Tarih: 09.10.2024 07:00

GÜLİBİK

Facebook Twitter Linked-in

GÜLİBİK

 

Sivas´ın ünlü sîmâlarından birisi de sırrına bir türlü vakıf olamadığımız (1898 / 1966) Gülibik idi.

Sırtında uzun bir ceket, kıçında şalvarımsı pantolon, ayaklarında gürcümesi, başında tereksiz, daha çok sarığa benzeyen şapka, yakasız gömleği, belinde birkaç dolam kuşağı, elinden düşürmediği âsâsı ile görenlerde yaşadığımız çağın insanı değilmiş hissi uyandıran bir kişiydi Gülibik.

Herkes sever okşar aşılı gülü

Böyle gelmiş böyle gider ezeli.

Cıbırlar parkında Gülibik veli

Kuşburnu çalısı gülümüz bizim.

***

Her zaman güler yüzlü, neşeli tavırları, “Eskiden yanlış söylemeye korkardık, şimdi doğru söylemeye korkuyoruz,” gibi filozofça sözleriyle kimine göre veli, kimine göre deli ama tüm Sivaslıların sevgisini kazanmış biriydi.

Onu görenler vücudunda hiç kemik yokmuş, sâdece etten yaratılmış hissine kapılırdı. Aklına her gelen konuda konuşur, çevresinde toplanan kalabalığa anlamlı sözlerle hitap eder, dinleyenleri kâh düşündürür, kâh güldürürdü.

Bir gün şehrimizin biraz cimri, eli sıkıca tüccarlarından biri mağazasının önündeki sandalyede ayak ayak üstüne atmış oturduğunu görünce yanına yaklaşır.

Gülibik tüccara “Bana on para versene,” der. Tüccar on para verir ve sorar:

“Gülibik bana bir şey söylemeyeceksin misin?”

“Sen on paralık adamsın.”

“Peki, kırk para verseydim?”

“O zaman da kırk paralık adamsın derdim.”

***

Zaman zaman kendine sitem edercesine “El hep doluya konuşuyor, benim ömrümse hala boşa konuşmakla geçiyor,” sözleri ile bizlere bir şeyler anlatmak isteyen Mehmet Ağa Gülibik, pide fırınlarında çalışır odun yarardı. Hiç evlenmemişti. Şehrimizin Kızılırmak Mahallesindeki evlerinde kız kardeşi ile birlikte otururdu.

Bir gün Belediye Reisi Rahmi Günay, sarayın önünde Gülibik ilele karşılaşır.

Belediye Reisi, “Sana yirmi beş kuruş vereyim de biraz oyna Gülibik,” der.

Yirmi beş kuruşu alan Gülibik oynamaya başlar.

Gülibik kendine has ritimlerle oynarken, bir taraftan da çevresine toplanan ahâliye, “O beni değil ben reisi oynatıyorum,” der ve oynamaya devam eder.

***

1962 senesine kadar şehrimizdeki Meydan Câmisi ile Şeyh Şems türbesinin çevresi kuyumcu, züccâciye, manifatura, kasap dükkânları; câminin ön tarafı da barakalardan oluşan, hareketli ve günün geç saatlerine kadar kalabalığı eksik olmayan bir çarşı idi.

1948 senesinde türbenin yanı başında dükkânı olan kasap Bâki Efendi, bir yaz günü öğle saatlerinde fırında güveç yaptırıp dükkân komşuları Yaylıbacak Bekir, Çerikci Recep, Kürt Hasan, Kör İsmail ile yemeklerini yerken dükkâna Gülibik gelir.

Bâki Efendi bir tabağa yemek doldurup, “Memedemmi, şu arkadaki bölmeye geç, orada yemeğini rahatça ye,” diyerek Gülibiği dükkânın yan bölmesine gönderiyor.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra Gülibiğin içeride birileri ile konuştuğunu duyuyorlar. Kasap Bâki Efendi merak edip içeriye girdiğinde, Memmet Emminin, tatlı bir tebessümle oynadığını göründe,

“Bire emmi, oynamanın sırası mı bak yemeğin soğumuş şunu sıcağıynan yeseydin ya,” deyince Gülibik dükkânın yan tarafındaki Şeyh Şems Türbesini kaş göz hareketleri ile işaret ederek, “Aha şu mübâreklerin yüzünden yemedim gardaş” diyor.

“Biraz evvel bana Mehmet ağa, yıllardır dileklerinin kabul olmasını isteyen câhilleri dinlemekten usandık, biraz oyna da gönlümüz açılsın,” dedikleri için oynuyorum. “Demin beni seyrediyorlardı, ama sen içeriye girdiğin anda hepsi gitti.”

***

Kasap Bâki Efendi, “Bana bir ürperme geldi, ömrümde gün görmemiş hep mihnet çekmiş, bilinmez bir âlemin yüceliğine taht kurup o yücelikten gönül gözüyle bizleri seyreden Gülibiğe karşı o günden sonra daha saygılı, daha bir hürmetkâr davranmaya, bir gaflete düşüp de, saygısızlık yapmamaya dikkat ediyorum gardaş,” derdi.

***

Cıbırlar Parkı gibi yerlerde gezerken veya çalıştığı fırınların önünde odun yararken gramofonda çalınan bir müzik duysa işini hemen bırakır, başlardı oynamaya.

Boynunu sağ tarafa büker, ellerini omuz hizasına kaldırır, müziğin verdiği ahenge ayak uydurarak başlardı dönmeye.

Dönerken gözlerini hafifçe kapatır, sanki bu dünyadan gider bir başka âlemin câzibesine kapılırdı.

Öyle ki fırıncının, "De hadi, oyununu çabuk bitir Memmedemmi fırın soğudu, ekmekler hamur oluyor." îkazlarını duymazdı bile.

Büyüklerimiz Gülibik´in ermişlerden olduğunu, ona karşı saygıda kusur edilmemesi gerektiğini söylerdi.

Gülibik, 1966 yılında geride gizem dolu bir ömür bırakarak aramızdan ayrıldı.

Sözlerinin anlamını ve derinliğini düşünmeden gülüp geçtiğimiz, maalesef değerini bilemediğimiz bilge bir Sivaslı idi Gülibik.

Ruhu Şad Olsun.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —