"Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü
Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı,
Bu çürük iplik, bu ensiz atkı"
Zaman ve mekan aşan kaygılardan uzak bir yaşamak mı hasretine tutunduğumuz? Ya da onca umarsızlıklar içerisinde, içimizdeki ayak izlerinin suretini izlemek mi her şey?
Tuhaf, çok tuhaf bir iç bulantısı adeta!..
***
Biliyorum, çiğ bir çağ bu…
Her şeyin anlamını, bir anlamsızlık içinde yerle bir ettiği çağ… Umarsız kovalamacıların, suretsiz düşlerin, ruhu ve samimiyeti berhava eden kabalıkların yaşandığı, çiğ bir çağ bu biliyorum.
Sükûnetin, düşsel ideallerini zorlayan ve bütün gizleri savuran, bir çağ bu yaşadığımız.
Maskeli bir balo sanki her şey!.. Çeşit çeşit maskelerle, donatılmış sanki dört bir taraf…
Çiğ çağın bize kurguladığı bir balo. Yapmacık gülüşler, samimiyetten arınmış anlar, anlamını yitirmiş bakışlar!
Çığ çağ bu, biliyorum bize giydirilen deli gömleği…
Dağ yamacında, bahardan habersiz bir zambağın, içsel coşkusunu daha anlamlandıramadan, yapmacık gülücüklerin bütün benlikleri kapsadığı bir çağ.
Bir mizansen bu yaşadığımız!.. İrkilip irkilip, yeniden uyup uyandığımızda, yine aynı oyunla bütünlendiğimiz tuhaf bir oyun bu.
Biliyorum, çiğ bir çağ bu.
Öte bir hayali ve ideali, içinde barındıramayacak kadar, kaba bir çağ bu!
Kalabalıkların hoyrat paylaşımlarına duçar olma zorunluluğu olan, rengi alınmış bir sıradanlık geçidi adeta…
Bu çiğ çağa, uygun bir yaşamak, sadece barbarların tahammül edebileceği çiğliklerin, alıp başını gittiği bir çağ bu.
Gölgelerin bile ıssız bir endamla, kendi kaderlerini ördükleri, kendi iç rayihalarından damlalar pay etmeye yanaşmaya cesaret edemedikleri bir çağ bu.
Bütün çiğlikleri içinde barındırdığı, duyguya dair ne kadar kıymet varsa yerle yeksan ettiği bir çağ bu.
***
Çiğ çağ işte!..
Ardı arkasına, giydirilen deli gömlekleri.
Birini yıkamak için çıkardığımızda, yenisini kendi ellerimizle yanı başımızda hazır tuttuğumuz bir çiğlikler çağı bu.
Biliyorum, yaşamak oyununda, katlanmamız gereken bir hoyrratlık geçidi bu. İstesek de istemesekte, yaşamamız gereken bir oyun bu…
Berhava edilen her şeyle birlikte…
Bildiğimiz gibi, bildiklerimiz kadar…
Bir oyun, oyun içinde bir oyun…
Bütün hoyratlığın, bütün tekdüzeliğin ve bütün renksizliğin bir birini bütünleyerek yol aldığı bir çağ bu…