Boyacı Sandığı
Kahvehanenin en yorgun köşelerine konurdu ağaçtan boyacı sandıkları. Erkek çocuklarının en gözde mesleğiydi bir zamanlar. 10 yaşını geçen çocuklar için evin nafakasına destek olmak gurur verici bir şeydi. Bir sandık, birkaç renkte boya, kıl bir fırça, birkaç sünger, pırıl pırıl bir kadife parçası, bir de Nuri Leflef cila yanında varsa badem yağı…
“Boyyar boyansi beylerrr! Badem yağlı, bol boyalı, bol cilalı boyaci geldi boyaciii!”
Minicik eller simsiyah olmuş, cila parlatmış tırnaklarını, dizleri çömelmekten yırtılmış, pantolonu kirli ayakkabı boyacıları. Bazı renkler herkeste olmazdı, onlar kral renklerdi. Bordo, lacivert ve beyaz… Hele hele beyaz ayakkabı vay ki ne vay. Öyle ya el kararmış, fırça siyahlaşmış, sünger renklenmiş Alamancı ayakkabısı denk geldi mi işin çok zor.
Her mekanın bir boyacısı olur, arada kahvecinin boşları toplar, çayları dağıtırsın. Bir nevi kira gibi; al gülüm ver gülüm hesaplaşılır, o kahveyede kolay kolay başka boyacı giremezdi. Baban hangi kahvede oyun oynarsa sen o kahvenin doğal torpilli boyacısı olursun. Her sandık mekanın sandalyesi, masası gibi yarını bekleyen ekmek teknesi olurdu, sabırla ve usanmadan bir sonraki sabaha kadar.
“Boyayı bol sür Ali Gamo, buğday meydanının yanındaki ayakkabıcı Salih yaptı, Çavuşbaşı işi yüksek topuklu”
“Ptt’teci Rıza gardaşşş, ben ayakkabının ardının tertemiz görünmesini severim, Kedi Ahmet senin yumurta topukları da boyatalım mı?”
Ali Gamo kıvırcık saçlı, yuvarlak güleç yüzlü, elinde kehribar tesbih, geniş yaka gömlek, etrafına neşe saçan biriydi. Kuş sevdasını herkes bilirdi. O izin verirse Postacı Halil’in kahveye ikinci bir boyacı girerdi. Sessizce uzaklaştı kahvelerden şimdi nerede kim bilir. Kamıştan balıkçı oltası, taklacı kuşları, bir avuç çedene tohumu, birde sarı kehribarı…
Ya Efül Üfül’ün Sinan, sen nereden buldun o güzel sandığı? Sanırım abisi İstanbul’dan yolladı. Kenarları desenli, cam boya kavonozları renk renk, şimdi piyasayı alt üst ettin. Sandığı gören ayakkabı uzatıyor, oyun oynayan terlik istiyor… Akşama kadar dört somun ekmek, en az üç kilo üzüm alır. Yevmiyeyi bollarsa Kırno Hüseyin’den birde gazoz yapıştırır, öğlene Haskulo’dan tükürük köfte bile yiyebilir.
Bizim sandık tahtaydı, zaten ne gelirse garibin başına gelir ya, birkaç renk boyam vardı. İçinden siyah boyamı, cilamı, kıl fırçamı çalmışlar. Kim çaldı lan boyalarımı? Yemiyesiceler heee!