Tarih: 30.11.2018 20:24

Buhara´dan SİVAS´a IV

Facebook Twitter Linked-in

 Edirne Erkek Sanat Enstitüsünün yatılı 5. Sınıf öğrencisi olarak 1958 yılının Eylül ayında eğitime başladım. Yatılı okulun son sınıf öğrencilerine derslerden ve atölye çalışmalarından başka nöbetçi öğrencilik görevi de verdiler. Her gün değişerek tuttuğumuz nöbetlerden hemen hemen ayda bir defa sıra geliyordu.

       Nöbetçi öğrencilerin yapması gereken görevler şunlardı;

1-      Nöbetçi öğretmenin yardımcılığını yapmak ve olumsuz şeyleri öğretmene ve gerekirse okul idaresine bildirmek.

2-      Okul idaresinin talimatlarını, ilan tahtasına asmak ve öğrencileri bilgilendirmek.

3-      Okul idaresinde ve sınıf koridorlarında bulunan yangın, kum kovalarını ve aletleri kontrol etmek.

4-      Öğrencilerin ders saatinin başlamasından önce sınıflarda olmalarını sağlamak.

5-      Reviri kontrol ederek hasta öğrencilerin durumu ile ilgilenmek.

6-      Yatakhaneleri kontrol etmek, yatağını ve dolaplarını düzgün halde olmayanlara nasihat etmek.

7-      Yemekhaneyi ve yemekleri kontrol etmek, öğrencilerin sıra ile gürültüsüz giriş çıkışlarını sağlamak.

8-      Öğrencilerin yemeklerini yedikten sonra, nöbetçi öğretmen ile aynı masada yemeğe oturmak.

9-      Akşam 18:30 ila 19:30 arasında, isimleri belirlenmiş öğrencilerin numaralı banyolarda 30 dakika süre ile yıkanmalarına nezaret etmek.

10-  3,4.  ve 5. Sınıfların yatılı öğrenci yoklamalarını yaparak saat 20:00 de başlayan akşam mütalaaçalışma sınıflarını dolaşarak; öğrencilerin birbirini rahatsız etmeden ders çalışmalarını yetkili öğretmen ciddiyeti ile denetlemek.

11-  Saat 22:00 de bütün öğrencilerin yataklarında uyku için hazır olmalarını ve gürültüsüz ortamları sağlamak.

12-  Sabah 07:00 de öğrencileri uyandırarak 07:30 da kahvaltıda olmalarını sağlamak.

13-  Var ise vukuatla birlikte saat 08:30 da nöbeti yeni öğrenciye ve öğretmene devrederek görevi tamamlamak.

       Okulda hiçbir öğrenci nöbetçi öğrenciye itaatsizlik etmezdi herkes birbirine saygılı davranırdı.

                   Okulumuzun ancak bir voleybol sahası vardı. Pazar günleri orada stres atardık. Malatyalı arkadaşımız Mehmet´in servislerini kurtaran olamazdı. Ben de hep onun grubunda oynamak isterdim, fakat mümkün olmaz ise hakemlik yapardım. Bazı Pazar günleri öğleden sonra Nuri ile Ayvazoğlu Sinemasına giderdik.

                  Matematik öğretmenimiz öğretmen okulunu Sivas´ta bitirmiş. Benim Sivaslı olduğumu öğrenince, Edirne Lisesindeki öğrencilere Sivas Halayı öğretmemi istedi. Pazar günleri saat 16:00 ila 17:30 arası üç Pazar folklor çalıştırdım. Öğretmenimiz sınıfımızdan altı kişiye Sivas Halayını öğretmemi istedi. Kendisi mandolin, arkadaşım Nuri de kaval çalarak bu oyunlara hazırlandık. Öğretmenimiz ve Okul Müdürlüğümüzün girişimleriyle Kırklareli Erkek Sanat Enstitüsü  Müdürlüğü ile görüşmüşler. Müsamere salonlarında 12 Ekim 1958 Pazar günü 14:30 da folklor gösterisi yapmamızı teklif etmişler. Bu teklif ilgi görünce öğretmenimiz ve ekibimizle cumartesi akşam 19:00 da otobüsle Kırklareli´ne vardık. O gece bizleri bir okul yatakhanesinde misafir ettiler. Müsamerenin yapılacağı salona geldik. Bizim sıramız gelince öğretmenimiz mandolin, arkadaşım Nuri kaval ile perde arkasında Sivas Halayını çalmaya başladılar. Ben de halay başı olarak gayet ağır ve sağ elimdeki mendil hareketiyle hep bir ağızdan ?heeeeeey? diyerek halaya başladık. Ve ağır, gururlu duruşumuzu özel Sivas Halayı sözleri olan

-          Çekin halay dizilsin

-          Ela gözler süzülsün

-          Halaya girmeyenin vurun boynu üzülsün  ile başladık

Devamında ekip başı olan benim sol elimle sıkıca ekip arkadaşımın sağ elini tutarak aynı zamanda bütün sırt ağırlığımla ona yaslanarak ve sağ elimdeki mendili ahenkli sallayış ile

-          Sabahtan bizim pınara

-          İki gelin üç kız gelmiş

-          Kuğulkuğul ötüşürler

-          Cıvıl cıvıl söyleşirler

-          Birisinin adı Fatma

-          Kaşları var çatma çatma

-          Aman şafak erken atma

-          Aman horoz erken ötme 

Devamında hareketli ve çepikli oyun

-          Keçi vurdum bayıra

-          Kımırkımır yayıla

-          Senden bana fayda yok

-          Mevlam beni kayıra

 

-          Gemici başı mısın

-          Cevahir taşı mısın

-          Sana bir nişan versem

-          Koynunda taşır mısın

 

-          Gemideyim gemide

-          Ayağım yemenide

-          Alacaksan al beni

-          Nişanlım var geride

Hareketli olan bu oyun ile folklor gösterisini bitirdik. Müsamere salonu, öğretmenler, veliler, öğrenciler ile tamamen doluydu ve oldukça alkış almıştık. Neticede öğretmenimizi ve okul idaremizi memnun etmiştik. Aynı gün saat 16:00 de başlayan dönüş yolculuğumuz 21:30 da bitti. Banyo yapar yapmaz okulumuzdaki yataklarımıza uzandık.

Biz öğrenci olarak keyifle ders ve atölye çalışmaları yaparken 17 Ekim 1958 Cuma günü öğleden sonra Atölye Şefimiz Zekai Bey beni odasına çağırdı ve çok önemli ve prestijli bir sipariş aldığını söyledi. Merakla siparişin ne olduğunu dinliyordum, sipariş listesinin tek bir kalem olmadığını ve liste yapmam gerektiğini söyledi. Liste şöyleydi, ve bunları kimsenin yardımı olmadan tek başıma mutlaka bitirmem gerektiğini söyledi. Sipariş listesi, Edirne Kız Meslek Lisesi Müdiresine aitmiş. Bunlar onun evlilik mobilya çeyizi olacakmış, bunları duyunca terlemeye başladım. Fakat hayatımın ilk iş siparişi idi ve yapmaktan başka çarem yoktu.

       Çeyiz Listesi Şöyle idi;

1-      Meşe malzemeden masif, mat vernik cilalı çift kişilik karyola

2-      Maun kaplamalı, mat gomalak cilalı, dört kapılı kavislielbise dolabı

3-      Maun kaplamalı, mat gomalak cilalı dört çekmeceli şifonyer

4-       Maun kaplamalı, mat gomalak cilalı, aynalı, vitrinli tuvalet masası

5-      Ceviz kaplamalı, lükens sitili, mat gomalak cilalı, açılır kapanır, altı kişilik yemek masası

6-      Masif ceviz ağacından, mat vernik cilalı 6 adet döşemeli yemek sandalyesi.

7-      Masif ceviz ağacından, mat gomalak cilalı, 1 adet  salon orta sehpası ve üç adet küçük köşe sehpası

8-      Mat vernik cilalı, oturumu hafif kavisli altı adet diş budak bahçe koltuğu

Zekai Bey bu listeyi verince, diplomamı almadan 15 gün önce bitirmem gerektiğini söyledi. Müdire Hanımın  Haziran 1958 sonunda evlenebilmesi için Mayıs ayı sonunda evinin hazır olması şartını söyledi. Ben de bir şartla bunları yapabileceğimi söyledim. Ne olduğunu sorunca, şayet atölyenin ana giriş kapı anahtarını alırsam hergün öğleden sonra vebuna ilaveten cumartesi öğleden sonra ve Pazar günleri de atölyede çalışabilirsem bitirebilirim dedim. Bana derhal anahtarı verdi ve nasıl çalışırsan çalış bitir dedi. Şefimin elini sıkıp yanından ayrıldım. Bu şoku atlatmak için Pazar günü Nuri ile Ayvazoğlu Sinemasına gittik. Yalnız iş üretme yoktur onun dışında bir çok ders de var, ama çare yok. Bu arada sinemadan önce Türkçe Öğretmenimiz Beni ve Nuri´yi evine davet ederek sütlaç ikram etti. Hal ve hatırımızı sorarak bizimle anne gibi ilgilendi. Onun verdiği edebi ödevleri, roman okumayı, özet çıkarmayı, sayfa düzenini ve yazı şekline o kadar özenirdik ki bizi takdir ederdi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 10 Kasım Atatürk´ü anma merasiminde bana özel olarak görev verdi. Hazırlıklarımı gazetelerden derleyerek öğretmenime gösterip daha iyisini yapmam için fikir verdi. En son  10 Kasım Atatürk´ü anma programı için  bana verdiği görev ile okuduğum metin çok beğenilmişti. Hatta atölye şefim Zekai Beyin çok hoşuna gitmiş olacak ki merasim sonrası bu metnin hazırlanmasında Türkçe Öğretmenimin katkısının olup olmadığını sordu. Ben de çok destek verdiğini söyledim.

             İki gün kendimi toparladıktan, yani ilk sipariş şokumu atlattıktan sonra işlerin önce ayrı ayrı teknik resimlerini çizdim. Malzeme cins ve miktarlarını belirleyerek, büyük hacimli mobilyalardan başlayıp parçaları çeşitli makinalardan çıkarttım. Montajlarını bitirerek bazılarına gomalak cilası, bazılarına da kompresörle vernik cilası yaparak, ayna, menteşe, kapak ve dolap kulplarını takıp zevk veren, yorgunluk gideren mobilyalar ortaya çıktı. Sadece diş budaktan masif bahçe koltukları için karaağaçtan kavisli kalıplar yaptım. Diğer parçaları hazırlamadan 1959 Şubat ayında 15 günlük yarıyıl tatili için Sivas´a gittim. Gitmeden atölye şefime bitirdiğim mobilyaları teslim ederken bahçe koltuklarının oturma kalıplarını bitirdiğimi söyleyerek atölyenin ayakaltı olmayan bir köşesine koyduğumu söyledim. Şefim bitirilen işlerden memnun idi fakat eksik altı adet bahçe koltuğu kalmıştı. Şefim bana herhangi bir şey söylemedi ve on beş günlük tatile gittim. Tatilde düşündüm ki altı adet masif dişbudak bahçe koltuklarını atölyede çalışan öğrenci olmayan ustalar yapar. Tatil dönüşü merak edip baktığım bahçe koltukları yapılmadığı gibi, benim hazırlayıp köşeye koyduğum karaağaçtan özel kalıplar aynen bıraktığım gibi duruyor. Zekai Beyi gördüm ve ?Hocam bahçe koltukları bitmemiş ve kalıplar benim bıraktığım gibi duruyor? dedim. Bana kim yapacak İbrahim sen bitireceksin dedi. Tekrar Hocam yine atölyenin anahtarını alayım da Cumartesi öğleden sonra ve Pazar günü yalnız başıma atölyede çalışıp bitiririm diyerek anahtarı tekrar aldım. Şerit testeresi, planya, kalınlık ve matkap makinalarını kullanarak sandalye parçalarını hazırladım. Eni 6 cm, boyu 50 cm, kalınlığı, 0.5 cm dişbudak altlık parçalarından 72 adet hazırladım. Her koltuk için oturma parçalarının birer yüzlerini taraklı rende ile pürüzlendirdikten sonra sıcak suda incelttiğim ve özel sıcak tutkalı sürerek alt ve üst hafif kavisli yaptığım karaağaç kalıpları arasında akşamdan presledim. Ebatları Eni 6 cm, boyu 50 cm kalınlığı, 1 cmlik dişbudak parçalardan 36 adet hazırladım. Sandalyelerin iskelet montajlarını yaparak tutkalladım. İşkencelerle sıkıştırarak sabaha kadar kurumaya bıraktım. Sonra yapıştırılan yüzeylerde temizlik yapıp sıfır numara ağaç zımpara ile yüzeyleri vernik cilasına hazırladım. Bilahare renksiz iki kat basınçlı hava ile çalışan tabanca ile püskürterek vernik cilasını yaptım. 1959 yılının Nisan ayı sonunda altı adet vernik cilalı bembeyaz dişbudaktan yapılmış masif bahçe koltuklarını teslim ettim. Teslim ettiğim mobilyalar için Zekai Bey, Beni okulun döner sermaye sorumlusuna gönderdi. Beni çok sevindiren bir para ile takdir etti. Teşekkür için Atölye Şefimizin yanına gidince Maraşlı Arif arkadaşım da Şefin yanındaydı. Arif arkadaşım hocaya dedi ki ? Hocam ben İbrahim´den bir sene evvel geldim. Bana çok az para verdiniz? dedi. Hocam da şu cevabı verdi ? Arif sen İbrahim´in yarısı kadar iş yapsaydın sana da aldığından biraz daha fazla verirdim? dedi.

      Milli Eğitim Bakanlığının talimatları ile 25 Mayıs 1959 tarihinde öğretmen nezaretinde marangoz, motor, tesviye, elektrik yatılı son sınıf öğrencilerini üç günlük teknik gezi için İstanbul´a gönderdiler. İlk defa gittiğim İstanbul´da tarihi müzeleri, sarayları, camileri, Radyo Evini, Galata Köprüsünü, yatakhanesinde konakladığımız Sultan Ahmet Sanat Okulu?nu, Sirkeci, Yere Batan Sarayını, Mısır Çarşısını ve Kapalı Çarşıyı gezdirdiler. Hoşumuza giden bu geziden okula dönünce 3. ve 4. Sınıf yatılı öğrenciler çok sevinmişlerdi. Bizlere iyi ki döndünüz yokluğunuzda nöbetçi öğrencilik görevini 4. Sınıflara yaptırmışlar. Nöbetçi öğrencilik görevlerini olgunluk içinde yapmadılar diye bizlere şikayet ettiler. Demek ki olgunlaşmalarına bir yıl daha varmış.

     Çok iyi bir derece ile beşinci sınıfı tamamlayınca okul müdürlüğü iftihara geçtiğimi belirten bir merasimle hediye olarak İngilizce bir kitap verdi. Ayrıca hem Erkek Teknik Öğretmen Okulu hem de Yıldız Teknik Okulu için ayrı ayrı imtihanlarına giriş belgeleri ile diplomamı alarak 14 Haziran 1959 tarihinde Edirne´ den trenle Sivas´a döndüm.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —