AK Partinin seçim kaybetme nedenleri üzerine bir değerlendirme
Her seçimde olduğu gibi yine çok stresli ve partiler için hayat-memat meselesi haline getirilen bir seçim dönemini geride bıraktık. Şimdi düşünme sağlıklı bir değerlendirme yapma zamanı. Seçimin doğal sonucu olarak bu seçiminde kazanan ve kaybedenleri oldu. Kaybedenler mahallesinde, kaybetmenin sebepleri ile ilgili pek çok tespit ve eleştiri de oldu. Dışarıdan bir gözlemci olarak kaybetmenin nedenleri ile ilgili izlenimlerimden bir kaçını sizinle paylaşmak istiyorum.
AK Partinin seçimi kaybetmesinin nedenlerinden birinci sıraya seçim sath-ı mailinde; Kürtleri Irak Kürdistan´ına gönderecek kadar ?faşizan? bir dil kullanılmasını yazmak iktiza eder.
İkinci sıraya, kasa, masa, nisa müptezelliği yazılabilir.
Ak Parti seçim sürecinde ve el-an ülkede sanki ekonomik kriz yokmuş gibi davrandı/davranıyor. Ancak ülkede can yakan ciddi bir ekonomik kriz var. Bu gerçeği kabul edelim ki sorun çözülsün.
Yenilenen İstanbul seçimlerinde çok aymazca Pontusculuk ve Rumluk tartışması yapıldı. Oysa muhafazakâr siyasetin kodlarında insanların soyu sopu önemli olmaz, temsil ettiği fikir önemsenirdi. Bu ırkçılık söylemi ters tepti.
İktidardakilerin hal ve hareketlerine dikkat etmemesi, hak hukuk ve adalet duygusunun örselenmesi, toplumu sosyo-psikolojik olarak ?mazlum? yanında yer almaya itekledi. Seçimin iptal edilmesini adil bulmayan seçmen, bu iptali kabul etmedi ve ?mağdur? olarak gördüğü İmamoğlu´na bir öncekinden daha güçlü bir destek verdi.
İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı her ne kadar Yüksek Seçim Kurulu (YSK) eliyle, yani "hukuki" bir karar olarak görünse de vatandaş nezdinde bu durum "adaletsizlik" olarak algılandı. Dolayısı ile ?adalet? duygusu zedelendi. Oy hırsızlığı suçlaması inandırıcı olmadı.
?Saadetcik diye bir parti varmış? örneğinde olduğu gibi muktedirlerin kibir kuşanıp diğerlerini/rakiplerini küçümsemesi, dönüp biz ettik siz etmeyin demenin inandırıcı olmaması.
Mütevazı ve halkın tümüne şefkat ve merhamet göstermesi gereken kişilerin kendini beğenmişliğinin zirve yapması. İnsanları azarlama ve tehdit etmeleri kayıp etmenin ciddi nedenlerinden biri olarak okunmalıdır.
Muktedirlerin güçsüzleri ihmal etmesi, ahlak kurallarına uymaması ve her türlü iktidarın geçici olduğunu unutmaları. Bu bağlamda Makyawel´e rahmet okuturcasına, kazanmak için her şeyin hassetsen yalan ve dolanın ?mubah? görülmesi. İnsanların isminden ve kıyafetinden hangi partili olduklarının ayırtına varıp eksik evrak verilmesi gibi komik bir o kadar da bizleri embesil yerine koyan uydurmalardan medet umulması gibi akılsızlıklar insanları irrite etti.
Son olarak Öcalan´ın ?destekçi? kılınmasına tepki gösteren Fatma Barbarosoğlu´nun İstanbul seçiminin kaybedilmesindeki şu yerinde tespitlerini fevkalade önemli buluyorum: ?İçişleri Bakanı, Eren Bülbül´ün ve aynı saldırıda şehit düşen astsubay kıdemli başçavuş Ferhat Gedik´in katillerinin yakalandığını söylemişti. Kaç vakit önceydi! Hani içimiz serinler gibi olmuştu? İşte o serinliğin içine kocaman bir ateş düştü.
Her şey öyle böyle şöyle filan da.
Öcalan´ın mektubundan medet ummayacaktınız.
Şehit ailelerinin canını yeniden yakmayacaktınız.
?Bebek katili? dediğiniz adamı seçimi kazandıracak stratejik özne yapmanıza, kardeşini TRT ekranında kendinize ?destekçi? kılmanıza değdi mi?
Oğuldan yetim ana-babaların, babadan yetim evlatların, hayat arkadaşını yitirmiş kadınların acısına kezzap dökmeyecektiniz.?
Son olarak muktedirler her eleştireni düşman belleyip şeytanlaştırma tutumundan tez elden vaz geçmeliler. Eleştiri ve uyarılara kulak tıkamamak ve dediğim dedikçilikte ısrar edilmemeliler. Sorumluluğu hep başkasına atmak, ?dış güçler? ve ?üst akıl? gibi sonu gelmez mazeretlerlerin arkasına sığınmak verine olayın üzerine gerçekçi ve cesaretle gitmek gerekir. Hatada ısrar ederek bir yanlışı daha vahim bir yanlışla düzeltmeye çalışmak sizi bugüne getirdi. Deniz bitti kara göründü. Şayet bildiğinizden şaşmazsanız ucundan kıyısından başlayan güven bunalımının önünü alamazsınız.
Her seçimden sonra halkımızın mesajını aldık. Gereğini yapacağız şeklinde beyanatlar İstanbul seçimi sonrasında da yapıldı. Ancak tecrübemiz o ki, beyanat verilmekle kalmış kimseye kulak asılmamıştır. Umarım be defa sözde kalınmaz. ?Gönül köprüleri? kurulur.
Selam ile.