Acele Karar Vermek
Kıymetli okuyucular, isabetli bir karar vermenin önemli olduğu şu seçim sath-ı mailinde size bir öykü anlatmak istiyorum. Öykümüz Taoizmin kurucusu ünlü filozof Lao Tzu'nun zamanında geçer. Lao Tzu’nun kendisi de bu öyküyü çok sever ve ders alınsın diye periyodik aralıklarla anlatırmış.
Efendim köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Bir oğlundan başka kimi kimsesi de yokmuş. Üstelik çok da fakirmiş. Fakirliği bir yana ihtiyarın erdemli yaşantısına Kral bile imrenirmiş! Bu ihtiyarın Köroğlu’nun küheylanı misali dillere destan doru bir atı varmış. Bu ata sahip olmayı çok isteyen Kral, ciddi miktarda para teklif etmiş ama ihtiyarı atı satmaya bir türlü ikna edememiş.
Neden böyle davranıyorsun? Bu atı neden satmıyorsun? diyenlere de; “Bu hayvan benim için bir attan öt, bir dost, dert ortağım, yarenimdir. İnsan hiç dostunu satar mı?” diye cevap verirmiş.
Günün birinde atın yemini suyunu vermek için ahıra inen ihtiyar gözlerine inanamıyor. Gördüğü karşısında mıh gibi olduğu yere çakılıp kalıyor! At bağlı olduğu yerinde yok! Haberi duyan köylüler ihtiyarın başına toplanıp: "Seni gidi ihtiyar bunak, birilerinin ünü ülkenin dört bir yanına yayılan bu atı sana bırakmayacağı ve çalacakları belliydi. Atı Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler paşalar gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın." türünden ta’zir nutukları atıyorlar.
İhtiyar, köylülere; "Karar vermek için acele etmeyin, sadece at kayıp deyin. Çünkü gerçek budur. Bundan ötesi sizin yorumunuz ve acele verdiğiniz bir karardır. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü olayın henüz başındayız. Arkasının nasıl geleceğini ise kimse bilemez. Önemli olan isabetli karar vermektir" diyor.
Köylüler ihtiyarın bu makul açıklamasını kale almadıkları gibi, bu iyimserliğine kimisi bıyık altından gülerek kimisi de kahkaha atarak karşılık vermişler. Aradan 15 gün geçmemiş ki, bizim küheylan bir öğlen vakti çıkıp gelmiş. Meğer at çalınmamış, dağda-tepede özgür, başına buyruk olmayı canı çekmiş. Muradına erip dönerken de vadideki 12 vahşi yılkı atını peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyarın etrafına toplanarak söyledikleri sözlerden dolayı özür dilemişler ve “Babalık, sen haklı çıktın. Atının kaybolması senin için bir talihsizlik değil adeta başına konan devlet kuşu oldu. Bir atın var iken şimdi birçok atın oldu" diye taltif etmişler.
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek budur. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıçtır. Sizler henüz birinci cümlenin birinci kelimesini okuduğunuz bir kitap hakkında nasıl fikir yürütebiliyorsunuz?"
Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan açığa dalga geçmemişler ama gıyabında; "Bu herif sahiden gerzek, salağın önde gideni" demeden de edememişler.
Aradan bir hafta geçmeden, ehlileştirmek için bindiği vahşi yılkı atından düşen ihtiyarın oğlunun ayağı kırılmış. Evin geçimini temin eden oğul, uzun zaman çalışamayacağı için, köylüler yine gelmişler ihtiyara; "Bir kez daha haklı çıktın ama bu atlar yüzünden evin direği oğlunun ayağı kırıldığı için uzun süre çalışamayacak. Oysa sana bakacak başka kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar: "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye başlamış söze. "Karar vermek için acele etmeyin. Oğlumun ayağı kırıldı. Gerçek olan budur. Ötesi sizin verdiğiniz karar ama ne kadarı isabetli, tartışılır. Hayatta olaylar böyle küçük parçalar halinde gelir ve sonrasında neler olacağını asla bilemezsiniz."
Bu olaydan birkaç hafta sonra ihtiyarın ülkesinde savaş çıkmış. Üstelik düşman ordusu da çok güçlü ve kalabalıktır. Kral ülkenin savunması için son bir ümitle eli silah tutan bütün gençler için seferberlik emri çıkartmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık ayaklı oğlu dışında köydeki bütün gençleri askere alırlar. Köyü bir matem bürümüştür. Nasıl üzülmesinler, savaşı kazanma imkânı hemen hemen yoktur. Askere alınan gençlerin ya öleceğini ya da esir düşüp köle olarak satılacağını üç aşağı beş yukarı herkes tahmin edebiliyormuş!
Köylüler son bir kez daha ihtiyara gelip: "Haklığın bir kez daha sübut buldu" demişler. "Oğlunun ayağı kırık ama yanında. Oysa bizimkiler belki de bize hiç dönemeyecekler. Oğlunun ayağının kırılması, talihsizlik değil meğer senin için şansmış."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş ihtiyar. “Oysa ne olacağını, bir olayın nasıl sonuçlanacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunlardan hangisinin talih, hangisinin talihsizlik olduğunu sadece Tao/Tanrı bilir."
Lao Tzu, her anlattığında öyküyü şu nasihatle bitirirmiş: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima bir karara zorlar ve bu gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."