Kâinattaki yaratılmış olan her şeyin Allah'tan çıkıp, tekrar Allah'a döneceği olgusuna tasavvuf anlayışı içerinde devir denilmektedir. Devir, Arapça "dönmek" manasındadır."Maddî olarak görülen şu âleme düşen bir mevcut, önce cemad (cansız), sonra bitki, sonra hayvan, sonra insan şekillerinde tecelli eder ve sonunda da 'insan-ı kâmil' şekline dönüşür; Hakk'a vasıl olur. İnsan-ı kâmile kadar olan çizgiye kavs-i nüzul (iniş yarım dairesi), insan-ı kâmil ile başlayan Allah'a dönüş çizgisine (ulaşma) de kavs-i urûc (çıkış yarım dairesi) denilir. Kavs-i urûcile, varlık vücûd-ı mutlaka yani aslına döner." (1) Bu dönüş tasavvufta devretme olarak ifade edilir. İnsan önce bilinmeyen âlemden bilinen (görünen) âleme nüzul eder. Bilinen yani maddî âlemde değişik evrelerden geçerler. Bu süreç içerisinde Hakk'a ulaşmayı ister ve bu istek çerçevesinde insan-ı kâmil basamağına ulaşmaya çalışır. İnsan-ı kâmil basamağına Allah'a ulaşması, dönmesi ile tamamlanmış olur. Bu dönüş, devretme dinî-tasavvufî düşüncenin yanı sıra edebî bir tür (devriye) olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Devriyelerde, Hakk'tan gelip tekrar O'na gidiş anlatılmaktadır. Mensur ve manzum olarak kaleme alınan devriyelerin çıkış noktası Kur'ân-ı Kerîm ayetleri ve hadislerdir. Allah'ın her şeyi yoktan var etmesini, insanların Allah'tan gelip yine Allah'a döneceğini anlatan bazı ayetler şöyledir: "İşte O,Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz." (Kasas-70) Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar. (Secde-5) Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir. (Âl-i İmrân-83) "Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O'dur. Bir de O'nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Siz hâla şüphe ediyorsunuz…
Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O'nundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur." (En'âm-2-62) (2) Bu düşünce çerçevesinde kaleme alınan bir devriye örneği de Şener Bulcu'nun yazmış olduğu "Devriye"sidir. Devriye 11'li hece ölçüsü ile beş dörtlükten oluşmaktadır. Devriyenin ilk dörtlüğünde hiçbir şey yok iken Allah'ın görünme ve bilinme istediği ile kâinatı yaratma sebebi işlenmiştir. Allah (c.c.), büyük sıfatlara sahiptir. Cemal ve kemâl sahibidir. Her şeyi yoktan var eden O'dur. "Küntükenzenmahfiyyen fe-ahbebtüenu; rafe fe-halaktül-halka li-rafe." (Ben, gizli bir hazine idim; bilinip tanınmak istedim ve bilineyim diye mahlûkâtı yarattım.) (3) Kudsî Hadis'inde Hazreti Allah'ın kâinatı yaratma sebebi anlatılmıştır.
Şair de üçüncü mısrada iktibas ile bu kudsî hadisi, Allah'ın her şeyi yoktan, bilinmeyi görünmeyi istemesinden dolayı yaratmasını, işlemiştir. İlk dörtlüğün son dizesinde ise Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın en sevgili kulu olmasına değinilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in isimlerinden olan Habibullah, Arapça kökenli olup Allah'ın sevgilisi demektir. Bunun en güzel göstergesi "Levlâkelevlâkelemâhalaktü'l eflâke." "(Ey Muhammed) sen olmasaydın, felekleri (âlemleri) yaratmazdım." (4) Kudsî Hadis'idir. Cemâl ve kemâline müşâhitti Hiçbir şey yok iken Hazreti Allah Diledi bilinmeyi görünmeyi Dedi Muhammede(sav) habibullah Allah(c.c.)'ın kâinatı yaratma hususu ve ilk neyi yarattığı hakkında bilgiler verilmektedir. Bu mevzu bir kaynakta şöyle yer almaktadır: "Eshâb-ı kiramdan Câbir bin Abdullah; 'YâResûlallah! Allahüteâlânın her şeyden evvel, ilk yarattığı şey nedir? diye sorunca, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: !Her şeyden evvel senin peygamberinin yâni benim nurumu kendi nurundan yarattı. O zaman ne levh ne kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne melek, ne semâ (gökler) ne arz (yeryüzü), ne güneş, ne ay, ne insan, ne de cin vardı." (5) Allah, ilk olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in nurunu yaratmıştır. Sonradan yaratılanların hepsi Hz. Muhammed (s.a.v.) hürmetinedir.
Şiirin ikinci dörtlüğünde Allah'ın nuru üzerinde durulmuştur. Birinci mısrada Allah(c.c)'ın kendi nurundan cümle mahlûkun yaratılmasına değinilmiştir. Nur, din ve tasavvufta Allah'ın tecellisini sembolize eder. Allah, tecellisini nuruyla kâinata yansıtır. Yaratılanlar ise Allah(c.c.)'ın nuruna bakarlar. İnsan nereye bakarsa baksın baktığı her yerde Allah'ın nuru, tecellisi vardır. İkinci dörtlüğün üçüncü mısraında kamu ervahın yani tüm ruhların Allah aşkı ile yandığını belirtmiştir. Allah (c.c.)'ın nurunu görebilenler, Allah'a ve O'nun sıfatlarına inananlar O'nun aşkıyla yanar. Ruhların yaratılışın gayesi, Allah'a ve O'nun sıfatlarına inanmaktır. Ol nurdan cümle mahlûku yarattı Yaradılanlar hep o nura baktı Kamu ervah onun aşkıyla yandı Gayesi hilkatin imân-ı billah Ruhlar dünyaya gönderilmeden önce Elest âleminde toplanmıştır. Burada toplanan ruhlar, Allah ile muhabbet etmişlerdir. Elest bezmi, Kur'