Evliya Çelebi’nin Anlatımıyla Sivas
Bazı araştırmacılarca Evliya Çelebi’nin Sivas’a geldiği yıl olarak 1648 tarihi verilir (Örneğin, Adnan Mahiroğulları, Seyyahların Gözüyle Sivas, Esform Ofset, 2016, Sivas, s. 25). Oysa, verilen bu tarih doğru olmamalıdır.
“Evliya da, H. 1059’un zilka’de ayının gurresinde (M. 6 Kasım 1649), “Şam-ı Şerif’den diyar-ı Rum’a, yani Sivas’a hareket eder. Bu sefer sırasında yollarını-nedense-biraz uzatır ve Şam-Halep-Urfa-Siverek-Gerger-Çermik-Kahta-Adıyaman-Besni-Maraş-Göksun-Kayseri-Niğde-Bor-Aksaray-Elbistan-Aşdı-Gürün-Darende-Ulaş-Sivas güzergahini takip eder. Evliya, bu güzergah üzerindeki herhangi bir yeri anlatırken, buraya uğradıkları tarihi belirtmemiştir. Ancak kendisi, Sivas bahsinin içinde ‘hareketten itibaren dört ay seyahat edip Sivas’a vardıklarını yazar (Şam’dan Sivas’a)” (N. Yücel Mutlu, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sivas ve İlçeleri, Buruciye Yayınları, Sivas, 2010, s.64-65).
Bu durumda, Evliya Çelebi’nin Sivas’a “Mart 1650” tarihi civarında varmış olması gerekir. Evliya Çelebi, Sivas’a dair izlenimlerini şöyle anlatmaktadır:
“Sivas şehrinin, kuzey tarafındaki (sırtını dayadığı) dağlara, Sıbnişan Dağı ve Tuzhisar Dağı denilir. (Sivas), bu yüksek dağların eteğine kurulmuş, büyük bir şehirdir. Bütün evlerinin yüzleri, kıbleye doğru, Sivas düzlüğüne, Eğriköprü tarafına bakmaktadır.
(…) (Bu sûr) gerçi harâptır, ama, ga’yet sağlam ve dayanıklı, rîhtim ve dolma, horâsânî taş yapı (tuğla ve taşın arasında horasan harcının kullanıldığı) büyük bir kaledir (sûrdur). Yer yer burç ve kuleleri vardır, ama, birçok yerleri harâptır. Yine de, az bir masrâf ile tâmir olması mümkündür. Bu aşağı (taraftaki) harâp hisârın (ya’ni, sûrların) fırdolayı çevresinde, toplam beş adet kapı vardır. Evvelâ batı tarafında Kayseriyye Kapısı, doğu tarafta Pelâş Kapısı, yine doğuda Tokmak Kapısı, kuzey tarafta Câncûn Kapısı ve yıldız (rüzgârı) tarafında Pulur Kapısı. Gerçi bu kale (sûr), (şu durumu ile) kapıya muhtaç değildir, (çünkü harâp olduğu için, kapıların dışında kalan) nice yerlerinden arabalar girer. Aşağıdaki düzlükte (varoşta) olan bu kale (sûrların çevirdiği alan) içinde toplam, dört bin altı yüz adet bağsız ve bahçesiz, âb-ı hayât (gibi) suları bulunan, toprak ile örtülü ve bakımlı evler vardır. (Bu evlerin bulunduğu yerlerin) tamâmı, kırk mahalleden ibârettir. Evvelâ Kayseri Kapısı Mahallesi ki, Ermenîler oturur, (burası aslında) İki mahalledir, biri (si de) Rûm Mahallesidir. Yahûdiler aslâ yoktur. Sonra, Ağcabüke Mahallesi, Örtülüpınar Mahallesi, Köhne Civân Mahallesi, Çarşı Mahallesi, Meydân Mahallesi, Oğlan Çavuş Mahallesi, Ağa Değirmeni Mahallesi, Bezirci Tarlası Mahallesi, Bıldır Pazar Mahallesi, Şayak Çoban (Şıh Çoban veya Şeyh Çoban) Mahallesi, Kale Ardı Mahallesi, Hacı Zâhid Mahallesi, Ulucâmi Mahallesi, Pulur Tepe Mahallesi ve (---) bütün mahallelerden bakımlı ve meşhûr olanları bunlardır.
(…)
(Evliya, bundan sonrasında sûrların içinde kalan iki kaleden bahsetmektedir)
(İç içe) İki adet (olan) İç Kale’nin konumları:
(Bu iki iç kale) birbirinden bir ok menzili uzaklıktadırlar.
(Bu iki adet İç Kaleden diğerine göre) Kıble tarafında (kalan) Yüksek Kale, (ya’ni, seviye i’tibâriyle yukarıda olan kale) (---) târihinde Çelebi Sultân Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Dört köşeli bir dörtgen şeklinde, hendeksiz, yalın kat (ya’ni, yüksek1iği fazla olmayan), İki kapılı ve bir toprak tepe üzerine yapılmıştır. İşlek kapısı kıble tarafına, (ya’ni), aşağı (seviyede kalan) şehre açılan taraftadır. Ve bir kapısı (ise) doğu yönüne bakan Uğrın kapıdır (ve bu kapı) dâ’ima kapalıdır. İçinde iki yüz nefer (in oturduğu) evler, bir câmi, tahıl anbarları, su sarnıcı, cephânelik binâsı ve kırk adet küçük şâhî topu vardır. Bu kale, bütün şehre hâkimdir ve Paşa Kalesi’nden yüksektir.
Paşa Hisarı (olan) iç kalenin yapısı:
Osmânlı ülkesinin tamâmında beylerbeyiler (vâliler), vezîrler, iç kalelerde oturmazlar, ama, Diyarbakır’da ve bu Sivas’da paşaların (konum i’tibâriyle daha düşük seviyede olan) iç kalede oturmaları Ka’nûnnâme gereğidir. Zira bu Sivas’ın paşasının oturduğu Aşağı Hisâr (ın güvenliği), İç kalelerden yukarıda kalanına bırakılmıştır. (Aşağı Hisâr’da oturan) Paşa isyân etse, Yukarı Hisâr’daki toplar, aman vermeyip Paşa hisârını (aşağı hisârı) harâp eder. Bu Paşa Hisârını (aşağı iç kaleyi), Timûrun harâp etmesinden (daha) önce, 486 (1093)(Evliya Çelebi’nin verdiği tarih, gerçeğe uymamaktadır. Doğrusu, H. 618 (veya 621) olmalıdır.) tarihinde Selçuklu (Sultânı) Alâeddîn Keykubât tâ’mir edip onarmıştır. Fırdolayı çevresi, İki kat yontma taş ile yapılmış, sağlam bir kaledir. Bütün çevresi, bin beş yüz adımdır ve (etrafında bir) alçak (fazla derin olmayan) hendeği vardır. (Bu iç) kaleyi (çepeçevre) hendek kuşatmıştır. Tamâmında yirmi adet kule ve (kuleler arasında ise) altı yüz seksen adet duvar nişi (mazgalı) vardır. (Beden) duvarı, yirmi yedi “melîk arşını” yüksekliktedir. İki kapısı vardır. Birisi, kuzey tarafa, dağ yolu tarafındaki şehzadelerin mezarlığı tarafına açılandır ki, (ard arda olan) İki kat demir kapıdır ki, dizdârı ve gözcüleri, dâ’imâ bu kapının iç yüzünde bekçilik ederler. Diğer kapısı ise, kıble tarafına açılanıdır ve (burası, bu iç kalenin dışarısında ve aşağıdaki düzlükte bulunan sûrların içinde olan) şehre gider. Bu kale içinde, toplam üçyüz adet, (birbirine çok yakın olduğu için dar ve) kasvetli, bağsız ve bahçesiz, toprak örtülü, (ve fakat) bakımlı hâneler vardır. Paşa Sarâyı da, buradadır (Aşağı İç Kale’nin içindedir). Burası, daha önceleri, sıkışık (içiçe, yetersiz) bir sarây durumunda idi. Murtazâ Paşa Efendimiz, çeşitli odalar, kâ’a (yazlık sofalar), dîvanhâne, iç oğlanlarına odalar ve bir hamam yaptırıp (burasını) İhyâ etti. Bu kalede de (ya’ni Paşa Hisârının içinde) bir câmi, bir hamâm ve bir medrese vardır. Ve on kadar da küçük dükkân vardır. Bu Aşağı iç Kale, Yukarı iç Kale’den (daha) bakımlı ve süslüdür. Çünkü, Paşa burada oturduğundan, haftada dört kere Divan (devletin, eyaletin ve halkın meselelerin konuşulup çözüldüğü ve Paşa’nın başkanlığında toplanan Meclis) kurulduğu İçin, büyük kalabalık toplanır. Bu kale, dağın eteğine yapıldığından dörtgen şekilli olmuştur. âb-ı hayât (gibi) suları vardır. Ama, öbür yüksek kale (Yukarı kale), halkın geçit ve uğrak yeri olmadığından, insanlar oraya uğrayamazlar. Ancak celâlî ve cemâlî korkusundan şehrin ileri gelenlerinin bütün değerli eşyâları, bu Yukarı Kale’de saklanmaktadır. Sivas şehrinin, bu iki iç kalesinde ve (bunların daha da) aşağısında kalan, Timur’un harap ettiği varoş kalenin (ya’ni surların) içinde ve dışında, toplam olarak, altı bin altmış hâne vardır.
(…)
Tamâmı 45 adet, âb-ı hayât (gibi) çeşmeleri vardır. (Sivas’ın çeşmelerinin) bütün suyu, şehrin kuzeyindeki Sıpnişan (Surp Nışan) Dağı’ndan ve Tuzhisar Dağı’ndan gelir ve bunlar âb-ı hayât olan kaynak sularıdır. Bunlardan Kale Ceşmesi, Kuyumcular Bedesteni Çeşmesi, Pazaryeri Çeşmesi, Medrese Çeşmesi ve Ulucâmi yakınındaki çeşme, temmuz ayında (yaz aylarında dahi) buz parçası gibi (soğuk suları olan) çeşmelerdir.
Şehrin içinden akan büyük çay, Meraküm Nehri olup ta şehrin ortasından geçer, üzerinde bir kaç küçük köprü vardır. (Bu çay) taşkın şeklinde aktığında büyük bir çaya dönüşür. İlk doğduğu yerler, Tuzlahisar (Tuzhisâr olacak) ve Neki Dağları ve Sıpnişan Dağları’dır. Buralardan toplanıp, şehrin hemen yukarılarında (yer almış olan) yetmiş-seksen kadar un değirmenini döndürür. (Şehirden) ve Sivas düzlüğünden (geçtikten) sonra da büyük Kızılırmak Nehri’ne karışır.
(…)
Büyük Çarşılarının sayısı ve özellikleri:
Tamâmı 1.000 adet, süslü dükkânlardır. Ulucâmi yakınındaki bedesteni bakımlıdır. Sipahpazarı (at pazarı) meşhûrdur. Sarachânesini, Sultân Murâd’ın vâlidesi (nin kethüdâsı) Behram Ağa, yeniden kârgir yapı olarak yapmıştır. (Burası) ana yol üzerinde yerleşmiş olan, üstleri kapalı, bakımlı bir sarachânedir. Debbağhânesi, haffâfhânesi ve kuyumcu işlikleri (ise) güzelliklerin ortaya çıktığı süslü çarşılardır.
(…)
Sonra Sıpnişan Vangı (Surp Nisan Kilise) :
Bu da şehrin kuzeyindeki dağın eteğinde, acâyip ve garip yapılı bir Ermeni kilisesidir. (Buraya) Hind ve Sind muga’nı (ateşe tapanları)ndan adaklar gelir. her gece yüz-iki yüz yemek verirler, atlarına çul ve torba çıkartmazlar.
Buna yakın olan, ibret verici Meryem Ana Kilisesi:
Bu da dağ eteğinde, eskiden kalma bir Ermeni kilisesidir.
Şehrin içinde, çarşıdan Yukarı Kaleye giderken, ana yola yakın Meryem Ana kilisesi.
Sonra Kayseri Kapısı’na yakın, sağ tarafta, Hızır-İlyas (adında) bir acâip kilise: Evka’fı (vakıfları) çoktur. Bütün Ermeniler bu kiliseye i’tibâr ettiklerinden başka, Sivas şehrinin zarif insanlarının (hoş konuşmayı bilen, sohbet ehli insanlarının) da, bu kiliseye varıp içip eğlendikleri bir misafirhâne (durumunda)dır.
Yine şehir içinde, Pehlîce Değirmeni yakınında, Aya Yorgi kilisesi: o kadar gösterişli bir yapı değildir. Ama, Ermenîlerin (yukarıda yazılı olan kiliselerdeki sâdeliklerine) rağmen Rumlar, bu kiliseyi gayet süslü hâle getirmişlerdir. İstanbul patriğinden, her sene adakları gelir.
Rumların bundan başka, ve Ermenîlerin (yukarıda) yazılan beş adet kiliselerinden başka, büt-gedeleri (tapınakları) yoktur.(…)” (N. Yücel Mutlu, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sivas ve İlçeleri, s.84-116).
Sivas kent merkezindeki Ermeni kiliselerinden birisi de, bugünkü Arı Sitesinin bulunduğu yerde bulunuyordu. Bu kilise, dinamitlerle patlatılarak yıkılmıştır.
“Kilise dinamitlerle patlatılmak suretiyle yıkılırken, bu konuda röportaj yapılan Yüksel Çaylak; bu patlama esnasında Dikilitaş mevkiinde oturduklarını ve evlerinin camlarının patladığını belirtmiştir. Hatta Yüksel Bey o dönemde Rahmi Günay’ın kardeşi Fehmi Günay’ın Hacca giderken yolda bazı Ermenilerin kendisinin kiliseyi yıktıran Rahmi Günay’ın kardeşi olduğunu anlayarak tepki gösterdiklerini anlatmıştır. Yine özel röportaj yapılan Kadir Üredi de aynı bilgileri verirken, bu kilisenin tam tarihiyle 5-6 Mart 1950 tarihinde yıkıldığını ve buraya ait iki sütunun Buruciye Medresesi tamirinde kullanıldığını anlatmaktadır” (Yeliz Kantar, Osmanlı’dan Günümüze Sivas Belediyesi, C. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2011, s.84).