Bir ÖĞRETMENİN Ulaş ANILARI!

Bir ÖĞRETMENİN Ulaş ANILARI!

...

ULAŞ Karacalar´daki üçüncü ders yılım. Okulların açılmasına bir hafta kala geldim köye.
Yaz mevsimi bitmiş, harmanlar kaldırılmış, sebzeler kurutulmuş, kışlık hububat çuvallara doldurulmuş, satılan satılmış, satılmayıp kalanlar ise kışlık tüketim için evlerin küçük ambarlarına konulmuş; tezekler, kermeler yuvarlak yuvarlak kurutulup evlerin avlularına yığılmış, sonbahar başındayız ve artık kara kışı karşılamak üzere herkes hazır.
Hoş geldin hoca. Birez geç geldin bu sene, hayırdır? Evlendin mi yoğusa? La Angara´dan bi gelin getir de şu lojmanda yalnız galma, ıscak ıscak ısıtsın seni, zoba yakmana lüzum galmaz..
Muzip muzip gözüme bakıyor.
Yok Seferaa, Ankara´da işlerim vardı, onları hallettim. Hem çok geç de sayılmaz, daha bir hafta var okulun açılmasına.?
La geçen sene iki ay evvel geldiyidin. Neyise, gel peynir, garpız, lavaş yiyek, yoldan geliyon, acıkmışındır. Gız Ayşaaa, bi garpız kes, Yagup ooretmen geldi.?
Ayşaana içeriden bağırıyor:
Hoş geldin ooretmen.?
Hoş bulduk Ayşaana. Hadi yiyek Seferaa, ne var ne yok? Herkes iyi mi??
La niidecaan, herkeş eyi. Bi Portlek hoca öldü, beyin ganamasından getti, gomdük geçen ay şuraya.?
Eliyle önümüzdeki yuvarlak mezarlığın ortasını gösteriyor.
Hadi yaaa, çok üzüldüm, ne oldu, nasıl oldu? Allah rahmet eylesin, çok iyi bir insandı, mekânı Cennet olsun. Çok severdim Bahattin hocayı. Gel mezarını göster bana, bir kulhü okuyayım,? derken ileride caminin avlusunda Bahattin İmam´ı görüyorum. El sallıyor, yüz metre öteden bağırıyor:
Hoş geldin hocaaa, la geç galdın, ozledik seni. Şu Seferaa´dan gurtul da gel çay içek.?
Seferaa´nın muzip suratına dönüyorum.
Aşk olsun Seferaa, böyle şaka yapılır mı!?
Keh keh keh gülüyor yine.
La oğa bi şey olmaz, İsmet Paşa´nız gorur onu da, seni de. Hadi gel yimeemizi yiyek. Soora gider çayını içersin Pörtlek hocanın. Gız Selmaa, Mukremiiin, ooretmeniniz geldi, yimee hazırlayın.
Mükremin geçen sene mezun oldu, Selma bu sene beşinci sınıfı okuyacak.
***
Ders yılı başladı, İkinci haftadayız. Çocukların hepsine birden Türkçe kitabından okuma ödevi verdim. Sınıfın penceresinden köyü ve uzaktaki Ulaş yolunu seyrederek bu sene neler yapabileceğimizi düşünmeye başladım. İlk yıl Ulaş Çiftlik İlkokulu ve geçen yıl Baharözü İlkokulu´nda yaptığımız toplu 23 Nisan etkinliklerimiz güzeldi. Ama bunları burada yapmadık ki? Bu sene burada, Karacalar´da bir şeyler yapmalıyız. Önümüzde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı var, ne yaparım, ne yaparım, diye düşünürken uzaktaki Ulaş yolundan bu tarafa doğru gelen bir at görüyorum. At ağır ağır yaklaşıyor. Biraz daha yaklaşınca atın üstünde birisinin olduğunu fark ediyorum. ?Şimdiii, bizim bu yoldan pek atlı geçmez. Ya traktör olur, ya at arabası olur veya yaya gidilip gelinir Ulaş´a. Bu kim acaba??
Biraz daha yaklaşınca iyice dikkatle bakıyorum. Bu, at değil, çünkü daha küçük ve kulakları büyük, eşek galiba. Ama eşek de değil, çünkü eşek daha küçük olur.
Bu, katır olabilir mi acaba, diye düşünürken köy girişindeki köprüye yöneliyor ve çok yaklaştığı için hayvanın üstündeki Bahattin İmam´ı tanıyorum: Pörtlek İmam Bahattin.
Bir katırın üstünde, köye giriş yapıyor, camiye doğru yöneliyor. Katıra şık bir semer de koymuş, üstüne oturmuş. Semer göz alıcı, süslü püslü, sanırsın Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul´u fethetmeye gidiyor.
Beş dakika sonra Cingöz Sadettin caminin hemen yirmi metre ötesindeki evinden çıkıp hızlı hızlı camiye yürüyor ve çok kısa bir süre sonra elli metre yukarıdaki muhtarın evine doğru koşa koşa gidiyor.
Seferaa da evinden çıkıp camiye doğru yöneliyor. Camiye doğru giden başkaları da var. En son Garpız Memed´i ve Cingöz Sadettin ile Muhtar Amed´in camiye doğru yürüdüğünü görüyorum. Okul biraz yüksekçe yerde olduğundan köyde olup biten her şeyi buradan rahatça izleyebiliyorum.
Aklım orada ama daha paydosa yarım saat var. Erken paydos edersem Seferaa çok söylenir, biliyorum. Mecburen bekleyeceğim ama aklım camide, katırda, imamda ve komşularda. Herkes orada; ne oluyor acaba, meraktan çatlayacağım.
Eveeet, Cumhuriyet Bayramı´na daha bir buçuk ay var. Bu kez burada, kendi okulumuzun bahçesinde, sadece kendi çocuklarımla çok güzel bir tören yapmalıyım.
Ulaş´daki ve sonraki yıl Baharözü´deki 23 Nisanlarda çocukların 20 - 30 kadarı görev almıştı. Bu Cumhuriyet Bayramı törenini kendi okulumuzda yapmalıyız, çocuklarımın eksiksiz hepsi görev almalı. Onuncu Yıl Marşını söyleyemezler, daha basit şarkılar öğreteyim.
Cumhuriyet cumhuriyet en güzel şey hürriyet, nice zahmet nice emek verdi sana bu millet. Gazimin sen en büyük bir yadigârısın bana, nice zahmet nice emek verdi sana bu millet.
Ne güzel bir şarkıdır. Bunun gibi bir kaç şarkı daha aklıma gelirse köyde güzel bir Cumhuriyet Bayramı etkinliği yaparız. Araya bir kaç Atatürk, cumhuriyet ve bağımsızlık şiiri de koyarsak işte olduuu.
Derken paydos saati. Çocuklara ödevlerini verip paydos edip okulu kilitleyip yüz metre aşağıdaki camiye koşturuyorum, herkes orada.
Caminin benim okulun avlusundan biraz daha küçük olan avlusundaki armut ağacına bağlanmış bir katır, yanında onun kulaklarını okşayan imam Bahattin, nam-ı diğer Kör İmam, bir başka namıyla Pörtlek Hoca, cami avlusunun taş örme duvarının dışında komşular.
Cingöz Sadettin Muhtar Amed´e bağırıyor:
-Mıhdar, bah geçen sene baa iki keçiyi zorunan sattırdın. Neyise, zarar etmediydik emme, bu ne oluyor şindi? Hani garar varıdı??
-La Sadettin, dur hele, önce bi meseleyi anlayak,? diyor Muhtar Amed.
Bahattin İmam´a dönüyor.
-Baattin hoca, sen gararı biliyon deel mi??
-Evet biliyom. Ben koyünüze gelmeden üç sene evvel rafarum yapıp almışınız gararı.?
-Eee, bu ne şimdi??
-Sizin garar eşşeenen keçinin beslenmesinin yassak olduğuna dair garar deel mi??
-He, öyle. Dolayısıynan sen de koye bu hayvanı getiremezsin.?
İmam gülüyor.
-Emme bu ne eşşeeek ne de keçi mıhdar. Bu bir gatır gordüğün gibi. Dolayısıynan sizin garara girmez.?
Cami avlusunun duvarının dışına yaslanıp dizilmiş komşular gülüşüyor.
Bahattin İmam, katırının kulaklarını okşayıp sırtındaki süslü semeri indirip caminin duvarına yaslıyor.
?Ayrıcana da sizin garar baa işlemez. Ben devlet memuruyum, siz gararı aldıktan üç sene soona geldim. Keçi de getiririm, eşşek de getiririm, gatır da getiririm, ayı da getiririm, sırtlan da getiririm, kimse garışamaz. Ben bunu kendi koyüme gedip gelmek için aldım.?
Pörtlek olan sağ gözünü iyice pörtletiyor.
?Hadi şindi gedin ebdeslerinizi alın, birezden ağşam ezenini okuyacaam,?
Bana dönüyor;
?Yagup hoca, namaza gel deyeceem emme gelmezsin. Namazdan soora gel çay içek,? deyip minareye tırmanmak üzere camiye yöneliyor.
Rahmetli, benden on-on beş yaş kadar büyüktü. Kendi köyü, Karacalar´a yirmi-yirmi beş kilometre kadar uzaklıktaydı. Benim gibi bekâr, caminin lojmanında yalnız yaşıyordu. Ben okulun lojmanında; o, caminin lojmanında.
Sık sık bir birimizi ziyaret eder çay içer, sohbet ederdik.
Komşuların çoğu ikna oldu katır meselesine ama Cingöz Sadettin ikna olmadı.
?Mıhdar, eşşeenen gatır aynı şey. Sen baa geçen sene zorunan sattırdın keçilerimi. Gararımız hem eşşek hem keçi üzerineydi. Bu eşşek de bu koye giremez, garar var!?
Muhtarın kafası karışık,
?La sadettin dur hele, bi düşünek. Adamın dediği doğru, cami avlusuna bizim garar işlemez ki? Herif mayışlı devlet memuru.?
Beni gösteriyor;
Aha şu ooretmen de beş on keçi getirse, okulun baaçasında beslese garışamayız. Okulun baaçası demek devletin arazisi demektir. Ayrıcana,?
Cami avlusuna ağaca bağlı katırı gösteriyor,
?Ayrıcana bu keçi deel, eşşek de sayılmaz. Dolayısıynan galacak burada, bi şey yapamayık. Hadi gidek ebdesimizi alak gelek bari.?
Sadettin öfkeli, Muhtar düşünceli, tüm diğer komşular gülüşerek evlerine dağılıyorlar. Birazdan gelip Bahattin İmam´ın arkasında saf durup akşam namazını kılacaklar. Ben de gülümseyerek lojmanıma yürüyorum.
Bahattin İmam´ın kendi köyü Karacalar´a 20?25 kilometre kadardı ve çok sık olmasa da ara sıra, bayramda seyranda köyüne yürüyerek gider gelirdi. Anlaşılan artık bundan sonra katırıyla gidip gelecek.
***
Ertesi gün okulda normal müfredat derslerimi yaptıktan sonra son derste 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreni için ilk çalışmama başlayıp çocuklara iki marş öğretiyorum. Beş?altı marş/türkü yeter. Araya da birkaç şiir koyarız, okulun bahçesinde bütün öğrencilerimin katılımıyla güzel bir 29 Ekim gösterisi yaparız, diye düşünürken aklıma bir muziplik geliyor.
?Bu gösterimizde İmam Bahattin´e davul çaldırayım.?
İlk sene 23 Nisan için muhtara aldırdığım köy davulu duruyor. Diğer vurmalı çalgılarımız da duruyor. Ben yine gitar çalarım, Baharözü´nün mandolin çalan öğretmeni tayin olup gitmediyse onu da çağırırız, işte orkestramız hazır.
O gün çocuklara bir marş, bir türkü daha öğretiyorum, güzel şiir okuyan çocuklarımdan bir kaçına birkaç şiir ezberletiyorum. İki hafta sonra, 29 Ekim´e bir ay kala biz hazırız.
Okulun geniş bahçesinde tüm köy ahalisinin katılımıyla şöyle güzeeel bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması yapalım.
Pekiii, İmam´ı bu gösterimize katılıp çocuklarla birlikte davul çalmaya nasıl ikna ederim? Bir yolunu buluruz, diye düşünerek o günkü derslerimi tamamlayıp, çocukları evlerine yollayıp okulun kapısını kilitliyorum.
?Gösteri başında Muhtar Amed´e de bir konuşma yaptırayım bari tam olsun,? diye düşünerek toprak damlı minik lojmanıma geçiyorum. Beş-on dakika sonra tak tak tak kapım çalınıyor. Garpız Memed´in kızı, beşinci sınıftaki Şengül.
-Örtmeniiim, anam saa yimek yolladı. Bubam tavuk kestiyidi bugün.
-Tepsiyi oraya bırakıver Şengül. Teşekkür ederim, anana babana selam söyle, ödevlerini iyi çalış, iyi akşamlar.?
-Eyi ağşamlar örtmenim.?
Bu akşam çokça gitar çalışma isteğim var, gelen olmasa bari. Tarrega´nın Capriche Arabe adlı eseriyle uğraşıyorum, çok güzel ama çok zor bir eser. Gitar tekniğim epeyce gelişti son zamanlarda, bunu da hallederim.
Hava henüz tam kararmadı, lojmanımın penceresinden bakınırken camiyle mezar duvarı arasında Bahattin İmam´ı görüyorum. Süslü semerini taktığı katırına binmiş, köyün içinde yavaş yavaş tur atıyor. Okula yöneliyor, lojmanın önünden geçerken bana sesleniyor:
?Yagup hocaaa, ağşam namazından soora geleceem, çay demle. Birez sohbet ederik.?
Haydaaa, bugün gitar çalışma planım yattı, geldiğinde yatsı namazına kadar gitmez.?
?Tamam Bahattin hoca, gel namazdan sonra.?
Tüpün üstüne çaydanlığı koyup altını yakıyorum.
Beş on dakika sonra minarenin şerefesinden Bahattin İmam´ın akşam ezanı başlıyor. Yine ?sen de gel? esprisi:
?Allahü ekber Allahü ekber, Yagup hoca sen de geeel?
Namazdan sonra çaya geldiğinde şu davul çalma meselesini açayım bari. Onu mutlaka ikna etmem lâzım. Tüpteki su kaynadı, demliğe bolca çay koyup demliyorum ve imamı beklemeye başlıyorum. Demli çayı çok severdi rahmetli.
***
Namazdan sonra yürümek yerine katırına binip geldi. Oysa okul-cami arası yüz metre kadar. Katırı elma ağaçlarından birine bağladık. Çayımız tam tavşan kanı demlenmiş, höpürdetti.
?La Yagup hoca, ne diyon sen? Ben davul mavul çalmam. Töbe tööbeee? Bah, dinimizce yasak, günah, bu bir. İkincisi, sırf Garacalı´da deel, yedi düvelde ağızlara sakız oluruk, bu iki. Çay gözel olmuş, doldur hele. Bunu yaparsak Seferaa bizi tüfeğinen govalar, bu üç, diyanet hakkımda govuşturma açar, mayışımdan olurum, bu da dört . Vaz geç bu işten, Ne yapacaasan çocuklarınan yap, beni garıştırma. Bi çay daha go.?
?Bak Bahattin hoca, bu iş dinimizce günah değil. Sonradan uydurulmuş. Bana davulun, şarkının dinimizce günah sayıldığını gösteren bir tane ayet, bir tane hadis göster, derhal hacıya gidip senin saflarında namaza başlayacağım, bu bir.?
?Yagup hoca, günaa giriyon şu anda. Çayı doldur hele, gözel demlemişin.?
?Yedi düvelde ağızlara sakız oluruz ama şöyle oluruz: İmam ile öğretmen elele vermiş, köyde Cumhuriyet Bayramı yapmış, derler. Ne güzel olmuş, derler. Bu iki.?
?Çayın suyu birez soğumuş, altını birez yak. Eeee?
?Seferaa´nın tüfeği yok. Onu ben hallederim. Belki senin yanında türkü söyler, bu üç.? deyince Bahattin İmam kahkahayı basıyor, çok güzel gülerdi rahmetli.
?Diyanet kovuşturma falan açmaz. Çünkü yaptığımız iş, yasalara, diyanete, dinimize aykırı değil, doğru bir iş, bu da dört. Var mısın??
?Yok hoca, bu doğru bi iş deel. Sen işine bah, ben işime bakayım. Sen çocuklarını öğret, ben namaz gıldırayım, cenaze gömeyim. Beni garışdırma bu işe, bayramını yap gendi gendine. Hadi ben galkayım, yatsıya az galdı.?
?Otur otur, daha yarım saat var. Bir çay daha koyayım, Güzel demlendi.?
?Eyi, goy bakalım. Emme ben bu işte yokum, habarın olsun.?
Çayını tazeliyorum.
"Pekiii, Bahattin hoca, gel pazarlık yapalım. Biliyorsun bu köye ben senden sonra geldim. Geldiğimden beri ne camine geldim, ne oruç tuttum, ne namaz kıldım.?
"Biliyom, biliyom, Allah seni affetsin."
?Bunu bütün köylü biliyor mu, biliyor. Seferaa biliyor mu, biliyor. Muhtar Amed biliyor mu, biliyor.?
?Hepimiz biliyok, İşallah rabbimizin affına mazhar olursun. Bi çay daa go, yatsı ezenine gideceem.?
?Bak, gel sen şu Cumhuriyet Bayramı törenimizde çocukların yanında davul çal,?
?Eeeee??
?Bunu yaparsan ben de bundan sonra burada kaldığım bütün zamanda Cumalara gelip, Ramazan´da oruç tutup, kurbanda kurban kesip, fitre zekat verip??
?Ağnadım hoca. Bunnarı yaparsan belki olabilir. Emme sen ne namaz gılmayı, ne oruç dutmayı bilmezsin ki? İslamın beş şartını da bilmezsin.?
Çocukluğumda Kur´an kursuna gittiğimi, Kur´anı hatim ettiğimi, bu kurslar esnasında bazen müezzinlik falan yaptığımı falan bilmiyor. Hafızamda kaldığı kadar imama döktürmeye başlıyorum.
Önce Yasin suresiyle başlıyorum. Sonra bir ezan okuyorum, gözleri faltaşı gibi açılıyor Bahattin İmam´ın.
Son olarak bir de tam makamından Selâ okuyuverince pes ediyor.
"Tamam la, Cumhuriyet Bayramında sizinnen davul çalacaaam söz. Seet gaç.Yatsıya geç galmayak. Hadi ebdes al, camiye gidiyok. Emme beş vakit geleceen. Cuma´lara da geleceeen, Ramazan´da oruç da dutacaan, gurban da keseceen, ağnaşdık mı?
Elini tutup kurbanlık koyun pazarlığı yapar gibi aşağı yukarı sallamaya başlıyorum.
?Vakit namazları demedim Bahattin hoca, sadece Cuma namazlarına gelirim dedim. Şu oruç tutma işini de düşüneceğim. Sizinle sahura kalkarım, ama gündüz acıkınca kimseye göstermeden yemeğimi yerim, akşam yemeğine sana iftara gelirim. Anlaşdık mı??
Sıkılı ellerimiz aşağı yukarı sallanırken biraz düşünüyor,
"Tamam Yagup hoca, ağnaşdık."
Elini bırakıyorum.
-Anlaştık Bahattin hoca. Hadi git yatsı ezanını oku. Seferaa ile dalaşma, iyi akşamlar.?
***
O sene Karacalar köyündeki Cumhuriyet Bayramı muhteşem oldu.
Okulun geniş bahçesine kadınlı erkekli tüm köy halkı doluştu. Öğrencilerim sıralandılar. Baharözü´nün öğretmeni de geldi.
Boynunda asılı köy davulu, Bahattin İmam iyi bir performans gösterdi. Çocuklar zaten çok başarılıydılar:
"Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel şey hürriyet,
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet.
Gazimin sen en büyük bir yâdigârısın bana,
Nice zahmet, nice emek verdi bu millet sana?"
***
Bu, Karacalar´daki son etkinliğimdi. Bir kaç ay sonra oradan ayrıldım.
Ayrıldığımda İmamın katırı, caminin bahçesindeydi. Ayrılışımdan yedi sekiz yıl sonra dostum Bahattin İmam vefat edince katırı ne yaptılar, bilmiyorum. Muhtemelen İmam´ın varisleri katırı alıp kendi köylerine götürmüşlerdir.


Anahtar Kelimeler: ÖĞRETMENİN Sivas HHATIRALARI