Yıl 2008, benim de dolaylı olarak dâhil olduğum bir grup işadamının, Koreli´ler ile bir iş konusu vardı. Koreliler heyet olarak, Sivas´a geldiler, ön anlaşmalar imzalandı. Grup ile birlikte gelenlerin içinde bir de Türk vardı. 26-27 yaşlarında ki bu genç, Korelilerin tercümanlığını yapıyordu.
Koreliler, ülkelerine döndükten sonrada, Sami ile irtibatımız devam etti. Kimi zaman iş, kimi zaman sohbet için birbirimizi arıyor, görüşüyorduk. Bu arada, cemaatin belirlediği bir hanımla evlenmişti. Kıt imkânlarla yaşamaya çalışıyor aynı zamanda cemaate bağlılığından ve hizmetin bir parçası olmaktan gurur duyuyordu. Sami ile kısa sürede abi-kardeş gibi olmuştuk.
Korelilerin ziyaretinden 7-8 ay sonra bu kez de, bizim Güney Kore ye gitmemiz gerekti. Kore deki ikinci günümüzün sabahında otelin bahçesinde Sami ile sohbete daldık. Gruptakilerin aşağı inmesini bekliyorduk. O sırada Sami´nin cep telefonu çaldı, bir an için açıp açmamakta tereddüt etse de telefonunu açtı. ?Aleykümselam babacım? dedi. Kısa bir hal hatırdan sonra konuşmalarından babasının oğlundan memlekete dönmesini istediğini anladım. Sami ise ?Babacığım daha önce de konuştuk dönemem, bu mümkün değil ? diyordu. Kısa bir sessizlik oldu, sonra telefonunu kapattı ve ağlamaya başladı. Baba oğul arasında ki bu konuşma içimi sızlattı. Artık durumu tam olarak kavramıştım. Cemaate kaptırılmış pırlanta gibi bir evlat ile ana-babanın çaresizliklerine şahit olmuştum.
Sami biraz sakinleştikten sonra dertleşmeye başladık. ?Bak Sami kardeşim bu işlerin sonu yok, ne işin var burada? Var git memleketine, iş mi yok sana, daha yolun başındasın, köyde ki ananın babanın boynunu bükük bırakma, bu ne sana yakışır nede Müslümanlığa, dön be kardeşim, dön?? Diye, uzun nasihatler ettim. Sonra burada yazamayacağım özel konulara girdik. Anlattı, anlattıkça rahatladı. Karşımda hepimizin her zaman yaşayabileceği bildiğiniz insan hikâyeleri. Temelinde fakirlik ve çaresizlik olan ve o yaşlarda dönülmez zannedilen yolların yarattığı açmazlar? Ben Sami´yi o gün gördüm, dinledim ve anladım. Onun neden ve nasıl cemaattin çemberinden çıkamayacağını da gördüm.
Devir döndü, gün döndü. Şimdi bu genç kardeşime ne demeliyim ben, FETÖCÜ SAMİ mi? Cemaat tarafından kandırılan MAĞDUR SAMİ mi?
Sami´nin ve sonrasında tanıdığım cemaatçi birkaç kişinin ve tanımadığım cemaat mensubu yüz binlerin, okullarını, işlerini ve eşlerini bile cemaatin belirlediği bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Kullanıldılar, kandırıldılar. Aynı devletimizi idare edenlerin kandırıldığı gibi?
Ancak bana göre bazı insanların yetkileri, sorumlulukları ve görevleri icabı kandırılma hakkı yoktur ve olmamalıdır... Kandırılma hakkı olmayanların dışında kalan, bir şekilde cemaatin içine girmiş ve her kademede çaresizliklerine çare, kimsesizliklerine kimse veya maddi manevi menfaat sağlama gayesi ile veya kendilerine göre (!) İslam´a ve ülkeye hizmet ettiğini zanneden kandırılmışların bir yana ayırılması gerektiğini düşünüyorum.
Hain darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde İhanete bulaşmış ve bence kandırılma hakkı olmayan binlerce asker, polis, hâkim ve savcı tespit edilip yargı önüne çıkarılırken, bunların hamileri olan siyasilerin tespit edilememiş ve yargı karşısına çıkarılamamış olması düşündürücüdür.
Bence bu durum FETÖ ile mücadelenin yumuşak karnıdır ve oluşturduğu algı ?şüyu, vukuundan beter? duruma doğru gitmektedir.
Birçok yönüyle karanlık olan 15 Temmuzun bir an önce aydınlatılması dileği ile?
Tacettin KEPENEK