"DO,Mİ,DO,RE,Sİ,SOL,LAAA"

Abdullah ÇÜRÜKLÜ Yazdı...

Do mi do re si sol laaa

La, karar sesi. Evet, hep beraber laaa. Olmadı, bir daha, laaa. Evet, bu daha güzel.

Merhaba arkadaşlar. Bu gün ud ile Şemseddin Sübütay eşlik edecek bize.

Haftada iki gün yakışıklı ve zarif Ömer Dilek Talı öğretmenimizin karşısında pisiğe dönüyorum. İki gün de Reşat İdikut öğretmenimiz, daha doğrusu ustamızın karşısındayız ud yapım kursunda. Reşat usta mahallelim. Serçeli Camisi'nid kuzeyinde onların, batısında da bizim evimiz var. İki üç dakikalık yürüyüş mesafesinde evlerimiz. Ud yapım kursunda daha rahatım. Ama iş klasik müzik kursuna gelince çekingenim biraz.

Selçuk Orta Okulunda müzik öğretmenimiz Sayın

Fevzi Kofoğlu

müzik bilgileri ile donatmış biz öğrencilerini ama okul bitmiş, bilgiler gitmiş. Gerçi, didikledikçe çıkıyor ama ne fayda, aradan geçmiş yirmi küsur yıl.

Sınıf dışında Ömer bey ile arkadaşız. Sınıfa girince cısss!

Kursiyerler canla başla uğraşıyoruz. Öğretmenimiz bizden çok yırtınıyor. Kursun sonunda konser vereceğiz. İyi belleyemezsek rezil oluruz. Biz kursiyerler için çok önemli değil ama öğretmeniz, o harap olur, onu kurtarmamız gerek.

Teneffüs aralarında öğretmenimizden rapor istiyoruz.

Acele ediyorsunuz, ölçüye dikkat etmiyorsunuz, enstrümanı takip etmiyorsunuz, şurada ağız birliğ etmiş gibi detone oluyorsunuz...

Sayıyor da sayıyor Ömer Dilek Talı hatalarımızı. Diyemiyoruz ki; elimizden gelen bu. Hele bir de bakayım. Cevap belli. Kursumuzun amacı ...

Demiyoruz biz de.

Epey süre anamızdan emdiğimiz fitil fitil burnumuzdan geldi. Sonraları ısındık kaynaştık. Kim bilir Şemseddin Sübütay ne kadar sövdü içinden biz kursiyerlere. Yahu bunlar ne kadar geri zekalılar, şurayı bir türlü uzatmıyor, şurayı biraz daha ağır okumuyorlar diye ne kar sinirlendi içten içe. Şemseddin de haklı biz de haklıyız. Biz biliyoruz da mı söylemiyoruz? Bilsek, kursta ne işimiz var?

Neyse. Bir gün, kültür müdürü bilmem kim bey kursumuzu teftişe geldi. Ömer Bey takdim etti bize müdür beyi. Sol eli pantolonunun cebinde konuşmaya başladı müdür. Elimi kaldırıp söz istedim. Daha bir cümle etmemişti ki...Buyrun dedi. Kalktım ayağa. Bizler kursiyerleriz, topluluğuz. Toplum karşısında konuşulurken, topluma duyulacak saygı gereği daha dikkatli olunur. Sizin eliniz cebinizde. Bu da, bize saygı duymadığınız anlamına gelir. Bana karşı bu saygısızlığı yapamayacağınız gibi, topluluğumuza karşı hiç yapamazsınız. Şimdi, elinizi pantolonunuzun cebinden çıkarıp konuşacaksanız sizi dinleme nezaketinde bulunurum, aksi taktirde izninizle ben çıkayım dedim. Hani söylenir ya, buz gibi bir hava esti diye, işte öyle bir ortam. Ayaktayım. Cevaba göre ya oturacak veya dersliğimizi terk edeceğim.

Benim alışkanlığım böyle, kusuruma bakmayın, saygısızlık olarak düşünmeyin, alıngan olmayın lütfen, dedi.

Peki, valinin karşısında kültür bakanının karşısında da böyle mi konuşuyorsunuz? Diye sordum. Elini cebinden çıkardı kültür müdürü.

Oturdum sandalyeme.

Konuşmasını yaptı, çıkıp gitti kültür müdürü.

Ömer Dilek Talı öğretmenimizin içinde o an ne fırtınalar koptu bir kendi bir de Allah bilir tabii.

Mimari projelerim yığıldıkça yığılıyordu. Önce biraz geç kaldım. Sonra biraz erken sıvıştım kurstan. Baktım olacak gibi değil, kursumuzu hepten bıraktım, işlerime yetişemiyordum, geçim kaynağımdı işim. Çaresiz kalmıştım.

İki oğlumuz kursu tamamladılar.

Ben, tamamlayamadım.

Üzgünüm.

Kusurumu hoş görün,

Ömer Dilek Talı

Şemseddin Sübütay

Reşat İdikut,

Sevgili kurs arkadaşlarım...



Anahtar Kelimeler: " "