DİNİ TÖRENLER VE TÖREN MEKANLARI

DİNİ TÖRENLER VE TÖREN MEKANLARI

SPHM

Hitit Üniversitesi tarafından 10-11 Aralık tarihleri arasında düzenlenen Hititler’den Günümüze Anadolu’da Dini Törenler ve Tören Mekanları Sempozyumun’da Uzman Sinan DOĞAN ‘’Halimhâne Kültürü Ve Ritüellerin Oluşmasında Yesevîlik Rolü’’ adlı tebliğ sunumunda, “sofra açmak” ve “ekmek bölüştürmek” manevi iktidarı ve yetkinliği ifadesidir dedi.Konuşmasına şöyle devam etti.

Halimhâne kültürü, hayatın devamını sağlayan önemli bir maddi kültür unsurudur. Aynı zamanda maneviyatının oluşmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Yesevî kültürünün izlerini taşıyan Halimhane, zihnindeki değerler sisteminin oluşmasına eğitim ocağı olarak görev yapmıştır. Halimhâne de kullanılan bazı nesne ve besinler, fizik-metafizik âlem arasında ritüel bağlantının gerçekleşmesi için sembollere dönüştürülmüştür. Anadolu dini yapılanmasında mutfağa ait nesne ve besinler, biyolojik ihtiyaçlarını karşılaması ile birlikte şifa, bereket, kutsallık, marifet gibi manevi değer ve semboller ihtiva eden manevi ve ritüel bir boyutta taşınmıştır. Bundan dolayı halimhâneye özel bir önem atfedilmiş ve yemeğin her aşamasına ritüel ve anlamlar yüklenmiştir.

Biyolojik ve fizyolojik bir işlemden ibaret olmayan yemek, siyasi, dini, sosyal ve ekonomik anlamlarla yüklü bir semboller yumağıdır. Yemek kültürü; eşitliği, eşitsizliği, meşruiyeti, rütbeyi, cömertliği, memnuniyet ve memnuniyetsizliği sembollerle içinde barındırmaktadır. Bundan dolayı her milletin kendine özgü bir halimhâne kültürü bulunmaktadır. Türklerde yemek, sosyal düzenin kurulmasını sağlayan sembolik araçtır. Yönetim için bir meşruiyet ve halk için bir statü göstergesiydi. Yemek kültürü, aynı zamanda toplumun düzenini, disiplinini ve şeref dağılımını sağlayan bir vasıta ve semboller yumağıydı. Kül Tigin, Orhun Kitabeleri’nde yedirmek ve giydirmek sözü ile hükümdarların gücünü ve meşruiyetine vurgu yapılmak istenmiştir.

Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nde yemek, siyasi bir güç göstergesi ve cömertlik olarak iki boyutlu gelişmişti. Halimhâne kültürün gelişmesinde, İslam dinin getirdiği dayanışma ve yardımlaşma değerlerin büyük etkisi olmuştur. Su, ekmek, tuz, zeytin ve hurma gibi yiyecekler, bereket ve sağlığın bir göstergesi olarak sembolik anlamlar yüklenmiştir. Bazı besinler, tarih içinde diğerlerine göre daha belirginleşmiş, ritüellerin birer parçası haline gelmiştir. Manevi değerler ile yiyecekler arasında ilişki kurulması suretiyle din-insan ilişkilerin güçlenmesinde alegorik bir dilin oluşturulması amaçlanmıştır. Aşure, helva, kurban, bal, süt, su, ayran gibi unsurlara yüklenen anlamlar ve sembolik değerler bu bağlamda ele alınabilir.

Halimhâne kültüründe kullanılan pek çok nesne hakkında oluşturulan referanslar, ayet ve hadis, tarihsel bir olay ya da bir menkıbeye dayandırılmıştır. Halimhâne kültüründe sofra, çerağ, tâc, hırka, zembil ve seccade olmak üzere bazı nesneler, ibret ve hidayet vesilesi olarak kabul edilmiştir. Rahmet, cömertlik ve kerîm sıfatlarının, halimhâne kültüründe uygulandığı değerler olarak görülmüştür. Allah’ın lütuf ve keremiyle bahşedilen yemeklerin, insanların hizmetine sunulmasında, ulvi bir gaye olarak yaşatılmıştır.

Ahmed Yesevî, Anadolu’nun irşadı için görevlendirdiği Hacı Bektâş-ı Velî’ye verilen derviş çehiz emanetlerin arasında, “elifî tâc, hırka, çerağ, sofra, alem ve seccade den oluşmaktadır. Manevi iktidarın ve yetkinliğin simgesi olarak kabul edilen derviş çeyizinin, Hz. Peygamber’e dolayısıyla Hz. Cebrail’e ve cennete kadar götürülmektedir. Bu bağlamda menkıbelerde yer alan “sofra açmak” ve “ekmek bölüştürmek” gibi unsurlar da tıpkı “tâc ve hırka giymek” gibi manevi iktidarı ve yetkinliği ifade eden alâmetler olarak kabul edilmektedir. Sofra, insanları bir araya getiren bir muhabbet ve kardeşlik meclisi olarak görülmektedir.

Halimhanede kullanılan kazan, Halil İbrahim sofrasının simgeselliği ve misafire ikramın değerini, âlicenaplık ve cömertliğin bir remzi olduğu kadar, tarihi ve kültürel bakımından derûnî anlamlamlar içeren menkıbevî bir sembollerdir. Toplumsal eşitliği ve yemenin bereketini, yemek kazanı üzerinden yaşatılması amaçlanmıştır.Yeniçeriler toplantılarını, kutsal kazanın etrafında yapıyordu.Kutsal kazanın devrilmesi, kıyametin kopması anlamına gelmektedir.Bu nedenle Yeniçerilerin isyanlarını, “kazan kaldırmak” şeklinde tanımlanmıştır

Marifete dair sembolik anlamlar taşıyan hurma, Muhammedî emanet, ledünni ilim ve marifet gibi hususları temsili etmiştir. Hurma, nebevî ahlâkı, irfanı ve ilâhî aşk ve marifeti sembolize etmektedir. Hurma gibi besinlere yüklenen değer veya besinlerle anlatılmak istenen temsili dil, besinleri kutsallaştırmakta,

ritüelin bir parçası hâline dönüştürülmektedir. Tuzun sosyal alanda “sadakat”,“vefa” ve“ olgunluk” gibi sıfatları sembolize etmektedir. Bu anlamda kullanılan “tuz ekmek hakkı”, sadakat ve vefayı yansıtan sosyal mesaj vermektedir. Dini törenlerde yemeğe tuz ile başlanmakta ve yine yemek tuz ile bitirilmektedir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde, bizzat kendisi eteklerini beline dolayıp gazilere:“ekmek ve tuz yemek gerek, daha ne gerek?”diyerek ekmek dağıtmıştır.

Türk halimhânesinde sembol yönü olan yiyeceklerden biri de helvadır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde, helvanın sıradan bir besin olmaktan çıkmış, sosyolojik bir değer kazanmıştır. Helva etrafında zengin, güçlü ve etkileyici bir kültür oluşmuştur. Selçukluları zamanında helva yas, sevinç ve manevi bir bereketi paylaşmanın sembolüydü. Selçuklu resimlerinde mürşidin elinden helva alan mürid tasvirleri, dini ve manevi bilgilerin paylaşımını sembolize etmekteydi. Halimhânenin önemli dini sembollerle yüklü besinlerden biri aşuredir. Aşure, şeytanın aldatmasından dolayı cennetten dünyaya gönderilen Âdem peygamberin tövbesinin kabulü, İbrahim peygamberin Nemrut’un ateşinden kurtuluşunun, Yakup peygamberin oğlu Yusuf peygambere kavuşmasının, Nuh tufanından sonra Nuh peygamberin karaya ayak basmasının sevinç ve şükran duyulmasının sembolüdür.

Türk kültüründe elma, zürriyeti temsil etmekle kalmamakta, aynı zamanda erkek çocuğu sembolize etmektedir. Kızılelma ise, sultan tarafından kişiye gelecek bir iyilik ve menfaat olarak ifade edilmiştir. Osmanlı döneminde Yeniçerilerin ağızlarından düşürmediği “Ehl-i İslâm Kızılelma’ya değin fethedecektir.” sözünde yaşatılmıştır. Söz konusu metinlerde Kızılelma’nın bir sepet içinde gökyüzünden ilahi bir güç tarafından bazı şehirlere isabet edecek şekilde savrulduğu tasvir edilmiştir.

Sonuç olarak;

Halimhâne kültüründe öne çıkan besinleri yansıtan semboller,tarihi ve dini inançlara dayanmaktadır..İnsan-din arasındaki metafizik bağlantının kurulması amaçlanmıştır.Halimhâne kültürü,yeme-içme geleneği ile metafizik derin bağlantılar taşıdığı izlenimini vermektedir. Yönetim için bir meşruiyet ve halk için ise bir statü göstergesi olmuştur Toplumsal eşitliği ve yemenin bereketini kazan üzerinden yaşatılması amaçlanmıştır



Anahtar Kelimeler: TÖRENLER TÖREN MEKANLARI