Geçen hafta yine! cuma namazında EPİK anlam içeren HAMASİ cümlelerle süslenen hutbenin esbab-ı mucibesi belli odu. Verilen coşkuyla hasılatın, pardon nakdi yardımların, yine pardon hayrın hasenatın tamamını kendi meşhur VAKIFLARINA istedi muhterem hoca efendiler...
İçinde bulunduğum cemaatin vücut dili ve çıkıştaki toplayıcının önündeki biskevit! Kutusunun görüntüsünden vatandaşın hem vakfa, hem de diyanet mensuplarına eskiye nazaran daha negatif baktığı da artık bir gerçek.
60 yıldır muazzam şekilde artarak büyüyen Hac-Umre ziyaretlerinin ve bununda ENDÜSTRİ haline gelmesiyle bunun tek imtiyazlı kuruluşu olan Diyanet vakfının buna ek olarak camilerden her cuma ve bayramlarda para toplaması insanlara yani cami cemaatine rahatsızlık vermektedir.
Milli eğitimden sonra en çok personele sahip bu kurum, vekil imamların çok çabuk asil atamaları yapılarak aynı zaman da ücretlerde de iktidar tarafından diğer mesleklerden, özellikle de öğretmenlerden daha fazla iyileştirme yaparak mesleğin cazibesi de artırılmaktadır.
Camilerin yapımı; yer temininden başlayıp sonuna kadar vatandaşlardan sağlanmaktadır.
Aynı zaman da elektrik, ısınma, bakım, temizlik, vb. giderlerde yine cemaatle yapılmaktadır. Yeri gelmişken imam ve müezzinin maaşını da cemaatin vermesinin tarafındayım zira; cari siyasetin "din"e müdahale etmemesi için.
Hem de İmam-ı Azam Ebu Hanife?den sonra yönetenin yanında konumlanan bu kesimin bundan sonra halkın yanında ve de sivilleşmenin bir vechesiyle gerçek "din" algılanacaktır.
Bir devlet kuruluşu olan diyanet ve buna bağlı vakfı yıllardır toplanan paralar ve hiç bir zaman ellerinin ceplerine gitmeyen davranışları, gözler önündeki uygulamalarıyla da korkunç bütçeye sahip oldukları kuvvetle muhtemeldir.
Ne yazıktır ki, bu vakfın bedelini ödeyerek, her hangi bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirdiğine pek rastlanmamıştır. Zaten, bu vakfın bilançosu, bırakın şeffaf olmayı, kabaca; rakamsal büyüklüğü bilinmemektedir, ama ekonomiyi iyi bilenlerce ; "ülkenin büyük holdinglerinden" olduğu tahmin edilmektedir.
Cumhuriyet`le beraber semirtilerek büyütülen ordu mensuplarının zorunlu ortak edildiği, verdiği muazzam kar payıyla zorunluluğun piyangoya döndüğü, uzun yıllar dokunulmazlığı sayesinde vergi-rekabet-teşvik-muafiyet gibi desteklerle ülkenin en büyük holdingi olan OYAK gibi, aslında vesayetin asli finansörü, tıpkı Mısır?daki ne benzer bu yapının olumsuzluğunu görüp şikâyet ederken, eğer bir anti tez oluşturulacaksa bu hastalığı kaldırmak değil, "MAĞLUBUN GALİBİ TAKLİT ETME" zilletine düşmedir.
Toplumsal-(sosyal)-siyasal-ekonomik sorunlara, dayandıkları MUTLAKİYET ve sonsuz bilgi kaynağına rağmen, asırlardır çözüm üretmek yerine, günahları telafi edecek, gündelik-rutin sembol ve rütiellere dini hapsederek adeta "dua dini"ne dönüştüren "devletin din adamları" vebal altındadır.
Belli bir merkezden başlatılıp, paydaş ortaklarla desteklenmiş; cemaat-tarikat-tekke-vakıf-dernek vb. gerçek sivil yapılanmaları yıllarca itibarsızlaştırma çalışmaları da, maalesef aynı politikaların sonucudur.
"DİN" adına bu gün anlamlı hizmet ve sonuçlar var ise bu tamamen "SİVİL" unsurlardır.
Yazar Çetin Altan?ın sıkça kullandığı, kışla - cami, imam-öğretmen mücadelesinde geçen cumhuriyet tarihimizde ilginç olan şu dur; bu kurumlarda, bu kişiler de "DEVLET?İN ta kendisidir.
Bu yüzden aklımızı başımıza! alalım; daha çoook yapılacak iş var...