GÜZEL SEMPOZYUM!

GÜZEL SEMPOZYUM!

SPHM ÖZEL HABER

TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADINDA MUKADDES KUVVETİN GELİŞİMİ: ALTUN ÖZÜK

Kırgızistan Mana Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü (İzmir) işbirliği ile 10 Aralık 2021 tarihinde İzmir’de “Kurmancan Datka ve Kadın Kahraman” başlıklı uluslararası sempozyum başladı. Sempozyum XIX. yy. sonu XX. yy. başındaki Türkistan hanlıklarının sosyo-politik hayatında aktif rol oynayan Kurmancan Datka, Carkınayım, Nadira, Begim, Sonayım vb. önemli kadın karakterlerin faaliyetlerinin anlaşılması ve onların tarihteki rollerinin önemine dikkat çekmektir. Araştırmacaı yazar Uzman Sinan Doğan ‘’Türk Kültürnde Kadında Mukaddes Kuvvetin Gelişimi:Altun Özük’’ tebliğ sunumunda erkeklik veya kadınlık değil; hazzın ve arzunun esiri olmamaktadır. Anne-vatan ilişkilerinin,toplumda kutsileştirilmesi, kadının Türk toplumundaki yerini ve misyonunu güçlendirmiş, Ana Ata’ya mukaddeslik kazandırmıştır.Konuşmasına söyle devam etti:

Sosyal, siyasi, dinî, estetik,ahlak gibi daha bir çok müşterek olguyu, yüzyıllar ötesinden günümüze taşıyan mukaddes kadın kahramanlar, millî beraberlik ve değerlerin yaşatılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu nedenle, mukaddes Türk kadın kahramanın kalıbını oluşturan ölçütlerin belirlenmesi, toplumun zihin tasarımlarını ve niteliğinin belirleyecektir. İffet, analık ve kahramanlık gibi değerlerle özdeşleşen kadının, Türk toplumundaki konumu, diğer toplumlarda olmadığı kadar önemli ve güçlüdür.

Türk destanlarında,kahramanlık-karekter ilişkisi,“alp tipi kadında” uyum halinde tezahür etmektedir. Kadın, aile kaderinin ve namusunun koruyucusu imgesidir. Dede Korkut Kitabı’nda, toplumun bekası için alp tipi kadın-erkek yetiştirilmesini, üstün değer olarak yansıtılır. Destanlarda, bazı kadın kahramanlar, erkek kahramanlar gibi olağanüstü yollarla dünyaya gelirler. Örneğin Hakas Destanı Altın Arığ’da, Altay dağlarının koruyucusu olarak tanımlanan Altın Arığ, dağın içinde yeniden doğar. Yeni ruha kavuşan Altın Arığ, vatanı ve halkı için mücadele eden bir kahraman olur. Türk inanç siteminde, Tanrı’ya yükselişini ve yeniden doğuşunu simgeleyen dağlar, kişiyi erlik makamına taşımaktadır. Erlik makamı, arınma ve dünyanın arzularından uzaklaşma ile olur. “Orada temizlenmeyi seven erler vardır ve Allah temizlenenleri sever” “Müminler içinde Allah’a verdiği sözü tutan erler vardır” şeklindeki ayet-i kerîmelerde geçen ‘erler (ricâl) kelimesinden hareket ederek ‘erlik makamına ulaşan kadın olsun erkek olsun herkesi ‘er’ olarak nitelendirilmiştir.

Türk destanlarında, ahlak ve kahramanlık yolunda mücadele eden kadın, er tabiri ile tasviri edilmiştir. Önemli olan erkeklik veya kadınlık değil; hazzın ve arzunun esiri olmamaktadır. Er kelimesi,cinsiyet yönünden erkek-kadın olmanın ötesinde belirli bir mertebeye ulaşma anlamında kullanılmıştır. Erlik makamına ulaşan bir kadın, bu makama ulaşamamış pek çok erkekten üstündür.Er olmak, ‘’Leyla’yı içinde bulan er gibi’’ büyük idealler için mücadele eden Tanrılaşan er olmaktır. Er ruhunu taşıyan kadın, yeniden doğuşla kozmik zamana dönüş ve o ilk yaratılış anının kutsal gücüne ulaşmasıdır. Metafizik bir ruhi yükselişin bilinci” ve kavramsal bir inancı da ifade edilmesidir. Bundan dolayı, inanç ve ahlak nizamın değerlerin yansıtan mukaddes kadın kahramanları, ruh enerjisi ve ilham kaynağıdır.

Türk destanlarında, kadın-erkek eşitlenmiştir. Türk toplumunda, cinsiyetten çok kişisel meziyetlerini esas alan erkek-kadın yapılanmasına kutsiyet kazandırılmıştır. Cinsiyet ayrımının, hukuk üzerindeki etkisi hiçbir zaman büyük olmamıştır. Toplumda, erkek ile kadını ayırmaksızın kişi hitabının kullanılması, erkek ve kadının eşit seviyede değerlendirilmesidir. İffet ve sadakat imgesi haline gelen kadın, aileyi kuran ve koruyan ve yükselten değer olarak gelişmiştir. Oğul-kız hakikatte gören gözün nurudur” sözü, Dede Korkut Destan’ında değer olarak yaşatılmıştır. Destanlarda yer alan iyi huylu ve soylu kadın itibarı, milletin zihin dünyasındaki kadın algısını yansıtmaktadır. Kadında iyi

huylu ve soylu yönünü ortaya çıkaracak seçkin bir hayatı, ahlâkî ilkeleri Türk destanlarının genel atmosferi içerisinde verilmeye çalışmıştır.

Türk destanlarında, kahramanların anneleri ve kadınları, çoğu zaman ışık veya nur görünüşündeki bir kadından doğmuştur Kadına kutsiyet kazandırılması ve bu kutsiyetin Tanrı ile ilişkilendirilmesidir. Bu inanç kurgusunun, ayrıca ulusu koruduğuna inanılan ve kendisine ulus anası denilen Ana Maygıl isminde bir ruh ile birleştirilmesi, kadının fizik ötesi imgelerle anılmasını sağlamıştır. Kadınlara cinsel bir obje olarak değil, mukaddes bir varlık olarak kadının Tanrı’da konumlandırılması, toplumda kadına saygı ile yaklaşma ve güven duyma duygu ve davranışlarını geliştirmiştir. Bundan dolayı Türk kadını, toplumda “altun özük” (bedeni altın gibi kadın), “ertini özük” (bedeni inci gibi kadın), “arık” (temiz), “silig” (namuslu) gibi güzel sıfatlarla anılıp, iltifat görmüştür.

Destanlara konu olan kadın kahramanların adı dağlara verilmiştir. Altay kültüründe, kadın adını taşıyan bir dağ isimleri, kadınlık şerefine diktikleri bir abide olarak görülmüştür. Bu kültür Anadolu’da yaşatılmıştır. Türkler,‘’Garip Kadın Kayası, Gelin Alayı Kayalarında olduğu gibi dağların canlı bir varlık gibi düşünülmüş, dağ kızın buyruğuna uyduğu gibi inanılmıştır. Kızın buyruğa uyduğu inanılan Kızkayası adını alan kayalar, Anadolu'da az değildir. Anadolu’da taş kesilen insan olayları incelendiğinde; ya dua ya da bedduanın neden olduğu görülmektedir. Taş kesilme olayı, ya namuslarını düşmanlarından korumak veya insanların şerrinden korumak isteyen ‘’kadınlar/kızların, dua edipte, Allah’a sığınmalar sonucunca zuhur etmiştir. Çünkü Türk kadını toplum içinde, temiz, namuslu gibi güzel sıfatlarla anılıp, iltifat görüyordu..

Kadına saygı duyma, hayat kültürünün merkezine konulmuştur. Aynı zamanda kadına mukaddeslik izafe edilmiş, kadının varlığını Tanrı’da konumlandırılmıştır. Yunan mitolojisinde güzellik ilâhesi ve aşk tanrıçası Afrodit sevişmeyi, cinselliği temsil ederken; Türk mitolojisinde Ayzıt,namus ve fazileti temsil etmiştir. Aynı zamanda Ayzıt, iffetini muhafaza etmiş kadınlara yardım etmekteydi. İffetini kaybeden kadınların yardımına gitmezdi.Ayzıt da aynı şekilde bu kolektif vicdanın mitolojik görüntüsüdür..Kur’an-ı Kerim Nur Süresi’nde ‘’iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.’’şeklindeki ayet ve benzeri ayetlerin varlığından dolayı Ayzıt inanç sistemi, İslamiyet’ten sonra Kur’an inanç istemi ile devam ettirilmiştir.

Aile bir sistem olarak, ordu ve devlet ilişkileri ile de özdeşleştirilmiştir. Aynı zamanda aile,devletin bir şemasını oluşturmaktadır. Baba devleti, anne vatanı, çocuklar ise milleti temsil etmekteydi. Ana Ata, çocuğunu bir kahraman gibi yetiştirmek, onu gelebilecek her türlü kötülüğe karşı korumak görevi bulunmaktadır. Anne-vatan ilişkilerinin,toplumda kutsileştirilmesi, kadının Türk toplumundaki yerini ve misyonunu güçlendirmiş, Ana Ata’ya mukaddeslik kazandırmıştır. Aile kavramına kudsiyet ve sağlam ahlakî temellere dayandırılması,’’Tanrı'nın emridir’’şeklinde inanç kültürü oluşmasını sağlamıştır.Anne-vatan ilişkisi, mukaddes bir ruh halinde, çocukların emirlere uymak zorunluluğunu hissettirmiştir. Türklerde ateş kavramı; evi, aileyi ve ailenin mukaddesi temsil etmektedir. Ateşte, Tanrı'nın kut'u bulunduğu için, Tanrı’yı hatırlatmaktadır. Aile içinde mukaddesi kaybetmek,Tanrı’nın o evi terketmesidir. Bu mistik düşünce,atasözleri ve deyimler ve destanlarda yaşatılmıştır.

Annelik, kadınlara bahşedilen kutsal/yüce bir vazifedir, nimettir. “Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder” sözünün muhatabı olarak annelik, hem aileye hem de topluma karşı büyük bir sorumluluk gerektiren meşakkatli bir görevdir. Bu özelliğiyle toplum nazarında önemli bir konuma sahip olan annelik, Türk toplumlarında da hak ettiği değeri korumuş ve bir meziyet olarak algılanmıştır. Anneliğin temel vasıfları arasında hem koruyuculuk hem de rehberlik bağlamında, çocuğuna nasihat/öğüt verme bulunmaktadır. Destanlarda da annenin, çocuğuna öğütler vermesi ve tavsiyelerine uyulması, Ana Ata’nın “bilge” kadın olarak anılmasını sağlamıştı Annenin çocuk üzerinde süt/annelik hakkı olduğu zikredilmektedir. Hatta süt/ annelik hakkı, “Tanrı Hakkı” ile eşdeğerde görülmektedir.



Anahtar Kelimeler: GÜZEL SEMPOZYUM!