Tarih: 18.06.2021 17:58

HELALLL...

Facebook Twitter Linked-in

HELALLL...

Analarımız, babalarımız eskiden, helal ekmek, helal süt, helal para diye bizlere nasihat verir, sık sık helale vurgu yaparlardı. Hatta insanlar, uzun süre birbirlerinden ayrı kalacaklarında, birbirlerini arar bulur, karşılıklı helalleşirdi. Her şeyde olduğu gibi artık “helal” kavramı da adeta boyut değiştirdi. Helal gıda, helal et, helal tatil vs. gibi belgeli helallikler ortaya çıktı. Bu gidişle, birisine “helal olsun” denildiğinde bile, belgesi var mı diye sorulabilir...

Edebiyatçı yazar, Alev Alatlı, 3 Aralık 2014 tarihinde Cumhurbaşkanlığı külliyesinde düzenlenen bir törenle Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat büyük ödülünü aldı.

Alev Alatlı, bu törende bence tarihi bir konuşma yaptı. Konuşmasında şunları söylüyordu: “Dinden, gelenekten, kadim örf ve adetlerden soyundurulmuş, yegâne ölçüsü nesnel yasaların harfinden ibaret olan toplumlar, eşrefi mahlûkata layık toplumlar olamıyor.” “Her yasal olan hak, helal değildir ve olamaz.” “Asıl olan, hakkın helal edilmesi olmalıdır.” Diyordu.

Devlet ve toplum olarak, kalben, ruhen ve madden yasal olanla helal olanı birleştirmekte zorlandığımız ve içselleştiremediğimiz, karanlık bir dönemi yaşadığımız, kanaatindeyim...

Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül, daha yedi ay önce katıldığı bir toplantı da “bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun" diyordu. Adaletin varlığını hissetme ihtiyacımızın olduğu şu dönemde, sayın bakanın tek kelime dahi etmiyor olması ve adeta kendini inkâr edercesine susması, inanılır gibi değil...

Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana, dört anayasa, yüzlerce anayasa değişikliği, binlerce kanun çıkarılmasına rağmen maalesef bir şeyler yolunda gitmiyor...

Kim olursa olsun, devlet gücünü eline geçiren irade, bir müddet geçtikten sonra ve fırsatını bulduğunda, adalet mekanizmasını çalıştıracak olan yargı teşkilatını kendine göre şekillendirme çabasına giriyor.

Belki de bu sebepten olsa gerek;

Sedat Peker, bir siyasetçi ziyaretine geldiğinde eli boş gitmesin diye arabasına çantalarla hediye paralar koydurabiliyor. Bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar maaş verebiliyor.

Kolombiya’dan Türkiye’ye ithal edilen, bir konteyner dolusu kokain yolda yakalandığı halde, bu malın Türkiye de ki alıcısı soruşturulamıyor.

Çökülen ya da çöktürülen ve adeta çöküntü mekânları haline döndürülen, marinalar, araziler ve günlüğü 100 bin lira olan tatil köylerin de gazeteciler, üst düzey bürokratlar, ücretsiz ağırlanabiliyor.

Eski bakanlar, eski milletvekilleri, bürokratlar aldıkları maaşlara ilaveten, belki de halkanın dışına çıkmasınlar diye, oraya buraya yönetim kurulu üyesi yapılıyor, aylık 50-100 bin lira tutarında huzur hakkı ücretleri verilebiliyor.

Hatta bütün Türkiye de, devlete, belediyelere, özel idarelere ait kamu kurum ve kuruluşlarında, şirketlerin de, kayyuma geçmiş şirketlerde, iştirak şirketlerinde, birliklerde, komisyonlarda yüzbinlerce kişiye, çapları oranında huzur hakkı dağıtılarak, huzurlu kalmaları sağlanabiliyor.

Devletin, milletin kesesinden dağıtılanlar, belki yasallaştırılmış bir hak olabilir ama her yasal hak, helal değildir ve olamaz...

Alev Alatlı şöyle diyor. “Tarih öğretmiştir ki, ister en mükemmel yönetim sistemini, ister en mükemmel kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun, bir medeniyetin nefis terbiyesi dumura uğramışsa, manevi enerjisi tükenmişse, o medeniyeti hiçbir şey yok olmaktan kurtaramaz...

Tacettin KEPENEK
tacettinkepenek@gmail.com



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —