Tarih: 01.09.2024 16:10

COĞRAFYA KADERDİR!

Facebook Twitter Linked-in

Evvel zaman içinde devinip durur hayâtın hay huyu.

Yarım bir umut, sonsuza meftûn bir kanaat uzanıp gider, öte öte dağ yamaçlarına.

Bozkırın sûretleri karaya çalan endâmı, bir masal gibi inip genizleri yaksa da, bir varmış bir yokmuş diye yarım bir hikâyeyi indirir yüreklere.

Düz ovaya yayılan başakların bereket türküsü, bir yılkının sırtında sırra kadem basmadan, harmanın alaca bağrına indirilir usul usul...

Gölgesine sığınılan ulu dağlar misâli babalar, koyunlarına aldıkları çocuklarının tozlu yüzlerine baka baka, kanaatten örülmüş düşler kurarlar yüreklerinin en tenha yerlerinde.

Bir of çekip, sicim gibi yaşlar gözlerden süzülmeden az evvel, biteviye bir türkü yankılanır dağ dağ, tepe tepe.

Akşamın ılık silûetinde, çıkan rüzgârla karışık bir sevinç yayılır genizleri yakan.

Efil efil salınan buğday yığınları yanına, tereyağa bulanmış bulgur pilavı hazır ve nâzır bir edâ ile lavaşla söyleşmeye başlar apansız.

Gece inende dağların âhengi üzerine,

Bambaşka bir âleme gark olur Anadolunun uzak köylerinde hayatlar.

Tepelerin ardından doğan ay, bark bark ederek, sarıp sarmalar yamalı elbiseler içindeki çocuk tebessümlerini.

Çayırlarda geceyi bölen kurbağa seslerine, virâneleri mesken edinen baykuşların ürkütücü sesleri karışıp gider.

Gökte sıra sıra dizili yıldızlar, öteye beriye savrulsalar da Süreyye yıldızlarının etrâfında oyuna dururlar sanki.

Bir hasrete tutunmaktır Anadolu’nun yalnız köylerinde yaşamak.

Bir yarım türkü, bir yarım şiir, bir yarım hasretlik, bir yarım mâsumiyet.

Gidip de dönmeme, gelip de kalamama arasında dönüp durur âdeta herşey.

Anadolu’nun kaderidir aslında bir türlü kopamama, toprağın kara kavruk suretinden.

Alaca bir düşle irkilme gibidir, siyah beyaz fotoğraflara gizlenmiş toprak damlı evlerde zamanı yudumlamak,

Alaca bir kanaat, alaca bir cömertlik.

Alaca bir sükût, ayazın yürekleri yakan dinginliğini aza indirmek için, pencerelere çekilen naylonlar ardında yaşanan sukut.

Şerhâ şerha paralanan ellerde, yarınlara umut uzanır mı bilinmez ama, umut işte, bozkırın bitmeyen umudu.

Bitmeyen yarım bir şarkı gibi, bitmeyen her şey gibi.

Toprak damlı evlerde, gece en sükût yârendir.

Anaların yavrucuklarını bağırlarına bastıkları umut.

Gecenin en yaralı ânında, dudaklardan dökülen ninniler ve zamanı arşınlayan kış huzmesi misâli.

Sabahın kör karanlığında, tandırı yakan Anadolu kadınlarının, alınlarında bulgur bulgur süzülen emekle birlike,

Yüreğin tam orta yerini yangın yerine çeviren evvel zaman düşleri gibi akıp gider her şey.

Yarım bir hüzün, biteviye bir duruluk akıp gider öteler ötesine, bir güz düşü görürcesine, sıralı kalabalık dizilirler, siyah beyaz bir camekân karşısına.

Yarım bir hikâye gibi, yarım bir şiir, yarım bir masal gibi,

Evvel zamân içinde başlayan nice hayat,

Toprağın bağrında sonlansa da,

Geriye kalan geniz yakan fotoğraflara düşer belki de,

Bir kaç cümlelik mâsumiyet nişâneleri.

Osman ÇELİK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —