Din nedir diye sorarsanız, ?İnsan ruhunun terbiyesidir.?, derim. Dindar nedir diye sorarsanız, ?ruhu terbiye edilen? derim.
Seçim önü çok konuşuldu, kimi amacını aştı, kiminin dili sürçtü, kiminin gözü döndü, kiminin söyledikleri kafaları karıştırdı. Kimi ise niyetiyle, lügatı arasında ki boşluğa düştü.Kimini de biz anlayamadık.
En tehlikeli olanı ise, dinin; toplumsal ruhun terbiye edilmesi sırasında, siyaset ve ticaret kavramları arasında sıkıştırılmasıdır.Diyanet İşleri Başkanlığı da geçtiğimiz hafta içinde buna işaret etti.
Ak Parti´nin 31 Mart seçimlerinde PR (Halkla İlişkiler) çalışmalarında başarısız olmasının bir nedeni de bu oldu kanımca.
Hem Halkla İlişkiler, hem bir Medya Mensubu, hem de Siyasal İletişim mürekkebi yalamış birisi olarak belirteyim, Ak Parti´nin, özellikle büyükşehirlerde, metropollerde bariz hataları göz göre göre gelirken, naçizane ben fark ediyordum da, Ankara´nın, İstanbul´un merkezindekiler fark etmiyor muydu?
Ama meselenin asıl boyutu yine o değil. Özellikle söylemlerinde ve tabanda karşılık bulan dini ritüeller bütünlüğünü (Muhafazakarlık) tüzüğüne yazacak kadar açık AK Parti, karşısında namaz kılan, Yasin-i Şerif okuyan, mütedeyyin insanlarla da haşır neşir olan simaları, kökeni ile ülkücü, milliyetçi, demokrat, namazlı abdestli ve saha çalışmaları boyunca da bunu göstermekten kaçınmayan adayları görünce, ciddi bir şaşkınlık ve bocalama geçirdi, toparlayamadı. Benim sıklıkla vurguladığım, AK Parti farkında olmadan marjinalleşiyor tezimi doğrular nitelikte manzaralar ortaya çıktı. Özellikle karar alma mecralarında bunu gördük. Öyle ya neredeler, geçmişin Anavatancılar, Doğruyolcuları, Ülkücüleri, Demokratları, Sosyal Demokratları? Gittikçe uzaklaşıyorlar partiden, zengin ve seçkin, fakat proje öngörüsü olmayan bir dokunulmaz ve değiştirilmez sınıfı, din eksenli kurumlar temelinde oluşmuş bir yapı onların yerini alıyor son dönemlerde. Tehlikeli bir durum muydu parti açısından, kısa vadede cevap belki ?Hayır?, ama uzun ve orta vadede yetmeyecekti partinin öngörüsüne, vizyonuna ve misyonuna.
Bu da yetmedi, STK görünümlü, ulufe mihmandarları, dernek görünümlü rant düşkünleri sızdı içeriye. Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak´ın ?"´Siyasetname´ okumazsak ´şikayetname´ dinleriz!" başlıklı yazısını tarafsız bir gözle, defalarca okuyun derim. Onun edebi dili, kelamı, benden daha iyi anlatmaya yetiyor.
Zahirde büyüdük, ama içimize, balon gibi şişirilmiş kalabalıkların sıkıştırıldığı bir büyümeydi bu!.
Bugün o balonlar birer birer patlamaya başlayınca, cismimizden fazla yer işgal ettiğimizi görmeye başladık, umarım tez zamanda siyasi büyüklerimizde görürler.
İşte bu ahvalde ki marjinalleşme, partiyi büyütür gibi gözükürken küçültüyordu aslında. Anadolu´da ve taşrada daha başarılı iken büyükşehir ve metropollerdeki kayıplara bakarsanız, işte bu sebepleri görürsünüz.
Başka türlü açıklaması olabilir mi, ilçelerde ki oy farkı ile büyükşehir seçimlerinde ki oy farkının İstanbul´da neredeyse 250 bin civarında olmasının nasıl bir açıklaması olabilir? Özellikle de ikinci parti konumundaki CHP´nin, ilçeler ve büyükşehir belediyesi arasında ki oy farkının yüzbinlerle ifade edilmesi nasıl açıklanabilir. Demek ki aday tespitinde ciddi hatalar, teşkilat çalışmalarında isteksizliği aşan amaçlar vardı. Bunu geçersiz oylara, itirazlara, projelere bağlamanın akıl tutulmasından başka türlü izahı var mı?
Gelinen süreçte AK Parti´nin kurumsal kimliği ve marka değerine ciddi zararlar verilecek şekilde işletildiğini hala görüyorum ve anlamakta zorlanıyorum. Süreci doğru işletemediği gibi, seçim sonrası yaşanan gelişmelerin de zarar verdiğini, taraflı tarafsız herkes söylüyor.
Bugün başka yerlerde muhalefetin itirazına rağmen, aynı duyarlılığı görememek, kurumsal kimliğe hala zarar vermekte. Samimiyet ve adalet duygusu; Ak Partiye içten ve karşılıksız gönül vermiş kişilerce, açık açık sorgulanmaktadır.
Öyle ya, Hz.Ömer, Şam´da bir gayrimüslim´in arazisine, itirazına ve rıza-i hilafına rağmen yapılan camii için gönderdiği mektupta ?O camiyi yık, Adaleti yıkma!? buyurduğu hepimizce malumdur.
Siyasi münazaralar tabi ki olacaktır.İtirazlar anayasal haktır, seçimler konuşulur, tartışılır. Ama, hala soru işaretleri karmakarışık. İşaret edilen sandıklar, birileri tarafından, sonrası bir algı için önceden kirletildiyse. Tıpkı iki saygıdeğer Anadolu kadının resimlerini yan yana koyup kirli bir algıyı başlatanlar gibi.
Peki kim bunlar? Kripto Fetöcüler mi? Ya da Medya başında, Boğaz´a karşı göbeğini kaşıyanlar mı? Tavsiyem fazla Amerikan filmi seyrediyorlar, bir an önce vazgeçsinler..Gerçeğe ve yalnız gerçeğe dönsünler?
Orasını tarih; eninde sonunda açıklayacak.Biz şimdilik inandığımız gibi yaşayalım.
Son sözümde ana akım medyaya, siyasetten elinizi çekseniz, inanın toplum rahatlayacak ve gerilimden kaybediyorlar demeyeceğiz. Gerçi sizinde ekmek tekneniz bu ama, ille de Medya Etiği derim, son söz..
Sağlıcakla kalın.