Evvela, Erdoğan’ın şu sözlerinin altını çiziyorum:
“Elbettte bütün bunları serbest piyasa ekonomisi kurallarından sapmadan, ülkemizin küresel ekonomik sistemle güçlü bağlarına zarar vermeden yapıyoruz…”
Gayet güzel: Serbest piyasa kuralları, küresel ekonomik sistemle güçlü bağlar…
Fakat, iktidarın piyasaya, kredi mekanizmalarına, kamu ihalelerine, özerk kamu kurumlarına müdahaleleri piyasa ekonomisi kurallarına aykırıdır ama ayrı bir konu… Bu sözünün asıl ikinci bölümüne odaklanalım: “Ülkemizin küresel ekonomik sistemle güçlü bağlarına zarar vermeden…”
Çok güzel ama bu durumda “dış güçler” ne oluyor? Bizimle uğraşıyorlar da ekonomisi tıkır tıkır işleyen ve önümüze geçen ülkelerle niye uğraşmıyorlar? Ekonomilerin bu kadar iç içe geçtiği bugünkü küresel çağda bir ülke ekonomisinin çökmesi bütün ülkelere zarar vermez mi?
‘FAİZCİ KAPİTALİST SİSTEM’
Sayın Erdoğan, kriz dönemlerinde faizin enflasyon hasatlığına “acı ilaç” olduğunu söyleyen iktisatçıları eleştirirken diyor ki:
“Batı’nın bu kapitalist anlayışına maalesef kendini kaptıranlar hâlâ burada sürüp gidiyorlar. Arkadaşlar bizim de bir değerler silsilemiz var değil mi? Bu değerler silsilemize eğer inanıyorsak o zaman biz Batı’nın bu kapitalist mantığıyla onların bu kapitalist anlayışıyla biz hareket edemeyiz…”
Ama aynı konuşmasının hemen devamında İsrail, Amerika, Almanya ve Fransa’nın isimlerini vererek bu ülkelerde faizin de enflasyonun da çok düşük olduğu gerçeğini söylüyor. Elbette böyle ama bu ülkeler “Batı’nın kapitalist anlayışı”nın ülkeleri değil mi?!
Evet kapitalist ülkelerde faiz çok düşük…
Kapitalist ülkelerde faizin düşük olmasının sebebi sermaye birikimin yüksek olması ve aynı zamanda hukukun ve kamu kurumlarının siyasi iktidar karşısında güçlü olmasıdır.
Bankalara talimatla kredi verdirmek, kamu ihale yasasını yüz defa değiştirmek, Merkez Bankası’nda dört defa başkan değiştirmek… Bu ülkelerde hayal bile edilemez.
Bu ülkelerde hukuka, piyasanın kendi kurallarıyla işleyişine, kurumların liyakatine ve yatırım ortamına güven vardır, risk çok düşük olduğu için de faiz çok düşüktür.
Faizi düşürecek araç “inanç silsilesi” değil, piyasa ekonomisinin geleneksel kurallar ve kurumlarının güvenilir olmasıdır.
FAİZ RİSKİN FİYATIDIR
Yüksek faiz yüksek riskin fiyatıdır. AK Parti iktidarında da bunu görüyoruz: İlk on yılda AB reformları, liberal söylem, yoğun sermaye girişi, sağlıklı ekonomik büyüme vardı; Erdoğan’ın bir faiz kavgası yoktu…
Fakat kurumlara müdahale, hukuk sorunları, dış politikada eksen tartışmaları, Merkez Bankasına baskılar arttıkça; hem ekonomik büyümede istikrarsızlık hem döviz ve faizde artışlar ortaya çıktı.
Tarihen de Kanuni Süleyman üç kıtaya hükmederken ekonomik potansiyeli düşüktü ve bu yüzden tefeci faizi yüzde 35’lere, 40’lara çıkıyor, para vakıfları Şeyhülislam fetvasıyla yüzde 12 faizle kredi veriyordu. Kanuni çağında Avrupa’da ise faiz yüzde 5-6 civarındaydı. Çünkü değerli iktisat tarihçimiz merhum Mehmet Genç’e göre “nüfus, sermaye birikimi, teknoloji ve enerji kapasitesi bakamından Avrupa, Osmanlı’nın 4-5 katı büyüklükleri kontrol ediyordu.” (Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yay., s. 35)
TEORİSİ YAZILSIN
Tarihe ve iktidarın yirmi yılına ‘labotatuvar’ gibi baktığımızda, sermaye yetersizliği yanında kurallara ve kurumlara müdahalelerin artığı dönemlerde faiz belasının azdığı görülüyor.
Faiz sebeptir demek, bu laboratuvar verilerini kaldırmıyor. İşte politika faizi emirle yüzde 14’e indirtildi ama devlet borçlanmasının tahvil faizleri piyasada yüzde 25’e çıktı!
Halbuki Naci Ağbal “acı ilaç” verdiğinde tahvil faizi yüzde 15.08’e inmişti, değil mi?
Neden böyle? Erdoğan’ın iktisat ekibinin bunu yazması lazım. “Faiz sebeptir” tezinin, “silahımız nas” diyerek retorikle değil, laboratuvar verileriyle teorisi neyse bunun ortaya konulması lazım.
Teorisi yazılabilir bir tez değilse bir an önce bu çıkmazdan vazgeçilsin. Doğru bir teori ise, herkes okusun, anlaşılsın…
Artık Putin’in diline düşmeyelim,
değil mi?
TAHA AKYOL KARAR