Türk edebiyatının önemli isimlerinden İsmet Özel, Sezai Karakoç’u “Modernleşen Türk şiirinin en bilge şairi ve toplumun atardamarı” olarak tanımlar. Üstad Sezai Karakoç’u tanımlayan en güzel ifadelerden biridir.
Annesinin ifadesiyle Karakoç, “Gülan” yani Mayıs ayında dünyaya geldi. Bir dönem Elazığ’ın Maden ilçesinde de yaşayan Sezai Karakoç, ilk sanat algılarını burada kazandığını söyler. Daha sonra ailesiyle Kahramanmaraş’a taşınan Sezai Karakoç, o yılları şöyle anlatır: “'Maraş çocuk yüreğimin ateş aldığı yer, belki ondan öncesi bir rüyaydı, bu ateş Maraş’ta yanmaya başladı.”
Maraş’ın ardından Gaziantep’e taşınan Karakoç, burada gördüğü lise eğitiminin ardından üniversite eğitimi için Ankara’ya gelir. Yakın dostu Cemal Süreya ile aynı sınıfı paylaşan Karakoç, daha sonra 16 yaşında mektup yazdığı Necip Fazıl Kısakürek ile tanışır ve Yakın Doğu’da yazmaya başlar.
“Kandan Elbise”
Tarih 6 Ocak 1959, saatler 10’u gösterdiğinde Sirkeci’deki Ebusuud Caddesi’nde yer alan Neyyir Han büyük bir patlamaya sahne oldu. 38 kişinin hayatını kaybettiği patlamada çevredeki binalar da zarar görmüştü. O binalardan biri olan Meserret Oteli’ydi. Meserret’te kalan Üstad Sezai Karakoç ise patlamadan dolayı yaralanmıştı. Karakoç o patlamada yaşadıklarını şu dizelerle anlatıyordu:
“Artık ölebilirdim
Bütün İstanbul şahidim
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan senin haberin var mı…”
Diriliş
1960 yılında “Diriliş” fikrinin temellerini atan Sezai Karakoç, şiirlerinin yanı sıra kaleme aldığı düşünce kitapları ile muhayyilesindeki diriliş neslinin temel özelliklerini ortaya koyuyordu. Hayal ettiği “Diriliş Nesli” için bir dünya inşa eden Üstad, bu dünyaya uğrayanlara uçsuz bucaksız şiir ülkesinde bir soluk alma fırsatı da sunuyordu.
Üstad, Diriliş Nesli’nin Amentüsü eserinde çağımızın en büyük hastalıklarına değinmiş ve bunlar için reçeteler sunmuştu. Marksizm’e olan bakışını da bu eserinde ortaya koyuyor ve Marks’ın fikirlerini “İnsanlığın sırtında büyük bir yük” olarak yorumluyordu.
“Hızırla Kırk Saat”
Şüphesiz ki Üstad’ın en çok okunası eserlerinden biri de Hızırla Kırk Saat’tir. Kanayan yaralarımızı büyük bir ustalıkla sade ve anlaşılır bir şekilde kaleme alan Üstad şöyle diyordu: “Ey yeşil sarıklı ulu hocalar, bunu bana öğretmediniz / Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz / Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı / Günlere geldim, bunu bana öğretmediniz / Hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı / Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim / Bunu bana söylemediniz / İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler / Bunu bana öğretmediniz” ve sonra şöyle sesleniyordu Üstad, “Ey ulular sizin bana öğretmediğinizi / Ben zamandan öğrendim.”
“Çocukluğumuz”
Yazdığı her mısraında ve her cümlesinde ummanlar barındıran Üstad, “Çocukluğumuz” eserinde düşünce ve fikir dünyasının temellerinin atıldığı o günleri şöyle anlatıyordu:
“Annemin bana öğrettiği ilk kelime
Allah, şahdamarımdan yakın bana, benim içimde
Annem bana gülü şöyle öğretti:
Gül, Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi
Annem gizli gizli ağlardı, dilinde Yunus
Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı, Güneş ve Ay mahpus
Babamın uzun kış geceleri hazırladığı cenklerde
Binmiş gelirdi Ali bir kır ata
Ali ve at, gelip kurtarırdı bizi darağacından
Asya’da, Afrika’da, geçmişte gelecekte
Biz o atın tozuna kapanır ağlardık
Güneş kaçardı, Ay düşerdi, yıldızlar büyürdü
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü
Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Ali olmak bir hedef, her çocukta
Babam lambanın ışığında okurdu
Kaleler kuşatırdık, bir mümin ölse ağlardık
Fetihlerde bayram yapardık
İslâm bir sevinçti, kaplardı içimizi.”
“Masal”
Tarifsiz bir “vefa” portresi gibi bu dünyadan geçen Sezai Karakoç; şiirlerinde, fikirlerinde, yaşayışında ve sokaklarda her an karşılaşabileceğiniz hâliyle ortaya koyuyordu bunu. Üstad, “Masal” eserinde “Doğulu kalmak” ve “Batılılaşmamak” fikrini şu şekilde tarif ediyordu:
“Batılılar !
Bilmeden
Altı oğlunu yuttuğunuz
Bir babanın yedinci oğluyum ben
Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden
Babam öldü acılarından kardeşlerimin
Ruhunu üzmek istemem babamın
Gömün beni değiştirmeden
Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:
Karşınızdakini değistirmek.
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum.”
Muhammed Öylek/dünyabizim