BUNUN ADI DEVALÜASYON...
Ekonomimizin taşıyıcısı, milli paramız Türk lirası, dolara bağlanmış bir şekilde oradan oraya savrulup duruyor. Güya TL kazanıp, TL harcıyormuş gibi yapsak da, işin aslına baktığımızda gelirimiz TL’ye, giderlerimiz büyük oranda Dolara bağlı. Dolar ile TL arasındaki fark kadar yoksuluz... Maalesef gerçek bu...
Türk lirası, bütün yabancı para birimleri karşısında, tüm zamanların en düşük değerini görmüş durumda. Milli paramız gözümüzün önünde adeta pula döndü. Bir kenarda parası olan Türk vatandaşları bile güvensiz ve belirsiz bir piyasanın içine girmek yerine, paralarını koruyabilmek için dolar hesaplarında kalıyor. Türkiye de ki mevduatın %60’ı döviz hesaplarında tutuluyor... Toplumun büyük bir kısmının ise zaten parayı gördüğü yok, ay sonunu getirebilmek için kredi kartlarına takla attırmakla meşgul...
Sayın Cumhurbaşkanımız, bir zamanlar, Rusya, İran, Çin vb. ülkelere yüksek sesle çağrı yaparak “bırakalım bu doları, kendi paralarımız ile karşılıklı ticaret yapalım” diyordu. Geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Yine sayın cumhurbaşkanımız iki üç yıl önce “Faiz sebep, Enflasyon sonuç” hipotezini ortaya atmıştı. Ekonomi bilim dünyası ise bu hipotezi hala çözmeye ve anlamaya çalışıyor!
Merkez bankası döviz kurları ve faiz gibi araçlarla enflasyonu istenilen seviyede tutmakla görevlendirilmiş “bağımsız (!)” bir kuruluş. Ancak bankanın kasasında döviz kalmadı. Net döviz rezervi eksi 35 milyar dolar. Durum böyle olunca döviz kurlarına müdahale edemiyor. Elinde sadece politika faizini belirleme yetkisi var. Onu da kendisi mi belirliyor, iktidarın talimatı ile mi hareket ediyor belli değil. Düşük faiz-yüksek kur politikası ile enflasyonun düşmediği, tersine daha da azdığı artık alenen ortada. İktidarın uyguladığı ekonomik deneylerin sonucunda ortaya çıkan basbayağı örtülü bir DEVALÜASYON ve böyle giderse bu işin sonu, Allah göstermesin ama HİPER ENFLASYON...
Yüksek döviz kuru, belki ülkeye sıcak para girişini özendiriyor, belki göreceli olarak İhracatı artırıyor ve ihracata yönelik üretim çarklarının bir şekilde dönmesini sağlıyor ama bu mecburiyet çarkında kazanan yok. İşveren hamallık yapmış, işçi de boğaz tokluğuna çalışmış oluyor...
Her geçen gün artan hayat pahalılığı ve enflasyon, halkın, özellikle işsizin, emeklinin, dar gelirlinin, çiftçinin, köylünün ve küçük esnafın durumunu her geçen gün daha da ağırlaştırmaktadır...
Sayın Cumhurbaşkanı, ekonomi tercihlerini yaparken, ya halkın büyük bir kısmının gerçek durumunu göremiyor ya da bile bile halkın ezilmesine göz yumuyor... Bir diğer ihtimal ise artık iktidarın, ülkeyi ve ekonomiyi yönetme yeteneğini kaybetmesi olabilir...
Alınan dış borçlar için ödenen yüksek faizler, uluslararası derecelendirme ve takip kuruluşlarının olumsuz açıklamaları, iktidara karşı ciddi bir güven sorunu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Partili cumhurbaşkanlığı sistemi ile kuvvetler ayrılığının adeta kuvvetler birliğine dönmüş olduğu, devlet mekanizmalarının denetim dışında kaldığı her kesim tarafından kabul edilmektedir. Ülkede yolsuzluklar, usulsüzlükler, karanlık işler, dolambaçlı ilişkiler ve mafya sıkça gündeme gelirken, maalesef bu iddialar araştırılmamakta ve açıklığa kavuşturulmamaktadır.
Sermaye ve para, işleyen bir sistemin, hukukun, adaletin, güvenin ve kazancın olduğu yere gider. Hukukun işlemediği yere ise gitse gitse kara para gider...
Ekonomi sadece dolar, faiz, enflasyon ilişkileri ile açıklanabilecek bir alan değil. Çünkü işin içinde insan var, siyaset var, hukuk var, sosyal hayat ve tercihler var, dünyanın her yeri ile ilişkiler, etkileşimler var, iklim var, doğa olayları var, salgınlar var, savaşlar var, hülasa, yaşama dair olan her şey var.
Ekonomi, karmaşık dengeleri içinde barındırıyor olsa da, her alanda ve her anlamda üretmek ve çalışmak prensibine dayanır. Ekonomi, kuralları olan ve düzenli olarak çalışan bir ortam ister, güven ister, dürüstlük ister. Adaletli bir hukuk düzeni ister. Nimet-külfet dengesinin gözetildiği paylaşım ister.
Bunun nasıl yapılabileceği de bellidir. Artık değişimin ve dönüşümün zamanı gelmiştir. Bu değişim ve dönüşümü yapacak olan da, milletin bizatihi kendisidir. Ve kanaatimce, bunun bir an önce gerçekleşmesi de artık bir mecburiyettir...
Tacettin KEPENEK
tacettinkepenek@gmail.com