Uğurlu kademli olsun Facebook adlı sanal kalemiz.
Her bir şeyin ve her bir kahramanlığın arzı endam ettiği Facebook kalesi, bir cümle insanın da rahatlamasına ve sanal savaştan, sanal galibiyet kazanmasına imkân tanıdı ve de tanımaya devam ediyor.
Her kim, bu sanal faceyi icat etti ise elleri dert görmesin.
Eğer facede olmasa, nasıl bizim anlı şanlı kahramanlarımız sahaya iner ve Çin, Maçin, İsrail ve zalim Eset?e sanal kılıç sallarlardı.
Preh, preh, preh?
**
İşte bu minvalde, bizim sadık karındaşlarımız da, nasıl olsa bir hükmü kıymeti yok diye, sanal alemde boy göstermeye devam ediyorlar.
Yığınla ?beğen? ve ?paylaş? sanal okları ile o meydan senin, bu meydan benim fink atıp duruyorlar.
Ayet paylaşmalar, hadis paylaşmalar, Mevlana?dan özlü sözler, Yunus?tan şiirler, kahramanlıklar, öğütler aldı başını gidiyor.
Hızını alamayıp, bulunduğu ortamda ?padişahım çok yaşa? diye elleri patlayıncaya kadar alkış tutanlar, yanlarındaki yörelerindeki haksızlıklara ve usulsüzlüklere sessiz kalıp, ötenin ötesine kılıç kalkanla nara atmaktalar?
Preh, preh, preh?
Ama gelin görün ki, haydin gelip bulunduğumuz yerde bir gazete çıkaralım veya bir dergi çıkarıp, güzelliklerin uğraşını verelim dendiğinde sırra kadem basarlar.
Korkularından dizlerinin bağı çözülür ve zangır zangır titrerler.
Azıcık paraları birleştirerek, güzel işlerde adımlar atalım dendiğinde, sur sukut kesilirler. Borçlarından, zor durumda olduklarından dem vurup, sanal facebook kalesinde ruhlarını, yalan yanlışla, mücadele ediyoruz diye teskin ederler.
100 lira 200 lira verip bir heyecanı, bir gazeteyi, bir dergiyi yaşatalım, yük taşıyanın yüküne omuz verelim diye bir kaygıyı, zinhar taşımazlar.
20 bin liralık arabaya, 200 bin liralık ev almaya para bulurlar lakin, güzel işlerde, ortak gayretlerle bir yayını yaşatmak için 200 lirayı bulamazlar.
Ama onca şahsi işinize ve rahatınıza para ayırabiliyorsunuz dendiğinde, derhal dişlerinin kovuğunda bekleyen ?ama kardeşim Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister? diye de bir cümlenin ardına sığınırlar.
Dünyaya ram olmuş ruhlarını azıcık dindirmek için onca kutsalı, sanal face de paylaşa paylaşa, görev ifa ettikleri zannı ile kendilerini kandırırlar.
Hatta ve hatta, onca mütevazılık cümlesi de dağıtarak, putlaştırdıkları benliklerini gizlemeye çalışırlar.
Birçoğu, sade yaşamalıyız diye face de davul zurna çalma tiyatrosu oynarken, lüks gettolarda yaşamaya ve de makam mevki ihtiraslarını daha da yüceltip, kutsamaya devam ederler.
Taki acıkınca, kendi eleriyle helvadan yaptıkları egolarını yiyinceye kadar?
Mazlumu, ezileni düşünme vede hiç var olmayacak bir dünyayı kurma ideali aşkı ve hayali zerrece umurlarında olmaz?
**
Hay sen çok yaşa emi Facebook?
Sen çok yaşa?
İyi ki seni akletmişte yabanın evlatları, bizim tenhada bekleyen sanal kahramanlarımıza hediye etmiş.
Ya sen de olmasaydın, neylerdi ?begen paylaş? hastaları.
Nasıl cenge tutuşurlardı uzak diyarlardakilerle?
Kahveleri eşliğinde, nasıl seçerlerdi manevi öğütleri, nasıl caba ederlerdi şiirlerini?
Yaşa var ol facebook efendi.
Sen var ol ki, bizim cümle yaren eş dost, melül mahzun kalmaya.
Sen olmazsan, nasıl rahatlar dünyaya ram olmuş nicesinin hayalleri?