Her şeyimiz değişti. Değişmeyen tek şey değişimdir deyip, hayatımızda değiştirmediğimiz hiçbir şey kalmadı. Derdimiz, tasamız da değişti. Derdimiz değişince ülkemizde herkes farklı olmaya, değişmeye başladı. Hatta o kadar bir değişime adapte olduk ki birçoğumuzun kırmızı çizgileri dahi kalmadı. Eskiden herkesin belli sınırları, çizgileri olurdu. Şimdi bu çizgilerin bir çoğu aşıldı. Hatta eskiden bize idealist olmamızı söyleyenler bile çok değişti. Şimdi onların bize söylediklerini tekrarlamaya dahi cesaret edemiyoruz.
Sosyolog değilim ama çevremde bazı karşılaştığım olayları görünce eskiden böyle değildik ne oldu bize demekten kendimi alamıyorum. Yanlış anlaşılmasın, herkes böyle oldu demiyorum. Mesela Muhafazakar dediğimiz insanlar geçmiş yıllara göre çok farklılaştı. Özellikle Tesettür konusunda daha fazla görülmeye başladı. Hafta sonu karşılaştığım bir parkta başörtülü bir kardeşimizi görünce daha da şaşırdım. Annesi çarşaflı kendisi tesettürlü ama başörtülü kot pantolonlu yüzü 1 kg lık boya topuklu ayakkabılar, ve konuşması daha acayip, ?annecik akşam düğün var bu ayakkabılarla mı düğüne gitcem, ne yapcam ben?? (Sivas deyimiyle Baba soğan anne sarımsak nereden çıktın ıspanak)
Sadece hanımlarda mı ne münasebet canım bizde aynıyız. Hele şu beş vakit namaz kılıp Allah?ın haram ilan ettiği, Hz Peygamberin, Allah?a harp ilan etmek olarak nitelendirdiği faizi günlük 2 vakit takip ederek banka kapılarını aşındıranları görünce daha fena oluyoruz. Sünneti, kuranı takip ettiğini söyleyen efendiler dahi maalesef bunu yapmaya başladılar. Hacı efendi bankaya gider; bankadaki kadın memur işlem yaparken bir yandan da çay içer. Hacı efendi müdahale eder ?Kızım sol elle içme şu çayı günah? der Kadın memur, adamın yüzüne bakmadan ?Amca sağ elle senin faizleri hesap ediyorum? der. Maalesef bu hale geldik.
Üç aylar gireli bir ayı geçti. Eskiden bir heyecan var idi. Üç aylar, Ramazanın bereketinin habercisi idi. Kandiller ki, o günlerde bir başka heyecan, bir başka maneviyat vardı. Mahallede helvalar dağıtılır komşularla eş dost ve akrabalar birbirini ile tebrik eder, bazı zaman sabahlara kadar dua edilirdi. Şimdi şatafatlı samimiyetten uzak kopyala yapıştır olan mail ve sms kaldı.
Tabi etrafımızı suçlamıyoruz, suç hepimizin. Bir yazar arkadaş (Abdülaziz YILMAZ) Katil benim, sende katilsin kardeşim adlı yazısında şöyle diyor; Bugün alnı secdeye giden kardeşlerimiz kravat gömlek konseptim nasıl?ı düşündüğü kadar, ümmetin halini düşünmüyorsa. Yine bugün tesettürlü bacılarımız başörtüm pardösüme uymuş muyu dert edindiği kadar ümmetin halini dert etmiyorsa sorumlusu biziz.?? Şimdilerde komşumuzun derdini dahi bilmiyoruz ki ümmetin derdine düşelim.
Ölümden dahi ibret almayan, ne kulluğunun ne ümmetliğinin ne de evlat olduğunun farkında olmayan insanlar olduk. Aslımızı dil ile inkar etmesek de yaşayış ile Müslüman mı, Süslüman mı yoksa batılı mı, doğulu mu ne olduğu belirsiz bir toplum olduk. En hassas olan ehli tarik olanlarımız dahi olaylara inanç Kuran ve sünnetten penceresinden değil cüzdan ve menfaat penceresinden bakar hale geldik. Dolayısıyla Cenazelerinde dahi ibret alma yerine dua etme yerine yemek verip mevlitler okutup sevabını paketleyip göndererek vazifemizi yaptığımızı düşünen bir toplum olduk. Tabi bu söylediklerimiz herkes için geçerli demek yanlış olur. Bir çoğunu tenzih ederim. Hamdolsun ki ne için yaşadığını bilen işin farkında olan insanımız hala var.