1) evet, 2)muhtemelen, 3)olabilir, 4)alakasız, 5)hayır.
Beş şıkkı olan bu sorunun cevabı biraz bekleyebilir.
Dünyadaki tüm İslamcıları kabaca üç grupta ve üç temel kavram çerçevesini irdeleyebiliriz.
Kavramlarımız Şeriat, Demokrasi ve Laiklik.
Birinci grup: Şeriat isteyen fakat demokrasiye ve laikliğe kesinkes karşı olanlar: Selefiler, El Kaide gibi örgütler bu gruba girer. Bu gruplar Ak Parti gibi oluşumları İslami bulmazlar ve onaylamazlar. Doğrusu Ak Parti’de bu grupları İslami bulmaz ve onaylamaz.
İkinci Grup: Şeriat ve demokrasiyi aynı anda isteyen fakat laikliğe karşı olanlar: Müslüman Kardeşler ve Pakistan bu gruba girebilir.
Selefiler bu grupları da beğenmez ve onaylamaz. Ak Parti ise bu grup ve ülkelerin anlayışını kendine yakın görür, bu gruplar da Ak Parti’yi benimser ve onaylarlar.
Üçüncü Grup: Şeriat istemeyen fakat demokrasi isteyen aynı anda dine saygılı laikliğe olumlu bakan hatta savunanlar. Ak Parti bu kesimin iktidara gelebilmiş, önde gelen en önemli örneğidir.
Şeriat istemeyen bir siyasi oluşuma veya düşünce hareketine İslamcı denebilir mi?
Bu soru ciddi bir soru olduğu için söylemimizi yumuşatalım: Ak Parti şeriatın ibadetler ve itikatla ilgili kısımlarını elbette istiyor.
Fakat…
Bu bağlamda talep edilen değil, talep edilmeyen olgular daha belirleyicidir.
Mesela anayasa ve yasamanın kaynağının şeriat olması, mesela İslami yargılama sistemi, mesela siyasal sistem ve iktisadi faaliyetlerin şeriata göre belirlenmesi…
Denilecektir ki şeriatın özü olan bu ilkeler talep edilmeden İslamcılık olur mu?
Bu güçlü sorunun negatif etkisinden korunmak ve İslam’ı destekleyen parti algısına zarar gelmemesi için Ak Parti, başka sahalarda, milli muhafazakâr ve İslâmi bir parti olduğu algısını yerleştirmeye çalışmaktadır.
Mesela başörtüsü serbestisi, Türkiye’de, tek başına “İslam’ı destekleyen parti” algısı oluşmasına yetebilir.
Fakat Ak Parti bununla yetinmedi ve simgesel değeri yüksek camiler inşa ettirdi ve Ayasofya Camisini ibadete açtı. Yeni İmam Hatip okulları açtı ve açılmış olanların eğitim kalitesini yükseltmeye çalıştı. Yeni İlahiyat Fakülteleri açıldı, İlahiyat ya da İmam Hatip mezunlarının kamuda daha fazla görev alması sağlandı vs.
Akraba olsun ya da olmasın yurtdışındaki İslami topluluklarla iyi ilişkiler geliştirdi; Bosna, Kosova, Filistin, Somali, Libya, Sudan, Filipinler, Myanmar, Irak, Suriye, Karabağ, Afganistan gibi çoğrafyalarda bazı dezavantajlı toplulukları himaye etmeye çalıştı.
AK PARTİ İSLAMCILIĞI VE TOPLUM
Peki, Şeriatsız fakat dine saygılı bir laiklikle çerçevelenmiş, demokratik bir sistem, yani “Simgesel İslamcılık” düzeni, İslamcı dediğimiz kişi ve kesimlere yetiyor mu?
Saadet Partisi’nin terkedilmesine ve cemaatlerin fevç fevç Ak Parti’ye katılmasına bakılırsa, birileri, galiba yetiyor, diyebilir.
Peki, aynı dönemde dindar insanlar, dini yaşayış ve inanışa karşı niçin daha gevşek ve lakayt davranmaya başladılar?
Dini olduğu düşünülen hedefler gerçekleştikten sonra, insanlar hayatın olağan akışı içindeki diğer hedeflerini de gerçekleştirmek isterler: Eğitim, makam, mevki, itibar, iş, servet, yüksek gelir.
Hayatın olağan akışı içindeki rasyonel başarılar, bir süre sonra, zihinlerde dini mesajların etkisini sınırlar; din algısı ve aktarımı kültürel bir form haline dönüşür.
Kültürel formların özünde var olan inanç nüveleri, bir sonraki nesle aktarılırken, çağın gerekleri ve karşılaştığı diğer kültürlerle mayalanır; böylece dini anlayış ve yaşayışların niteliği bir başkalaşıma uğrayabilir.
Eğer Hristiyanlık, aydınlanma düşüncesi ve modernlik karşısında bir hurafe düzeyine düşmediyse; bunun sebebi, dini inançların, Rönesans’tan itibaren resim, heykel, mimari, müzik, tiyatro, edebiyat yoluyla gelecek nesillere aktarılmasındaki başarısındandır.
İslam sanatlarının kökünün kuruduğu bir dönemde, kaba saba kişiler tarafından tebliğ edilen dini anlatılar, günümüzde, tabir caizse, başta gençler olmak üzere artık toplumu kesmiyor.
Bu konuları derinlemesine irdelemek bir köşe yazısının boyutlarını aşar, burada bırakıyorum.
Ak Parti’yi anlatmayı denemeye devam edeceğim.
MEHMET ALİ VERÇİN/KARAR GAZETESİ