Ben Bir Kayısı Ağacıyım

Ben Bir Kayısı Ağacıyım

Ben bir kayısı ağacıyım. İçimde dönüp duran ay aydınlık düşleri daha anlayamadan, mini minnacık filizlerimle toprakla buluşan benim. Benim, gece inende isimsiz dağların yamacına, coşkuyu şiir yapıp dillendiren. Uzak iklim şarklarını turnalardan öğrensem d

 

kimse anlamazdı beni

başka ağaçlar da vardı ama

benim sen gibi vazgeçilmez

alışkanlıklarım vardı”

 

Ben bir kayısı ağacıyım…

Toprağa düşen mini minnacık bir tohumun, apayrı bir aşkla harmanlanması misali, gövdeme yayılan abı hayat iksiriyle, gökle söyleşmeye duran benim. Benim yağmuru beklemeden, eleğimsağmanın hasretine yanan…

Bir anın, kekremsi gözyaşları, beni çağrıştırır adeta… Beni çağırır ve anlatır, gönle düşen en nadide mısraları… Ekşimsi suretimin varlığına bakıp aldanmayın… Duvar diplerinde, yarınlarla şakımalı bir de yanım var benim. Küçük serçelerin, masum gagalarıyla, pıtı pıtı dallarımla oynaştığına bir bakın hele… Bir bakın, küçük bedenimde ne hatıraların saklı olduğuna…

 

Ben bir kayısı ağacıyım…

Uzun uzadıya, bir türkü daha söyleyemedim… Henüz, komşu bahçedeki kuşburnu ile konuşamadım. Onun kıpkırmızı yemişleriyle çocuklar daha eğleşmeden, kendi yanı başımda buldum henüz… Henüz bir şarkıyı, sabah kuşlarıyla paylaşmadan az biraz önce, duvar dibindeki akasya ağacına takıldı gözlerim.

Derin bir huzur ile kıvrana kıvrana, hayatın bitmez hercü mercini anlattı adeta.

Bak kayısı ağacı dedi… Sen daha küçücük bir fidansın… Gün görmene, hayat tutmana daha çok var. Daha çok var sırların sırrına ermene. Ben ise yıllar yılı, bu duvar dibinde çok şeylere şahitlik ettim. Ne kuşlar kondu başıma bilir misin? Nice de, insanoğlu gölgemde konukladı. Sözün en öz vaktini, dibimde açtılar. Baharın ilk kertesinde, nazlı serçeler konardı bağrıma. Hele dur anlatayım dinle. Zarafetin taç ruhu, yağmurla söyleşmemi daha anlamlandıramadan, ona sukut damlalar ile ıslanmanın hazzını ancak anlatabildim beş koca yıl sonra. Uzun uzadıya bir destanın, yağmur yağınca akasyalar ıslanır mı” cümlesi içine sıkıştırdım az biraz.

 

Ben bir kayısı ağacıyım…

Dün öğle vakti bir çocuk geldi yanıma. Kıvır kıvır saçları ile usulcana sokuldu. Mini minnacık elleri ile uzandı körpecik yapraklarıma.

Itır kokan bir rayiha yayıldı küçük bedenime. Usulca seyreyledim onu… Ekşimsi bir yüzle, tombul tombul yanakları kızardı birden bire. Birden bire, benzinin süklüm püklüm hali, ikinci defa yüzüme bakmaya yanaşmadı. Ekşimsi suretini, yana dolayarak, bu defa yapraklarımla oynaşmaya başladı.

Kim bilir, susuz halimi düşünmüş olacak ki, küçücük bir testi ile su getirdi dibime. Küçük elleri ile suladı küçük bedenimi. Ferahladım az biraz. Dallarımın sürgün hali, daha bir pekişti bu su ile… Daha bir aydınlandı bedenim… Daha bir tutundum hayatın allı pullu suretine…

 

Ben bir kayısı ağacıyım…

Az sonra öte derenin yanı başından, bir nağme yayıldı etrafa. Bir iç yakan türkü olsa gerek… Kulak kabarttık akasya ağacı ile birlikte… Önce, onun bedeni titredi birden bire… Kurumuş yanları dahi, sızım sızım sızıladı. Bu yanık türkü, öte derenin yanı başından, ta gelip minnacık bedenime saklandı sanki:

  ben bir küçük cezveyim
köşe bucak gezmeyim
verim benim yarimi
boynu bükük gezmeyim

ben aşık sevme beni
dertlere salma beni
götür sarrafa göster
kötüysem alma beni”

Ben bir kayısı ağacıyım…

Biliyorum, büyüdükçe hisleneceğimi. Büyüdükçe, yemişlerimi sökenin, dallarımı taşlayanların çok olacağını biliyorum… Ama illa da, çocuklar gelsin yanıma. İlla da, çocukların küçücük ellerinde soluklatayım kendimi. İlla da yanmadan yüreğim, önce ben koklayım yemişlerimi… İlla da zarafetin ay sureti, salınıversin bir kez etrafımda…

Bir gün yaşlanıp ta kuruyunca bedenim, baltanın azgın ağzına vermeyin beni. Son filizim soluncaya dek, söyleşeyim gök ala ile… Son suyumu içene dek, komayın beni yalnız başıma… Bir türkü söylensin, narin başımın yanında. Bir yağmur şerbetlesin, son defa yüreğimi.… Bir şair, üç mısracık derlesin masum duruşumdan…

Ola ki, bir çift kırlangıç soluklanır nazenin bağrımda. Ola ki yeniden sürgün verir bedenim. Bir yarım türkü, mısralarını benden öykünür… Ola ki eleğimsağmadan bütün renkleri, üzerine alarak zarafet, çıkıp salıverir esrik şiirleri bedenime…

 

Ben bir kayısı ağacıyım…

İçimde dönüp duran ay aydınlık düşleri daha anlayamadan, mini minnacık filizlerimle toprakla buluşan benim. Benim, gece inende isimsiz dağların yamacına, coşkuyu şiir yapıp dillendiren. Uzak iklim şarklarını turnalardan öğrensem dahi, zarafetin ayla söyleşmesine dalarım nedensiz ve niçinsiz. Ben bir kaysı ağacıyım, ap apak çiçeklerimde gizlidir, kekremsi hatıralar ormanı. Ben bir kayısı ağacıyım, baharı içinde taşıyıp, yarınsız hayallerin meftunluğuna tutunan…

                                                                            OSMAN ÇELİK

 



Anahtar Kelimeler: Ben Bir Kayısı Ağacıyım