ARZUHÂL

ARZUHÂL

Yakup KIVRAK Yazdı...

ARZUHÂL

Dünkü yazımda müfettişlerin köye gelip beni teftiş ettiklerini ve stajyerliğimin kaldırıldığını anlatmıştım ya. (Bknz: Haşlanmış Yumurtalar, Tak Tak Tak)

İnsan hâtıralarını anlatırken veya yazarken bâzı küçük, sevimli anektodları unutup atlayabiliyor. Aklıma geldi, eğer Tak Tak Tak yazımı okuduysanız, bu eklememi uygun bir yerine yerleştirebilirsiniz. (Gerçekten yaşanmıştır.)

***

Seferaa yok, karısı Ayşaanam evde.

“Ayşaana ne kadar yumurta varsa ver çabuk!”

Kümese gidip on beş - yirmi yumurtayla geliyor.

“Ayşaana çokça lavaş da lâzım.”

“Nööreceen bu gader şeyi, ordu mu besleyecaan ooretmen?”

“Sonra anlatırım, sonra anlatırım” deyip telaşlı telaşlı koşturuyorum geri, bir aksilik olmasa bâri.

Avludan çıkacağım sırada ikindi namazından gelmekte olan Seferaa ile burun buruna geliyoruz. Elimdeki yumurtalara, lavaşlara bakıyor.

“O ne la, kümesimden yımırta mı çaldın?”

“He, kümesinden yımırta çaldım. Bak okulun önüne.”

Yirmi metre ötede, okulun önündeki siyah cipe bakıyor.

“Gordüm gördüm, câmiye giderken gordüm. Müfettişlerin gelmiş. Allah saa golaylık versin, ben de seni şikaat edecaam, birezden şikaat arzuhali yazacaam getirip verecaam. Sayın müfettiş, bu Yaagup ooretmen cumâlara gelmiyor, oruç dutmuyor deye. Keh keh keh…”

“Yaa Seferaa, çekil önümden. Adamlar dosyamı ve talebelerimi beğenmezse vedâlaşacağız.”

“Yok la yok, olmaz oole bişey. Olursa bötün gonşuları, senin bötün talebelerini yığarım Sıvas millî eğitimin onüne. Hadi Allah golaylık versin.”

***

Hikâyemin gerisini biliyorsunuz.



Anahtar Kelimeler: ARZUHÂL