bayramın dokunaklı hüznü...

bayramın dokunaklı hüznü...

Dokunaklı, yarı mahzun, yarı sevinçli bayram günleri...

?dudaklarımda çürükler vardı
dağ çiçeklerinden ötürü.
ırmaklara salardım kendimi
ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya?

                                İsmet ÖZEL

 Bayramın, hüznü çağrıştıran değişik bir anlamı içinde barındırdığını söylesem mübalağa etmiş olur muyum bilemiyorum.

Nedenini çözemediğim kırılgan bir hüzün kaplar bayramları içimi... Anlamına varamadığım, kekremsi bir kırılmışlık esir alır  bedenimi.

Her bayramda ve bir de sonbaharda, aynı duyguların tutsağı olurum yıllar yılı.

Tuhaf, çok tuhaf bir asudelik alır götürür hayallerimi ötelerden ötelere.

Yılda iki bayram ve birde Sonbahar...

Huzurun, âlem içindeki âleme sirayet ettiği bu günlerde, yüreğimin tam orta yerini yangın yerine çeviren bu ruh halinin, nedenini bir türlü anlayamam...

Uçlarda yaşamanın verdiği bir iç çalkantılar silsilesi belki de. Hep uçta? Sevgide en uçta, nefrette en uçta?

Ara iklim psikolojisi diyorum yaşadığım bu ruh haline.

Mutluluk ile hüzün arasında gidip gelen bir psikoloji.

Ortası olmayan uçlardan ya biri, veya diğeri.

Bayramların, herkes gibi beni de kollarına alan o engin huzur atmosferi yanı sıra, üzerime oturan dokunaklı ağırlık, hangi mevsimde bayram yaşanırsa yaşansın, beni sonbahar ile bütünler nedense?

Herkesin, günler öncesinden hazırlandığı bayram günleri, bambaşka bir hüzne gark eder içimi.

Dokunaklı, yarı mahzun, yarı sevinçli bayram günleri.

Daha bayrama birkaç gün kala, sarar benliğimi bu haleti ruhiye. Bayrama sayılı anlar kala doruğa çıkar; ara ikliminde beni divane eyleyen anlam içindeki anlamlar.

Sanki bütün göçmen kuşlar, ağıt korolarına beni de dahil ederler.

Bütün ağaçlar, rüzgârla söyleştirdikleri yaprakları arasına, sanki beni de katarlar.

İsimsiz dağların tebessümüne çöken sisli bulutlar, bilemediğim bir hüzün deryasına salarlar sanki içimin en tenha köşelerini.

Geceleri göğü asudeleştiren, şerha şerha bulutların arasından süzülen yıldızlar, toprakla bütünlenmenin sarımtırak rayihasını dağıtırlar sanki her bayram yüreğime.

Çağıltısı dinmeyen ırmaklar gibi, içimde ağır aksak adımlarını duyar gibi olduğum yılkı sürüleri, hayallerimin ebruli sükûnetini daha bir coştururlar bayram arefelerinde?

Ara iklim psikolojisi diyorum ben bunlara. Yılda iki defa bayram günleri ve bir de sonbaharda yaşadığım duygu sağanağı?

Kendi içimde, içimin en içinde bir ortaoyunu gibi beni sarıp sarmalayan hüzünbaz duruluk?

Huzur içindeki hüzün, hüzün içindeki huzur?

Çabucak büyüyen ve büyüdükçe çocuklaşan bir ruh hali mi beni sarmalayan?

Ya da, toprağa ram olmuş anıların, bayramlarda her anımsanmada, yüreğin bam telini zangır zangır titretip, kekremsi şiirleri göz sarayların konuk etmesi midir?

Ya da borana, tufana tutulmuş dağlar içindeki en nazenin dağın, içindeki akvaryumları bahar sellerine bırakması mı?

Ve yine bir bayram? Huzur ve hüzün? Hüzün ve huzur?

 



Anahtar Kelimeler: bayramın dokunaklı hüznü