Tarih: 22.12.2019 09:14

"CONSTANTİNOPLE"

Facebook Twitter Linked-in

1980 sonrası Halk partisi genel başkanı Necdet Calp heyecanla  ?Köprüyü sana sattırmam? diye haykırırken, karşısında ki Turgut Özal sakin ve yumuşak bir tonda ?satarım efendim, satarım? diyordu.

Türkiye, o günden bu güne, Boğaziçi köprüsüne ilave olarak boğaza iki köprü, Marmaray ve Avrasya tünelini yaptı. Ha öyle yaptı, ha böyle yaptı,  ha ucuza yaptı,ha pahalıya yaptı, sonuçta yaptı mı? Yaptı?

Bu gün olmuş, yapanlar hala yaparım ve yapacağım derken,  CHP ise hala yaptırmam, sattırmam faslında kalmış görünüyor. Sayın Cumhurbaşkanı?benim çılgın projem?dediği,  bu projeyi ortaya attığında, bir fikir projesidir,  konu şekillenir, incelenir, tartışılır, olgunlaşır ve son karar verilir, diye düşünüyordum. Ancak konu birden alevlendi ve sanki birçok şey, çok hızlı bir şekilde geçilerek ihale sürecine girildiği yetkililerce ilan edildi. Dolayısıyla ülke gündemi işsizlik, yoksulluk ve ekonomik krizden ekseninden çıkarak ?Kanal İstanbul? projesine kilitlendi.

Ancak iktidarın bu projeyi halka anlatmakta aciz kaldığını yada bu kadarını anlatmak istediğini düşünüyorum.Çünkü proje lehinde konuşan yetkililer güven verici ve tatmin edici bir izahat getiremiyorlar. Projeye muhalif olan bilim insanlarının bilimsel olarak ortaya koydukları karşı görüşler,  kafa karıştırıcıve daha ikna edici mahiyette.TV´lerde konu ile ilgili olarak yapılan açık oturumlarda ise bilgiye dayalı aklı başında müzakerelerden ziyade kayıkçı kavgaları yapılıyor.

Yetkililer bu projenin amacı ve gerekçesi açıklanırken, boğazdan çok sayıda petrol tankeri geçiyor, tehlike yaratıyor, onun için yeni kanal yapıyoruz vs. gibi ifadeler kullanıyor. Bu açıklamaların, topluma inandırıcı gelmediğini ve ikna edici olmadığını gözlemleyebiliyorum.

Çevremde ki birçok insan gibi,  bu proje hakkında,benim de ilk tepkilerim olumsuzdu.Ancak Kanal İstanbul projesinin sadece Türkiye´yi ilgilendirmediğini, ülkemiz ve dünya çapında etkileri olacağını ve olabilecekleri hayal edince kendi kendime bazı soruları sordum ve daha gerçekçi bir analiz yapma ihtiyacı hissettim.

Uluslararası hukuk açısından, Ulusal güvenlik stratejisi açısından, Ekolojik açıdan,Ekonomik ve Teknik açıdanolası etkiler ve çözüm yolları nedir? Vebu projenin sonucunda, İstanbul´un artık bir şehir olmaktan çok, belki de uluslararası bir şehir devlet olmaya evirilmesi ihtimali ve olası etkileri ne olabilir?

İktidar tarafından, bu soruların cevapları bilimsel ve saha verileri ile netleştirilmelidir. Bu soruların cevapları topluma anlatılmalıdır.

Ben şahsen, hukuk, ekoloji, habitat, güvenlik stratejisi konularını ayrı tutarak,  teknik, ekonomik ve şehircilik konularını dikkate almak suretiyle bir yorum geliştirebilirim.

Şu ana kadar teknik araştırma verilerini inceleyen bilim insanlarının görüşleri ciddi sorunların varlığı ve etkilerinin olacağı yönündedir. Ancak, her bir teknik sorunun aynı zamanda kendine özgün çözümlerinin de olduğunu düşünenlerdenim.

Finansman açısından bakınca, ülkenin kendi finans kaynakları ile bu projenin yapılamayacağını ve yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer kendi kaynaklarımız ile bu işe girişilmesi düşünülüyorsa,  ülkenin bu günkü ekonomik yapısına göre ?ayranı yok içmeye, atla gidiyor çeşmeye? atasözü daha uygun olabilir.

Toplam proje maliyeti için çeşitli tevatürler konuşulsa da,bana göre 48 km. lik kanal yapımı, yollar, köprüler,  altyapı, liman vs. için nerden baksanız 15-20 milyar dolar maliyet ortaya çıkabilir. Bu maliyet yap-işlet-devret modeli ile kanalın 25-30 yıllık geliri ile karşılığında karşılanabilir diye tahmin ediyorum.

Kanalın sağında ve solunda yapılacak yeni planlama sonucu, doğal olarak bir şehirleşme oluşacaktır. Bu bölgede  en az 100 milyon metrekare yapılaşma veen az 10 milyar dolarlık bir ekonomi ortaya çıkaracağı düşünülebilir.

Özetle,  bu proje kendi geliri ile kendi maliyetini karşılayabilecek bir projedir. Kanal etrafında oluşacak yeni şehirleşme sinerjisi ile kısa dönemde en az 10 milyar dolarlık ilave bir ekonomik değer yaratacağı kanaatindeyim.

Ancak bu proje kamuoyunda tartışılırken partilerin konuya yaklaşımı açısından tuhaf bir durum var. Muhafazakâr bir parti ve onun lideri cesur, ilerici ve adeta devrim niteliğinde bir proje yapmaya çalışırken, projenin karşısında olan ve devrimci olduğunu söyleyen CHP,muhafazakârlıkta sanki Nirvana´ya ulaşmaya çalışmaktadır.

Ancak, ülkemize çok şey katacağına inandığım ve devrimci bir düşüncenin eseri olarak değerlendirdiğim bu proje ile bağlantılı bir çekincem ve kafamda cevabını bulamadığım şeylerde var.

Çekincem, büyük İstanbul depreminin adım adım geldiği şu dönemlerde ağır hasar göreceği tahmin edilen yaklaşık 50.000 binanın, iktidar tarafından neden görmezden gelindiği veya gündeminde olmadığıdır.

Cevabını bilemediğim konu ise, bu proje ileİstanbul´un bir şehirden,uluslararası bir şehir devlet olmaya evrilmesi ihtimalinin olup olmadığıdır ve bu ihtimalin ortaya çıkması halinde ise nelerin olabileceğidir.

 Cevabını aradığım bu konu hakkında,neden ve hangi düşüncelerle yazıldığını bilemediğim ve aslında duyunca herkesin,  ben bunu daha önce duydum diyeceğini tahmin ettiğim bir şarkı aklıma geldi. Amerikalı Paul Whiteman Orkestrası tarafından Mayıs 1928´de kaydedilmiş ?Constantinople?isimli şarkıda, şöyle deniyor.

 IstanbulwasConstantinople                            

Nowit´sIstanbul, not Constantinople            

Been a long time gone, Constantinople

WhydidCostantinoplegetthe Works             

That´snobody´sbusiness but theTurks           

 

(İstanbul, Kostantinapol´dü)
(Artık, İstanbul Kostantinapol değil)
(Çok uzun zaman oldu Kostantinapol gideli)
(Kostantinapol´e neden oldu bunlar?)

(Türklerden başka kimseyi ilgilendirmez bu.)

  

Tacettin KEPENEK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —