At Arabası

At Arabası

Üzeyir YİĞİT Yazdı

-Biri kucakta 4 kardeş. Anam ve evin bütün göçü, bir at arabasına yüklendi. Her şeyden önce başımızı sokacak bir göz evimiz olsun denilen odamıza taşınmıştık. Yaz günlerini, pencereye kalın bir çul gererek geçirdiğimiz ve o senenin kışına, pencere ve kapıları yetişen biri mutfak dört göz eve.
-Ne babalar vardı babam gibi; tamamen omuz gücüyle yüz metre arsaya; ?aç kalalım, ama açıkta kalmayalım´ diyen. Kapıları birbirini gören mahallemde kimse kimsenin aç kalmasına da müsade etmezdi hoş...
***
At arabası! 
-O zamanlarda hatırlı kişilerdendi, ?at arabası´ olanlar. Küçümsemeyin, düzenli ve garanti geliri olan güzide insanlar. Sabah ezanı, sokakları nal sesi ile beraber o at arabasının bazı aksamlarının, belli bir ahenkle çıkan sesi...Öyle güzeldi ki... 
-Bir de, belli gelirin üzerindekilerin tercihi idi bu araba ile bir şey taşımak. 
-Tahıl meydanı etrafında, şimdiki taksiler gibi sıraya dizilmiş at arabaları. Benzin derdi yok, depo azaldı derdi yok. İçi yulaf kırması karışık yem bulunan torbalarını takınca atın başına, ya nasip der beklerdi ahali. Aralara serpilmiş hamalların çektiği iki tekerli yük arabaları da az değildi. Yakın mesafe, az yük daha ekonomik idi. 
-Bir kaç kişi iken, at arabası kiralayıp evine dönen de az değildi. 
-Ne zaman azaldı, bitti, fark etmedik hengameli ömrümüzde bunlar. Sanayide bu arabaların imalatını yapan iyi ustalar ne zaman tükendi. Hayat nasıl bir döngü değil mi? 
-Eşyamızı taşıyan Halil emmi, burnu ile genzi arası bir yerden konuşurdu. Ben korkardım eskiden. Hırlak Halil de derlerdi. Bir de Aşır emmi vardı. At arabası ile işimiz varsa, bir gün önceden gider randevu alırdık. 
-Benim hayatımda iki yerde çok mühimdi bu arabalar! Pirkinlik köyünde oturan at arabacıların arabalarına gizlice asılmanın haricinde (tabi bu asılmanın kamçı yeme bedeli vardı. Birbirini satan en tatlı arkadaşlık burada idi! ?Arkaya yağlı kamçı emmi´ diye bağıran arabaya asılmamış birileri hep olurdu ya da ilk inen hemen bağırırdı)
-Evet, iki yerde demiştim. İkisi de senede bir kez gelirdi başımıza. Biri son baharda; kışlık devliklerin görüldüğü zaman değirmende un öğüttükten sonra. Diğeri yine aynı mevsimlerde kömür tevziden, kömürle eve dönerken. 
-Babam rahmetli tahıl meydanında; unluk özlü tahılı seçip, hemen yan sokakta bir iki değirmenden birine, benimle beraber bırakırdı çuvalları. Değirmen sırası beklerdim çuvallarla. (Kirkor amca iyi bilir, belki de rahmetli babası kurdu o değirmenleri) Sabah namazına gelirdi bazen keşikler(sıra)ve gün ağarması ile bir at arabasına.... Desenize onlar da beklerdi rızkını sabaha kadar. Ya da dedim ya, Aşır emmiye bir gün evvelden tembihlenmiş ve o da, gece her hangi bir saatte kaldırılmayı bekliyordur. Bu işlemi yapmak için de telefon yok, mesaj yok. Dikilitaş mevkinden yürü Alibabaya, adamı kaldır ve değirmene gel... 
-Bir de. yaşımız yürüme yaşı idi ama kesinlikle 10 yaş civarı idi. Küçük adımlarımıza çok uzun mesafe gelirdi bu yollar. Alibaba´dan kalkıp ezanlar okunmadan, tren istasyonu yanında kömür tevziye yürüyüp kömür kartını memura verirdik. Artık o gün gelen kömür kaç kişiye yetişir ise sırası gelen at arabasına, sırası gelen kömür sahibi düşer, isim okunur, alır gidilirdi. Kömür tevziden kiralanan arabalarla pazarlık şansı az idi. Ama ben hep lastik tekerli çift atlı arabalar sırama düşse diye dua ederdim. Hava aydınlanmadan gittiğimiz kömür sırasında kömürü alıp almasak da en geç 10 gibi sonlanırdı. Ben o saate kadar çocuk ruhumu doyuracak şeyleri bulurdum. Tren raylarında ve kullanılmayan vagonlara bakarak hayaller kurar, oyunlar oynardım.   
***
-Değirmende ve tevzide çocuk sayısı az olurdu. Babam var olmanın yükünü tek başına omuzlamış koca yürekli adam; çocuk bizlere ağır sorumluluklar verir, kendi işine bakardı. O zaman çok zorumuza gitse de, uykusunu almamış bir halde o alacakaranlıkta Alibaba´dan, anamın cebime koyduğu sıcak kömbeyi yiye yiye, hayaller kurarak istasyona kadar yürüdüğüm bir güne geri dönmeyi ne kadar çok isterim. 
-Ne kadar çok isterdim at arabasının sahibi ile arabanın ön kısmına ayaklarımı sarkıtıp evin yolunu tarif etmeyi.
-Ne kadar çok isterdim, yeni öğütülmüş ve sımsıcak olmuş un torbalarının arasında uykuya dalmayı...



Anahtar Kelimeler: Arabası
mustafa
14.04.2020 16:42:33
Güzel anlatmışsın hemşerim. Ağzına sağlık.