken bir yaşanmışlığın, bir hayatın; başka hayatlara, başka gönüllere değmesini küçümsemek olur mu? Olmaz. Zor meziyettir elbet bir iz bırakmak gönüllere, ya da dokunmak gönüldeki izlere.
Bir iz bırakalım hayata. Gönüllere dokunalım. Her bir iz ile milyarlara dokunacak birer hatıra olarak kalalım geride.
Toprağa bir anı bir iz bırakalım. Yüreklere dokunup bir iz de biz bırakalım. Geriye dönüp baktığımızda toprağa göz yaşı değil bir tohum gömmüş olalım. Ve insanların kalbine…