BEN KULMAÇ DAĞI'yım!..

BEN KULMAÇ DAĞI

SPHM KÜLTÜR/SANAT

Ben KULMAÇ Dağı´yım?

Bana ötelerden bakıpta, koyaklarımın nazenin kekiklerle söyleşmediğini sanmayın...Pamuktan yumuşak bulutlarla yarenliğimi bir dinleyin! Dinleyin, ayaza çalan çatlamış dudaklarımdan dökülenleri.

Bahara doğru hasretle muştulanan benim. Benim, öte diyarlar çiçeklenmeden çiçeklenen...Yamaçlarım, sarp kayacıklarla dolu olsa da, koyaklarımda bin bir türlü güller barındırırım.

Hele bir de, baharda gelin yanıma yöreme… Çoban yastığıyla, kekik kokan türküler sunayım en alasından! Çiğdemden, nevruzdan, laleden, gelincikten gerdanlıklar dizeyin naif boyunlarınıza…

Geceyi bölen bir çoban ıslığının, ayla bütünleşen tınısını hiç dinlediniz mi bağrımda? Tan vakti, üğrünü üğrünü ilerleyen, ukusuna yenilmiş koyun sürülerinin asude salınışına hiç ram oldunuz mu? Yılanlı Dağı'nın kenarcığından doğan, güneşin sarımtırak siluetine aşlik eden çıgıların raksına, bir yudum çay ile şahitlik ettiniz mi hiç?

**

Ben KULMAÇ Dağı´yım?

Dağlar içinde Turi Sina ile özdeştir halim. Ona yönelen adımları özler, bu çıngılı canım. Ama bilirim ki, şahı sultan dağ o olsa da, o yolda taş bağırları çiçeklendiren de benim hani…

Ben Kulmaç Dağı´yım, ulaşılmaz yolların geçilmez bendlerin, aşkı hasretiyim.
Bilirim yücelik hayalinin bir bende olmadığını. Bilirim dağlar içinde özge dağın ben olmadığını. Ama yine de, soylu bir aşka adanmış Mecnun misali, bütün Leylaları özge canımdan can bilirim.
**
Hemen öte diyarımda salınan Kösedağ´ın, bağrından akan kırk gözeler misali kendi bağrımda da göz göz yaralarım kaynar. Benim yaram, bu derin derelerimdir. Kösedağ´ın hasretini dillendiren Habeş Çayı gibi, bende de öte diyarlara bölük bölük, köpük köpük avare sular çağıldar! Yaralı bağrımdan, gümrah tınılar salarım yazısız pulsuz mektuplar ile…

Karşıda, hemen karşıda dumanlı başını gökle bütünleyen YILDIZ DAĞI ile sonsuzluk şiirini soluklarım anbean....Zarif bir siluetin, usul usul inip yüreklere yağmurla bütünlenmesi misali, bir şiirin ilk bendi örülür utandırılmış mısralarla... 

**

Öte yamacımda, ayın on dördü gibi bark bark eden TECER Dağı var ya! Hani şu ak gerdana dizilen inci misali uzayıp giden Tecer Dağı…İşte onla da söyleşiriz asırlardan beri. Sicim gibi uzayıp giden Koca TECER’in  bağrından, bana gelen turnalardan öğrenirim sonsuzluk hikâyelerini…

Gönül avazlı nazlı turnalar, Kulmaç´ın gözesi “Göl Gediği”´inde azıcık dinlendikten sonra, bir uçumluk aşk ile uzanırlar öteye…Gelirler de, hiç havadis sunmazlar mı öte ellerden? Hama´dan Humus´tan, Nil´de bahar sultanının selamını iletirler yaralı bağrıma. Telli bir duvak hükmünce, allı pullu renkleriyle bağrımda sabahlarlar günlerce…

Yüce Kulmaç´ın, nidasıyla birlikte, öte okyanuslardan da, rayihalar getirirler kanat şakımalarıyla…

**

Çalımın, çimenimin, alıcımın,  dibindeki ürkek kekliklerin, akşamın alacasına doğru avcının pençesine düşmelerine yanarım en çok. Toprak tüylerini, poyrazın kollarına bıraka bıraka, avcının acımasız ellerine düşmeleri yok mu!

Her kekliğimin tarumar olup al kana bulanması, içimdeki derin dereleri daha da derinleştirir. Bağrımda, serin serin akan gözelerim bile, o hicran sahnesini görmemek için adeta sularını çekip, uzun bir müddet yas ağusuna bağlarlar kendini. Kekliğin yakarışına, çiçek çimen bağrım bile dayanamayıp, yüzümü öte yanlara çeviririm:

“avcı vurma beni

dağda, ovada hür

şen, şarkılı yaşarken

ağu katma aşıma.

 

avcı vurma beni

diyar diyar gezdim

sırdaşım ardıç, alıç

gözelerden içtim”

**

Ben KULMAÇ Dağı´yım?

Bir çok angut geldi dün yine tenha göllerime. Çok öte bir telaşı barındıran ürkek kanatlarını, usulca indirdiler göl kenarına. Ürkek bir telaş. Onca telaşın içinde, birinin yapayalnız oluşuna daldı gözlerim. Yapayalnız dalgın bir angutun, hayatın bedbinliği ile kendini sınadığını ilettiler bana. Duramadım, halleşmek için ağzımı çayırla çimenle yıkayıp vardım yanına…

Ben yaslıyım Koca KULMAÇ dedi. Sen her ne kadar derelerim, benim yaramdır desen de, ben senden daha çok yaslıyım dedi. Senin bağrında onca göze, onca canlı, onca hayat varken, ben baş yastığımı, avcının kör kurşununa verdim…

Daha buraya konmadan, daha senin mısmıl derelerinde şakıyıp, yuva kurmak için çerden çöpten imdat istemeden, Aygır Gölü´ne tünemiştik bir gece vakti… Allı pullu renklerimizi, yaz rüzgârının şerbetiyle tam şerbetlemeye başlamıştık ki, kör bir kurşun gelip yaktı can cazımı…

Al kanlara bulandı cananımın her bir yanı. Bir avuç kan aktı öz bağrından; karıştı gitti Aygır Gölü´ne. Bizde telaş edip, merhametli bağrına sığındık. Ama Koca KULMAÇ kalıcı değilim de sende… Azgın avcının ölüm demiri öteye gider gitmez, varıp gideceğim Aygır Gölü´ne. Al kana bulanmış cananın yanında, sonsuzluk yasını tutacağım dedi…

***

Ben KULMAÇ Dağı´yım!..

Durun dinleyin daha var anlatacaklarım. Daha inmedim hikâyelerin en özgesine! Bilir misiniz ne sevdalara şahit oldu yüce bedenim. Ne türkülere, ne manilere, ne deyişlere şahitlik etti bozkır suretim.

Bakmayın, taşların kayaların suretimi gizlediğine. Bakmayın haşin bir eda ile salındığıma. Gelin başlı bulutlardan sorun beni.. Katar katar turnalardan, bahar şahı çiçeklerden sorun…

Gecenin en öte vaktinde, öte dağlar yamacından doğup, bark bark eden ay ile söyleştirin içimin çığlıklarını… Yarım kalmış bir şiire, nakaratını şaşırmış bir türküye, tılsımını yitirmiş çıngılara sorun beni…

Ben Kulmaç Dağı’yım…

                                                   Osman ÇELİK



Anahtar Kelimeler: KULMAÇ '!..