/çorbasını büyüleyen biridir anneler
hasta yatağımızda
elleri yüzleri hoş kokar/
Gülten AKIN
Yüreğin, ebruli tılsımını, bir şerbet gibi dağıtan analar bilir belki de hayatın hay huyunu. Bozkırın alaca suretidir aslında her şey… Her şey, bereketin kol gezdiği alın teri gibi asude zamanları çağrıştırır…
***
ANADOLU… Ana dolu…
Bulgur bulgur alın teri kokan, nasırlı ellerde saklıdır müşfik zamanlar seyrangahı…Bir tebessüm, naif bir bakış, samimiyetin en âlâ zamanlarını çağrıştırır Anadolu'nun uzak bir köyünde…
GÖLGESİNE sığınılan ulu dağlar misali yorgun analar, koyunlarına aldıkları çocuklarının tozlu yüzlerine baka baka, kanaatten örülmüş düşler kurarlar yüreklerinin en tenha yerlerinde...
Bir of çekip,sicim gibi yaşlar gözlerden süzülmeden az evvel, biteviye bir türkü yankılanır dağ dağ, tepe tepe... Akşamın ılık siluetinde, çıkan rüzgarla karışık bir sevinç yayılır genizleri yakan...Efil efil salınan buğday yığınları yanına, tereyağa bulanmış bulgur pilavı hazır ve nazır bir eda ile lavaşla söyleşmeye başlar apansız...
***
Gece inende dağların ahengi üzerine, bambaşka bir aleme gark olur Anadolunun uzak köylerinde hayatlar. Tepelerin ardından doğan ay, bark bark ederek, sarıp sarmalar yamalı elbiseler içindeki çocuk tebessümlerini...
Çayırlarda geceyi bölen kurbağa seslerine, viraneleri mesken edinen baykuşların ürkütücü sesleri karışıp gider... Gökte sıra sıra dizili yıldızlar, öteye beriye savrulsalar da Süreyye Yıldızlarının etrafında oyuna dururlar sanki...
***
Bir umuttur yaşamak, Anadolunun öte köyleri bağrında... Bir türkü, bir şiir ve yüreği ısıtan sonsuz bir masumiyet...
Alaca bir sükût. Alaca bir samimiyet…
Sabahın kör karanlığında, tandırı yakan Anadolu kadınlarının, alınlarında bulgur bulgur süzülen emekle birlikte, yüreğin tam orta yerini yangın yerine çeviren evvel zaman düşleri gibi akıp gider her şey!
ANADOLU, ana dolu…
OSMAN ÇELİK