"Yine bir bahar sabahı, köyün ortasında sığır toplanırken, bir evden ağıt sesleri ortalıkta dolaştı. Anam öğrendi ki gece doğum yapan bir loğusa kadının çocuğu sabah ölmüştü.
KÖYDE lohusa kadının çocuğunu "AL Karısı" nın boğduğu yayıldı.
ANAMA "Al Karısı" ne diye çok sordum. Sonunda anlata.
Dedi ki "Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, saçları örülü koca bir karıdır. Cihanı dolaşır doğum yapan lohusa kadınların odasına girer çocuğunu boğar" dedi.
Köyde kadınlar arasında bir "AL Karısı" masalı konuşuluyordu. Hatta komşumuz anamın sırdaşı NACİYE BİBİ, "oğul ne diye loğusa kadını yalnız bıraktılarsa, bir herif mintanı veya Kuranı Azümüşşanı yanına koysalardı, o SOYHA Al Karısı yanaşamazdı" diye söylenip duruyordu.
Bu olaylardan sonra geceleri yalnız yatamaz olmuştuk kardeşlerimle. ANAM aramızda yatardı?Hatta köylü KEŞİŞİN YILKI ATINA sabaha kadar AL KARISININ bindiğini de söyleyiveriyorlardı.
KEŞİŞ EMMİ yok öyle bir şey dese de Köylü konuşuyordu duvar diplerinde ben de duymaktaydım.KEŞİŞ EMMİ´nin ahırı yanı başımızda idi. KEŞİŞİN karısı akşama doğru inekleri eşeği ve atı ahıra sokar kapıyı da kilitlemezdi.
Ben de merak dürtüsü ve korku ile ahırın yırtık olan naylonlu penceresinden karanlık çökmeden YILKI ATINA bakardım.
Hatta ahırdan at sesleri gelince koşarak bakardım.Bir sabah at sığıra gidecekken baktım ki atın yeleleri örülmüş.KEŞİŞ EMMİ ve karısının atın yelelerini örecek zamanları yoktu.
Akşam SIĞIRDAN at gelince yelelerini çözdüm. Sabah baktığımda yelelerini yine örülmüş gördüm. At da yorgundu.Köylülerin dediğine inanmaya başlamıştım. Aklımdan "AL KARISI gece ata biniyor sabaha kadar onu sürüyor" diye düşünmeye başladım.
Anamgil akşama NACİYE BİBİ lere gitmişlerdi. Ben de ahırın kenarına "tustum" . Ahırdan at sesi gelmeye başladı. TANRIYA sığınıp kapıyı hemen açtım. İçeri girdim ki at ahırın ortasında dönüp durmakta idi. Yeleleri de yine örülmüştü. Korkarak kaçtım.
Her ne kadar üzerinde AL KARISINI görmesem de köylülerin anlattığı tevatüre inanmaya başladım.Olanları ANAMA anlattım. Anam inanmadı. Keşiş Efendinin karısına anlattım inanmadı.
Ben ardı arkasına KEŞİŞİN YILKI ATINI takip etmeye devam ediyordum. Yine yeleleri örülü ve at gece ahırda boşanıp koşuyordu. O bebeğin ölümü üzerinden tahminin bir ay geçmişti ve bu olanlar devam etmekteydi.
Ben ?AL KARISININ gece KEŞİŞİN atına bindiğini ve sabah kadar at üzerinde dolaştığına inanmıştım.
Bir ay boyunca gece ahırdan patırtı gürültü eksik olmamıştı. Bir sabah KEŞİŞİN karısı ahıra girdiğinde atın "çatlamış bir şekilde yerde yattığını" görüp KEŞİŞ Efendi ve BABAMI çağırmıştı.
Koşarak bende gittim.,
KEŞİŞ EMMİ "at çatlamış" dedi. Babam da "içerde at çatlar mı Keşiş Efendi" dedi.
KEŞİŞ EMMİ atın koltuk atlarına baktı koltuk atları köpüklenmişti. "Ancak koşan atın koltuk atları terler" dedi.
Ben de hemen yelelerine baktım ve yeleleri yine örülüydü. İrkildim oracıkta.Birkaç adam ile atı sürükleyip yukardaki dereye götürdüler. "Mundar" atı birkaç köpek, gece de tilkiler iki günde yediler.
Köylünün dilinden düşüremediği "KEŞİŞİN YILKI Atı" esrarengiz bir şekilde çatlayarak yeleleri örülü bir vaziyette ölmüştü. Kimse bu sırrı çözemedi.(YAŞIM seksene dayandı ve ben hala o çocukluk zamanında düşündüğüm yerdeyim.)
KEŞİŞİN YILKI ATI köyün dilinde daha uzun yıllar devam etmiştir.
Ailecek bir yıl kaldığımız bu köyde çok hatıram var.Babam duvarları örmüş iyi de kazancımız olmuştu. Yazın SİVAS´a döndük. Anam MANUŞAK HATUN o köyden kışlık erzak getirdi.
SİVAS´A gelince de köyü unutamadık arayıp sorduk. Yine göçler oldu, konanlar göçenler oldu, Jandarma eksik olmadı..."
Kirkor DEĞİRMENCİYAN / PAŞAKÖYLÜ KEŞİŞİN YILKI ATI