Tarih: 18.02.2020 20:47

AYDIN OLMAK!

Facebook Twitter Linked-in

 BİR ŞUUR VE VİCDAN ADAMI OLARAK AYDIN OLMAK

Aydın insan, kutlu olanın insan, kutsal olanın insanlık olduğunun farkında olandır. Farkında olarak yaşayandır. Arif Nihat Asya´nın dediği gibi ?Kutsal; içi yenip dışı, dışı yenip içi atılacak yemiş değildir. Kutsal; dudaklar, diller, damaklar ve dişler için değil, yürekler ve vicdanlar içindir?

      Selim YILDIZ

Bilindiği üzere Türkiye´de son zamanlarda Türk milletinin gelişimi ile birlikte yürümekten ziyade devleti ve milleti içerden hançerleyen bir aydın tipi kendini göstermeye başlamıştır. Bunlardan bir kısmı sol olarak kendini tanımlayan, her milli meseleye muhalif olarak kendini göstermiş olanlardır. Diğer tür ise daha çok dini çevreler içinde yetişmiş ve üniversitelerimizde yönetici olmuş devletin ve milletin yanındaymış gibi gözüken ancak alttan alta türlü şekillerde devleti ve milleti tartaklamaktan geri kalmayan türdür. Bir çok üniversitenin akademik personel alımları ile ilgili kamuoyuna yansıyan eş, dost, akraba alımları maşeri vicdanı yaralamış ve yaralamaya devam etmektedir. Üniversitelerde mobbinge maruz kalanlardan, intihar eden akdemisyenlere, yasa ile verilmiş engelli ve kadın haklarının çiğnenmesine kadar insanın ve insanlığın tarumar edilmesine yönelik bir çok mesele ne yazık ki geleceğin  Büyük Türkiyesi yolunda zaman kaybettirmekte, insanımızın ruh sağlığını bozmakta, üniversitelere olan güveni ortadan kaldırmaktadır.

Kir, kin ve kibir abidesi riyakar ve sinsi  yüzlerden, yaşadığı topraklara ve insanına, masum ve mazlumlara bigane hain ve kabadayı ellerden aydın veya münevver çıkmaz. Aydın insan olarak bilinen varlığın, insana ve insanlığa duyarlılığı menfaat, gösteriş, reklam ve sadece söylemden ibaretse orada aranması gereken sefil bir ruh, zavallılık ve karakter aşınmasıdır. Aydın insanın her şeyden önce kendini gerçekleştirmiş ve kendini aşmış, kişiliğinin ise oturmuş olması gerekir. Aydın insanın kendinde olması gerekir.

Nereye kadar gideceğini ve nerede duracağını bilmeyen bir aydın tipinin ülkeye ve insanlığa sağlayacağı bir fayda bulunmamaktadır. Devletin insan ve insanlığa öncü olmasını istediği, bir yere getirdiği, hakkaniyet ve liyakat temelinde davranış beklediği bu noktada yetki ve makam verdiği insanların görevi kötüye kullanması, üzerine bastığı topraklara hor, insanına şaşı bakması, riya ve yalandan örülü dünyasında gizli kapaklı işler yapması, belirli dernek ve sözde sivil toplum örgütü odalarında nutuklar atarak kendini tatmin etmesi, kast sistemine benzer bir sistem yahut tapınak tarzı bir yaşamın öncüsü olması, yoz aydın tipinin tipik özellikleridir. Yoz aydın da soysuzlaşma yoluyla alçaktır. Kimlerine göre, toplumu bozanlar da bunlardır. Zira Nihal Atsız´ın sert şekilde eleştirdiği hırsızlığın, rüşvetin, torpilin, iltimasın kuşattığı bu tip aydındır. Bu aydın tipi karakteri aşınmış olması yönüyle soysuzdur. Soysuz attan küheylan beklenmez. Cemil Meriç´in ifade ettiği gibi, aydına rahipleş demek soysuzlaş demektir.

Orhun Abideleri´nde ?Ey Türk milleti, titre ve kendine dön!? seslenişi ile sağlam karaktere ve soysuzlaşmamaya işaret edilir. Bilge ozan Dede Korkut´un ?soy soylaması, boy boylaması? da  soysuzlaşmamaya karşı en güzel seslenişler, örneklerdir. Yine Yusuf Has Hacib´in kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı kitabımız soysuzlaşmaya ve karakter aşınmasına karşı birer erken uyarı sistemi olan eserlerimizdendir. Orhun Abideleri´nde Kül Tigin kitabesinde  ??Daha sonra küçük kardeşler büyük erkek kardeşleri gibi yaratılmadığı için, evlatlar babaları gibi yaratılmadığı için, bilgisiz hakanlar tahta çıktığı için, kötü hakanlar yönetime geçtiği için, komutanları da bilgisiz ve kötü oldukları için, beyleri ile halkı arasında kargaşa olduğu için, Çin halkı sahtekar ve hilekar olduğu için, dolandırıcı olduğu için, küçük ve büyük erkek kardeşleri birbirine düşürdüğü için, beyleri ve halkı birbirine karşı kışkırttığı için, Türk halkı ülke yaptığı toprakları elinden çıkarmış, hakan yaptığı hakanını kaybetmiş; beyliğe yakışır erkek evlatları Çin halkına köle, hanımefendiliğe yakışır kız evlatları cariye olmuş; Çin´deki Türk beyleri Türklere özgü unvanları bırakıp Çinlilere özgü unvanları kullanarak Çin hakanına bağlanmışlar.? Denilmekte, beyliğe yakışır oğulların köle, sultanlığa yakışır kızların cariye olması, kanın sular gibi akması, kemiklerin dağ gibi yığılması yoluyla soysuzlaşma, cehalet ve fesatlık en ağır sonuçları ve açtığı tahribat ile ortaya konmaktadır.

Alçaklık, insanda başlayan karakter aşınmasının birer sonuçları olan soysuzluğun, namertliğin, hainliğin, kötülük yapmanın, zarar vermenin bir ifadesi olarak tarihimizde ve kültürümüzde en sert uyarılara yol açmış bir kelimedir. Alçalan insan tipleriyle birlikte esasında toplum ve devlet zarar görmekte, tükenen, yok olan insanlık, kaybolan ise ruh, şeref ve haysiyet olmaktadır. Bu yüzen Arif Nihat Asya´nın da ?Alçak? diye haykırması sebepsiz değildir. Merhum şöyle haykırır:

?Alçak! deyince bir ıslak el, bir ıslak yanağa tokat aşketmiş gibi olmalı. Ağız, kendisini namlu ve kelime, kendisini kurşun bilmeli ki ?alçak´ın tadı çıksın? Ve bir mantar tabancası değil, sahici tabanca patlamış olmalı! Harfleri öyle çatlat ki, şimşek çaktı sansınlar! Hareket tepeden inme bir yumruk halinde öylesine inmeli ki alçak, daha alçalsın! ?Alçak´ derken kayalara çarpar gibi kayalarla dalgalar ?Şıraaak?!´ diye ses vermeli. Ses haykırınca alçağın kulağının zarı patlamalı! ?Alçak´ arkadan söylendiyse hasım, sırtına yumruk yemiş gibi yere kapanmalı??     

Devletin ve milletin ihtiyaç duyduğu aydın tipi nepotizmin (akraba ve adam kayırma, adil olmayan şekilde davranma, ayrımcılık) doruklarında kabilecilik zihniyeti ile sürekli flört içinde olan tip değildir. İpotekli, kiralık, satılık ve taşeron kafalardan aydın çıkmaz. Aydın sonradan görmez, önceden görür. İhtiyaç duyulan aydın tipi sonradan görme tipler değildir. İhtiyaç duyulan aydın tipi nezaketten, letafetten nasibini almış, insanın ve insanlığın dertlerine bigane kalmayan bir duyarlılık sembolü, sorumluluk abidesi olmalıdır. İhtiyaç duyulan aydın tipi, milletin evladı ile yürümesini bilendir. Aydın, hayata ve insanlığa bakış açısı ile alnı açık, başı dik insandır. Aydın insanın yolu adalet ve doğruluktur.  Gerçekten aydın olan insanın durduğu yer ?Hak?tır.

Bilgelerin diliyle konuşan Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig´de güneşin küçülmediği, dolu durduğu, güneşin doğuşuyla dünyanın ısındığından, gün doğumuyla yerin ısınmasından ve renk renk binlerce çiçek açışından bahsetmektedir. Aydın veya münevver olmak da güneş gibi olmayı, gün gibi doğmayı ifade etmeli, yolu doğruluk, yordamı adalet olmalıdır. Bunlar olmalı ki halk içinde yüreğini-gönlünü avucuna alıp utanmadan yürüyebilsin. Bir kişi utanabiliyorsa insan, yüreği avucunda utanmadan yürüyebiliyorsa  aydındır diyebiliriz. Bu çerçevede Yusuf Has Hacip doğruluk üzerine şunları yazmaktadır:

??Dayanağı düz duran bir şeyin bütünü de düz durur. Her iyi parçanın bütünü de düzgün olur. Hangi şey yana yatarsa eğri olur. Bütün eğriler, kötülüğün dokusudur. Yamulduğu halde düşmeyen yoktur? Doğrunun eğrildiği gün, kıyamet kopar. Ben bütün işeri doğrulukla yaparım. İnsanları soylu veya köylü diye ayırmam.

Elimdeki bıçak, kesici ve biçici bir alettir. Ben işleri bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kişi için işi uzatmam. Şeker ise zulme, haksızlığa uğrayarak benim kapıma gelen kişi için sunduğum adaletin sembolüdür. O buradan sevinç içinde tatlı tatlı ayrılır. Şu zehir gibi olan otu ise zorbalar ve doğruluktan ayrılanlar içer. Bunlar haksızlık edip bana getirilince verdiğim karardan dolayı bu zehirli otun çayını içmiş gibi olurlar.

Bu kaş çatıklığım, sertliğim bana yargı için getirilen zalimleredir.?          

Omurgalı olmak, doğruluk ve dürüstlük ?aydın?da bulunması gereken temel özelliklerdir. Bu özellikleri gerçekten aydın olan samimi ruh ve kalemlerden de duymamız ve duyurmamız yerinde olacaktır. Bunlardan birisi Arif Nihat Asya´nın öğrencilerinden Mustafa Zeki Sofuoğlu´dur.

5 Mayıs 1960 tarihinde Zeki Sofoğlu´nun ?Aydınların Direnişi? konferansını dinleyen Şevket Süreyya Aydemir, tanımadığı ve ilk defa dinleyeceği bu adam için ?neyi ve niçin konuştuğunu bilen insandır? demektedir. Sofuoğlu, 1944 Türkçülük davasında yargılanan 23 Türk milliyetçisinden biri olduğu gibi, aynı zamanda 1965 seçimlerinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi´nden (CKMP) milletvekili adayı da olmuş bir isimdir. Türkçüler Derneği Adana şubesi yöneticiliği de yapmış olan Mustafa Zeki Sofuoğlu, 17 Nisan 2014´te hayatını kaybetmiştir. Bulgaristan´dan Edirne´ye göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Aydemir ise, 1915´te Turancılık hayalinde, 1920´lerde Türkiye Komünist Fırkası (TKF) üyesi ve Aydınlık gazetesi yazarı, 1930´larda ise Kemalizmi devletçi, toplumcu ve milliyetçi temelde yorumlayan Kadro hareketinin önderlerinden, 27 Mayıs 1960 sonrası ise Atatürkçülük düşüncesinin dayanaklarından biridir. Kanaatimizce birbirine zıt gibi görünen bu iki ismi birleştiren temel husus aydın ve aydın insana bakışlarındaki dürüstlüktür. Aydemir, konferansta ayrıntı ve karakteristikleri açık, kesin ve sistemli bir şekilde ifade ettiği Sofuoğlu´nun ?aydın?da bulunması gereken özellikleri şöyle sıraladığını belirtmektedir: 

1Aydın evvela bir fikir, amaç ve karakter sahibi olacaktırAmaç ya da ülkü bir inanıştır. Yüksek ve gerçek değerlere bağlanıştır. İnanış bir karaktere temel olunca, aydın, hem inanan, hem inanılan insan olur. Bu inanılışa ise ihanet edemez. Çünkü ihanetin böyle bir karakterde yeri yoktur.

2- Aydın kandırmaz. Fakat inandırır. Kendisi de gerçeklere inandırılabilir. Çünkü gerçeklere bağlıdır. Ve gerçeklere de ihanet edemez. Onun içindir ki bağnaz (mutaassıp) ve inatçı değildir. İnandırma yolunda ise ancak bilime ve müspet bilgilere yer verir. Kafasında dokunulmaz tabulara yer yoktur.

3- Aydın cesurdur. Medeni cesaret sahibidir. Medeni cesaret ise, aydın için kahramanlık değil, doğal vasıftır. Fakat bazen şartlar öyle gelişir ki o zaman medeni cesaret bir kahramanlık halini alabilir. Bu hallerde aydın, medeni cesaretini gösterir ve kahraman olur. Ama bu kahramanlık kendisi için sadece bir görev olarak kalır.

4- Aydın, hakikat bildiği, gerçek bildiği şeyi kendisine saklamaz. Onu yaymayı da vazife bilir. Yani aydın, yalnız bir hakikat adamı değil, aynı zamanda hakikatin rehberi ve önderidir.

5- Aydın, toplumun hayrını ve çıkarlarını, kendi hayrının ve çıkarlarının üstünde tutar. Bunu bütün şartlar içinde ve her şeye rağmen yapar. Fedakârlığı hiçbir karşılık için değil, hasbidir. Topluma verir ama toplumdan karşılığını beklemez.

6- Aydın, bağlandığı ilkelere uygun bir yaşam sürdüren, dürüst ve feragatli bir insandır. Onun yaşamı ile prensipleri arasında çelişme yoktur.

7- Nihayet aydın, mazbut insandır. Metotlu ve muntazam çalışır. İhmal, dağınıklık ve avarelik aydın insana yakışmaz. Aydın bu tür zaaflardan kendini kurtaran insandır.

            Aydın insan, bir taraftan kutsal konuları tekel maddesi yapmayanlar, diğer taraftan da halıyı öncelemeyip insanı rafa koymayanlar gibi olmalıdır. Aydın insan, kutlu olanın insan, kutsal olanın insanlık olduğunun farkında olandır. Farkında olarak yaşayandır. Arif Nihat Asya´nın dediği gibi ?Kutsal; içi yenip dışı, dışı yenip içi atılacak yemiş değildir. Kutsal; dudaklar, diller, damaklar ve dişler için değil, yürekler ve vicdanlar içindir?

            Gerçek aydın, Cemil Meriç´in ifadesiyle  ?yalanların peçesini yırtan, dünyadaki bütün haksızlıklara dur diye haykıran ele avuca sığmaz bir zeka, bir şuur, bir vicdan.?

            Sorumluluk duygusu, vatan ve millet sevgisi ile Türk milletine yol olan ve Türk milletini adeta ikinci kez Ergenekon´dan çıkaran Mustafa Kemal Atatürk ise aydın konusunda şunları söylemiştir:

            ?Aydınların vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan yükselsin. Aydınlarımız, vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı mevcudiyetin muhafazası için lâzım olan hususları temin ederlerse vazifelerini daha geniş şekilde yapmış olurlar. (1919) ? Siz milliyetçi topluluk, halk ile konuştuğunuz vakit yüksek sesle söylemeyi unutmayınız. Yüksek ses, imanın ifadesi olduğu vakit tesir yapmaktan uzak kalmaz. Yolunda çalıştığımız büyük ülküyü, halkın kalbinde bir fikir haline, bir his haline geçirmelisiniz? (1930)  

   Merhum Alparslan Türkeş de, aydın konusuyla ilgili olarak bir konuşmasında şunları ifade etmiştir.

?Toplumları aydın kişiler yönetmelidir. Aydın kişiler derken sadece belirli bir okul veya fakültenin diplamasına sahip kimseler değil, her manada karakter, ruh ve düşünce aydınlığına erişmiş insanlar kast olunmaktadır.

Türk milleti menfaatçi ve korkak aydınlar yüzünden perişan olmuş ve perişan kalmaya devam etmektedir. Onun için cesur ve fedakâr insanlara her gün her zamandan daha çok ihtiyaç vardır. Böyle insanlar da yurdumuzda çoktur. Ancak bunların köşelerinden ayrılmaları ve mücadelede saf tutmaları gerekmektedir.?

Ülkemizde ruhu yüksek insanların, yayla gibi derin ve içli, sağlam karakterlerin yetişmesi, çoğalması ümidiyle...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —