BİR NEV-İ ZADE KLASİĞİ İMROZ MEYHANESİ
İstanbul?a gidip de uğramadan edemediğim yerlerin başında gelir. Ünlü Krepen Pasajı?nda yıllar boyu hizmet vermiş. Zamana tanıklık etmiş, tarihi bir mekan. Daha sonra İstiklal Caddesi?ndeki Nev-i Zade Sokağı?na taşınmış. Yıllar öncesine dayanan dostluğumuz var İmroz?la, bu sıcak mekanı çalıştıranlarla da ? İmroz denince akla Yorgo gelir. Yıllar boyu çalıştırmış. Yanına kendisi gibi içten, sıcak, dürüst Güray ve Mustafa?yı ortak olarak almış. Hizmet, sıcak bir mekan sunmak için yıllardır koşturup duruyorlar.
TÜYAP 2010 nedeniyle İstanbul?dayım. Otele çantamı bırakır bırakmaz soluğu İmroz?da aldım. Güray daha dışarıda sevecenlikle karşıladı. Özledik ya, nerdesin? Yalnız gidince oturduğum yeri gösterdi. Tam kasanın yanıdır. Yorgo da gördü. Kısa adımlar la geldi. Yüzünde görüşmemizin mutluluk kuşları uçuyordu. Nerdesin be evlat, özledik seni, dedi. Masanın bir ucunda Algiri oturuyordu. Gecenin 04?üne dek söyleştiğimiz günler geldi aklıma. Masamız kurulurdu. Yorgo, Mustafa, Güray aynı masada oturup çok eskilere dalardık. Algiri, aynı masada olur, söze karışır ama mesafeli otururdu. Yorgo, bizlere anlatırdı. 1940, 1950?lerin İstanbul?unu çağın tanığından dinlemenin zevkini çoğu şeye değişmezdim.
İçerisi kalabalıktı. Çoğu yerler müşteri beklerken sıra beklemek zorunda kalır insanlar. Dürüstlük, kaliteden ödün vermemek, insanlara her türlü güveni vermek aranılan bir yapıyordu İmroz?u. Duvarlardaki çerçevelenmiş yazılara bakıyorum. Güray, senin yazıyı en üst kata koyduk, diyor. Yalnız gitmeme karşın yalnız değildim. Yorgo geliyor, Güray geliyor, o insan yoğunluğunda beni ihmal etmiyorlardı. Bu yıl ekibe Mustafa?nın oğlu Tolga da katılmış. Aynı sevecenlik onda da var. Hocam, kitaplarınla büyüdüm biliyorsun, diyor.
Bir hafta boyunca her gece değişik dostlarla gittim. Yazar dostum Mustafa Aslan, çocukluğumuzdan beri ağabeyimiz Hakkı Gümüştaş, BU Yayınevi?nin yazar kadrosu, kurucularıyla unutulmaz geceler yaşadık. İstanbul?a gidip de Nev-i Zade?de İmroz?a uğramadan İstanbul?a gittim demeyin. Güzel bir geceye ne dersiniz İmroz?da. Haydin şerefe?
Kentler büyüyor, değişiyor, değişime ayak uyduruyor çoğu kurumlar. Eski durumu mumla aranıyor. Güzellikler, güzel insanlar aranır oluyor. Mekanlar dönemleriyle insanlarıyla bir başka oluyor. Günümüzden elli yıl öncesinin İmroz?unu gel de arama. O günlerin insanlarını, insanlardaki içtenliği, sıcaklığı aramıyorum diyen bir kişi çıkar mı bilmiyorum. Kentler büyüyüp gelişirken çoğu şey de yitip gidiyor. İmroz?un duvarlarındaki yazıların çoğunda eski İstanbul özlemi ağır basıyor. Tanımsız bir özlem okurken bile kendini gösteriyor. Hayal meyal o günleri düşünüyorsunuz. Belleğinizi zorlasanız bile siyah beyaz filmlerin kareleri sizi İstanbul?un semtlerinde gezdiriyor. Burası Haliç, eskisi nasıl da güzelmiş. Galata Köprüsü, Orhan Veli?nin dizeleriyle hayalinizde canlanıyor. Eskiden günümüze kalan balık tutanlar, bir de daha bir gelişmiş olan tekneler. İnsanlar mı, çok değişti onlar. Geçmişle hiç de ilgileri kalmadı.
Haliç?i farklı, tepelerinden eser kalmamış. Kız Kulesi, beton ormanında geçmiş günlerin tatlı rüyasında. Tarihsel camiler ayakta, yüz yıllara meydan okurcasına. İstanbul?un silüeti değişecek diyenler, tarihi eserlerin de aralara sıkışacağını düşünmüyorlar mı hiç? Galata?nın ara sokaklarında gerçeği görünce, eskiyi soylunca biraz olsun rahatlıyor insan?
Her İmroz?a gittiğimde bunları düşünürüm ben. Yanımda biri olsun olmasın fark etmez. Söyleşirim duvardaki eski İstanbul?la, belleğimdeki kentin kalıntılarıyla. Nostalji kokar her gittiğimde İmroz. İnsan ne derse desin, kopamıyor eskiden, güzelden. İçerdeki yoğun gürültüyü bile duymam çoğu kez. Eski İstanbul?un sessizliği yeter de artar bana.
Anılar yumağına dalmışken Yorgo yanıma gelmiştir. Keyfin nasıl, diye sorar. Burada ben iyiyim, derim. Gülümser, rahat ol evlat, der. Bir başka masaya yavaş adımlarla ilerlerken düşlere dalmanın zamanıdır. Duvardaki bir resme bakarım?