Yaklaşık üç yıl önce bu köşede Fırat’ın doğusunu işgal eden Amerikalıların genleriyle oynanmamış çok kaliteli Suriye buğdaylarını alıp Amerika’ya götürdüklerini yazmıştım.
Önceki gün aynı Amerikalıların bölgeyi kontrol eden PYD/YPG’ye 30 ton tohumluk buğday yardımında bulunduğu haberini gördüm.
Fırat’ın doğusu Suriye’nin buğday, arpa, mercimek ve benzeri tahıl ürünlerinin yaklaşık % 60’ını karşılıyor. Yani Amerika’nın 30 ton tohumluk buğdayına ihtiyacı yok ve olamaz. Haberi yorumlayan tarım uzmanları genleriyle oynanmış ve kimyasal işlemlerden geçirilmiş bu tohumlarla Amerikalıların Suriye’nin temiz ve kaliteli buğdaylarını bozmayı ve sonrasında bölge topraklarını verimsizleştirmeyi amaçladığını söylüyor.
Hikaye AKP iktidarının kararlarıyla yıllar önce Türkiye’de yerli tohumlara karşı yürütülen savaşa benziyor.
Eski Başkan Trump’ın itirafıyla bölgenin petrolünü çalan Amerikalıların ve elbette müttefiklerinin hırsızlığı bununla da kalmıyor.
Adamlar insanlarımızı da çalıyor.
Öncesi de var ama özellikle kanlı Arap Baharı sürecinde bu coğrafyanın hemen hemen tüm ülkeleri perişan edildi.
Özellikle Suriye, Irak, Yemen, Libya, Lübnan, Tunus ve son olarak Afganistan.
Bazıları direkt savaşlarla bazıları da ambargo ve yaptırımlarla.
Batılı ülke ve güçler işbirlikçi iktidarların yardımıyla ülkeleri yaşanmaz hale getirdikten sonra gençlerin kaçmasını teşvik ettiler ve ediyorlar.
Petrol, doğal gaz ve yeraltı zenginlikleriyle en rahat yaşaması gereken bu ülkelerin insanları kendilerini perişan eden batılı ülkelere kaçıyor ya da kaçmaya çalışıyor.
Hem de insan kaçakçısı çetelere milyarlarca dolar ödeyerek.
ABD ve AB ülkelerinin katı yaptırımlarıyla perişan edilen Suriye ve Lübnan’da yakıt olmadığı için elektrik ve su uzun süre kesiliyor, elektrik olmadığı için hastaneler hizmet veremiyor ve aklınıza gelebilecek her şey aksıyor.
On yıllık savaşın fiziksel ve psikolojik baskılarıyla çok ağır koşullar altında yaşamaya çalışan insanlar ilk fırsatta ülkeden kaçmaya çalışıyor ve kaçıyor.
Gençler, doktorlar, iş insanları ve dışarıda işe yarayabilecek farklı mesleklerin insanları.
Ülkeler boşalıyor, ekonomiler çöküyor, çocukların en az % 30’u okula gidemiyor ya da ilkokulu bitirmeden bırakıyor ve toplumsal yapılar sarsılıyor.
On yıl içinde kullanılan silahlar ve atılan bombalarla kanser başta olmak üzere her türlü hastalığın yaygınlaşması ayrı bir dram.
Daha neler neler!
Batı; işbirlikçi iktidarları kullanarak oyununu çok iyi oynuyor.
“Arap Baharı” tezgahıyla “size demokrasi ve özgürlük getiriyoruz” diyerek ülkeleri ve halkları birbirine kırdıran batı şimdi de aynı işbirlikçilerini kullanarak farklı tezgahlar peşinde.
Onlara göre bizim insanlarımız rahata kavuşmamalı.
Rahata kavuşursak üretmeyi düşünürüz. Üretir yaratırsak mutlu olur zenginleşir ve yaşam standardımız yükselir. Eğitimli, kültürlü ve bireyleri mutlu toplumlar kavga etmez, cehalet, her türlü bağnazlık ve ilkellikle savaşır.
Özetle beyni aydın, net ve diri olur.
Bu ise batının ve işbirlikçi iktidarların işine gelmez.
ABD’nin PYD/YPG’ye binlerce TIR silah vermesi ile şimdi de 30 ton buğday göndermesine batının coğrafyamıza yönelik büyük tezgahı çerçevesinde bakmak gerekir.
Hani şu BOP dedikleri hikaye.
Kaçıncı fasıldayız bilinmez ama adamlar proje yazmaya çok meraklı.
Bazıları da figüran olmaya!
Merak etmeyin vardır bu işin bir sonu!
HÜSNÜ MAHALLİ/KORKUSUZ