ANNE YÜREĞİ

ANNE YÜREĞİ

...

ANNE YÜREĞİ

Tatillerde köye geldiğim zaman annem heyecanla "oğlum sen ne çıkacaksın?"diye sorardı. Annem hep ezildi kendi yaşamadı. Kendine ait bir şeyler başaramadığı için bizim okuyup bir şeyler çıkmamızı isterdi. Komşular bize hoş geldin "demeye geldiklerinde" Eee sen ne çıkacaksın şimdi?" Diye sordukları zaman annem umutla bir cevap vermemi beklerdi. Cevap vermezdim çünkü ben de ne çıkacağımı bilmiyordum ki.

-Yine bir keresinde annem aynı soruyu sorunca dedim ki "anne ne çıkacağımız şimdi belli değil. Okul bitince bir sınav olacağız. Orda belli olacak."Annem yüzüme bakıp "sınav ne?" Demez mi. "Ne çıkacağımızın belli olacağı imtihan. Bir daha bana bunu sorma tamam mı? Dedim. Sesim biraz yüksek çıkmış ki annem bir daha sormadı. Sormadı ama tatile her gelişimde yüzüme umutla ne çıkacağın belli oldu mu? Der gibi bakardı. Sonradan öğrendiğime göre bir keresinde annem karnemi alıp kardeşime göstererek oğlum ben anlamadım. Bir de sen bak. Burada ağabeyinin bir şey çıktığı yazıyor mu? Diye sorarmış. Biliyordum ki kazandığımda canım annem havadisi bütün komşu, eş ,dost ve akrabaya gururlanarak anlatacak ve bir nebze de olsa varlığını ortaya koyarak kendini önemli hissedecekti. Belki de "senin sümüklü ne çıktı?" "Senin sidikli daha bir şey çıkmadı mı?" Diye kendisine anlamlı sorular soranlara hava atacaktı. Üniversite sınavları açıklandı. O zaman telefon ve İnternet yoktu. Köye haftada bir posta gelirdi. Annem bir hafta bekleyemedi. Babamı şehre yolladı. İlkindi üzeri köyün otobüsü uzaktan göründüğünde ben, annem, kardeşlerim ebem ve birkaç komşu tarlada patates söküyorduk. Annem otobüsü görür görmez. “Aha otobüs geliyor dur bakalım ne çıktın?” Diyerek yerinden fırladı. Aslında beyaz olan ama toz topraktan kahverengiye dönmüş tülbentini başının arkasına bağlamıştı. teriyle toz karışmış, güneşten yanan yüzünde, yalak yalak izler bırakmıştı. Şalvarı eski ve yırtılmıştı. Ayaklarındaysa ucu kopmuş naylon terlikler vardı. Elleri nasırlı idi. Babam tarlanın başında otobüsten inince nasırlı ellerine kurban olduğum annem 50 metre uzaktaki babama “ne çıkmış ne çıkmış” diye bağırdı. Babamın elinde Bir zarf vardı. Zarfı havaya kaldırıp sallayınca annem “vallahi bir şey çıkmışsın”. “Bak elinde zarf var”. “Bir şey çıkmasan o zarfı verirler mi?” Dedi. Bizim köyde postadan gelen zarf çok önemli . Genellikle borç ve icra kağıtları gelirdi. Milletin korkulu rüyası olan zarf, o gün anneme bir müjde olarak görülmüştü. Babam yaklaştıkça heyecandan titremeye başladım. Kalbim göğsüme sığmıyor, gelip çıkmak için sanki göğüs kafesimi dövüyordu annem “ee haydi müjdeyi ver nereye kazanmış?” Deyince babam bana dönüp “eşek oğlu eşek sana verdiğimiz tüm emeklilere yazıklar olsun dedi” “annem yoksa bir şey çıkmamış mı” diye ağlayarak oturdu. Ağlıyordu annem. Benim dilim tutuldu. Ağzım kurudu. Bakışlarım donuklaştı. Bir şey diyemiyordum.

- Dizlerini döverek ağlıyordu annem. Şimdi düşünüyorum da annem benim için değil komşulara ne diyeceğini düşünerek ağlıyordu. Kulakları biraz yavaş duyan ebem şaşkınlıkla kız kardeşime dönüp “yoksa biri mi ölmüş” diye sordu. Babam anneme “sus kız şaka yaptım”. Dedikten sonra babam dönüp yanıma yaklaştı ve “gel len seni bir öpeyim”. “Sen bu köyün medar-ı iftiharısın” dedi ben medar-ı iftiharısın ne o demek olduğunu bilmiyordum. Patates ilacı zannettim çünkü ilaç kutularının üzerinde anlamını bilmediğim isimler yazardı. “Sana harcadığımız tüm paralar, ettiğimiz tüm masraflar ve verdiğimiz tüm emekler helal olsun oğlum”. "Üniversiteyi kazanmışsın."

OKUMUYORSANIZ UYUYORSUNUZ DEMEKTİR!

DÜRÜST OLMAK İÇİN DÜRÜST OLUN YETER!!

KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI TANITIM REHBERİ

TURİZMCİ AR-GE GÜLTEKİN ÇETİN



Anahtar Kelimeler: YÜREĞİ