Bir Yol Hikâyesiyle Anılarımda Hamo Tuzlası (II)

Bir Yol Hikâyesiyle Anılarımda Hamo Tuzlası (II)

Bir Yol Hikâyesiyle Anılarımda Hamo Tuzlası (II)

Ben bu defa yolcuları incelemeyi bıraktım, sağımdaki solumdaki manzarayı seyrediyordum. Yol kavşaklarında inmeler, binmeler, yüklerin boşaltılması, şoförle yolcuların ücret hususunda ağız dalaşı yüzünden zaman akıp gidiyor. Gün batımından sonra vardık Zara?ya. Bazı dükkânlar ışıklarını yakmış, ortalık alaca karanlık. Kamyondan inen yolcular, içi ve kenarları yağlı kasketlerinin tereklerinden tutup yamalıklı üstlerini başlarını silkeliyor. Ben de ellerimde pantolonumu ceketimi silkeledim. Kamyonun durduğu alanın yakınındaki çeşmede elimi yüzümü yıkadım, rahatladım, kendime geldim. Sepet yanımda mel mel etrafa bakıyorum. Yolcular heybelerini omuzlarına, telislerini sırtlarına alıp uzaklaştılar. Meydan tenhalaştı. Yanımdan geçen yaşlı bir amcaya İnhisarlar İdaresinin ne tarafta olduğunu sordum. Eliyle işaret ederek, aha bu yolun epeyce aşağısında ama şimdi orası kapanmıştır, kimseyi bulamazsın yeğenim dedi. İçime bir korku düştü. Beni karşılayacak kişinin inhisarlar idaresinde bekleyeceğini söylemişlerdi. Elimde sepet, amcanın tarif ettiği yöne doğru gidiyorum. Gözlerim cadde boyunca sıralanmış ufacık dükkânların tabelalarında. Birkaç adımda durup dinleniyorum. Yol uzadıkça sepet ağırlaşıyor. Nihayet tek katlı dükkânların arasında kanatlı bir kapının üzerinde inhisarlar yazılı tabelayı görünce sevindim. Yanlış hatırlamıyorsam tek basamakla içeri girilen ufacık bir bina. Sepeti kapının önüne koydum. Kapı kilitli, camlardan içeri bakıyorum, kimseyi göremedim. Belki içeride bekçi vardır ümidiyle yumruğumla kapıya birkaç defa vurdum. Dikkat kesilip dinledim, yok ses seda yok. Kapının önünde direk gibi dikili kaldım. Etraf iyiden iyiye tenhalaştı, aval aval çevreme bakıyorum. Kendi kendime sabaha kadar burada, devlet kapısının önünde beklerim diyorum. Neçe sonra geldiğim taraftan bir ayak sesi duydum. Bir karartı, şeremet adımlarla bana doğru geliyor. Orta boylu, kasketli bir amca bana doğru yaklaşınca biraz heyecanlı biraz sitemkâr ağızla ?niye bu zamana kaldın yeğen? dedi. Sevindim, dünyalar benim oldu. Sevinçle ?amca kamyon? dedim, ?kamyon birkaç defa arıza yaptı, o yüzden geç kaldım? dedim. Güçlü kollarıyla sepeti

kaptı, geldiğimiz yöne giderken, ?sabahtan beri seni bekliyorum, bir kamyon geldi sen yoksun, ikinci kamyonun da yolda olduğunu? söylediler. ?Kamyon gelmeden önce kahveye girdim, arkadaşlarla lafa dalmışız. Kamyonun geldiğini neçe sonra garson? söyledi. ?Seni göremedim, şoför Gara Ziya elinde sepetle bir delikanlının inhisarlara doğru gittiğini söyleyince koşarak geldim. Seni de meraklandırdım, kusura kalma yeğen? dedi. Adının Dursun, Hamo Tuzlası?nın süvarisi olduğunu söyledi. ?Aç mısın,? diye sordu, ses çıkarmadığımı görünce yol üstünde küçük bir lokantaya girdik. Ben bir tabak makarnayı yerken Dursun Amca ?bu gece bizim köyde yatarız, sabah da tuzlaya gideriz? diyor. Babacan, candostu bir amca, sevdim. Handan atını çıkardı, hancıdan silahını aldı. Mavzeri çapraz beline taktıktan sonra bismillah çekip ata bindi, beni de terkisine aldı. Gecenin zifiri karanlığında Dursun Amca?nın köyü Nasır?a gidiyoruz. Etraf sessiz ve karanlık, böcek sesleri ile atın nasıl seslerini dinliyorum. Dursun Amca bir ara başını geri çevirip ?rahat mısın? yeğen diyor. Yorgunum, gözlerimden uyku akıyor. Attan düşerim korkusuyla eğeri sımsıkı tutuyorum. Neçe sonra doğanın kokusu değişti. Gübre ve duman kokusu hissettim. Ufak bir dereden geçerken Dursun amca ?köye yaklaştık, bu da ırmağımız? dedi. Köydeki tek katlı evlerden birinin önünde durduk. Kapıyı birkaç defa yumrukla dövdükten neçe sonra kapı aralandı. Yaşlı bir ana idare lambasını Dursun Amca?nın yüzüne doğru tutarken uykulu bir ağızla ?niye bu kadar geç kaldın ki? dedi. ?Sen lafı bırak ta çabuk odayı hazırla çocuğun yorgunluktan ayakta duracak hali kalmadı? deyince ana bu defa idare lambasını benim yüzüme tuttu, ?hoş geldin yavrum, gel içeri diyerek? beni odaya aldı. Ananın serdiği yer yatağına girdiğimi hatırlıyorum. Kaçta uyandım, bilmiyorum. Güler yüzlü, ak saçlı ana kapıyı aralayıp beni uyanık görünce ?iyi uyudun yavrum, yemeğin hazır, amcanla beraber karnınızı doyurun? dedi. Vakit öğle saatlerine yakın. Dursun Amca?nın terkisinde Hamo Tuzlası?nın yolunu tuttuk. Dağların, doğanın rengi değişti. Uzaklarda çam ormanları, koruluklar, göze suları, ince yeşil çizgiler bırakarak vadilere iniyor. Dağlarda yeşilin her türlüsü? Adlandıramadığım bir renk âlemi. Mutluyum.

mutluluk içerisindeyim. Çevremi, doğayı seyrediyorum. Dursun Amca ?sesin niye çıkmıyor yeğen? diyor. Büyülendim, bu ne güzellik. Hele dur bakalım Hamo?yu, Kardere?yi görünce şaşıracaksın. Vakit ikindi yakını, güneşi arkamıza aldık, gölgelerin uzadığı saatler. Dursun Amca ?Dipsiz Göl?e geldik? dedi. Evler taş ve ardıç ağacından yapılmış, yeşili az bir köy. Kocaman kanatlı kapılı bir evin önünde durduk. Yaşlı, güler yüzlü bir ana yanımıza geldi. Dursun Amca ile Kürtçe bir şeyler konuştu. Atla evin eyvanına girdik.

Devamı Haftaya...



Anahtar Kelimeler: 0