Tarih: 09.04.2025 19:59

İNE BİR GÜLNİHÂL ALDI BU GÖNLÜMÜ

Facebook Twitter Linked-in

YİNE BİR GÜLNİHÂL ALDI BU GÖNLÜMÜ

 

(İstanbul, 1800’ lü yıllar)

Hamâmizâde İsmâil Dede Efendi (1778 – 1846), geleneksel klasik müziğimizin en önde gelen besteci ve müzisyenlerinden birisidir.

İsmâil Dede Efendi’nin en büyük şansı, besteci ve müzisyen olan Pâdişah 3. Selim, daha sonra 2. Mahmut ve daha sonra da Sultan Abdülmecid zamanında yaşamış olmasıdır. Bu padişahların üçü de müzisyen, aydınlanmacı ve batıcı idiler.

İsmâil Dede Efendi, bu üç padişahın yapıcı desteği altında çok güzel çalışmalar yaptı, günümüze dek ulaşan pek çok eser verdi.  Çok iyi bir neyzendi. Nota biliyor, solfej okuyabiliyordu ve yaptığı besteleri notaya dökebiliyordu. Eserlerinin çoğunda batı müziğine en yakın makamlar olan Rast ve Nihavent makamlarını kullandı.

Sultan Abdülmecid, sık sık Avrupa’lı müzisyenleri dâvet edip Dolmabahçe Sarayında konser etkinlikleri düzenliyordu. Çoğunlukla Fransa’dan, Avusturya’dan dâvet edilen müzisyenler, birkaç gün İstanbul’da kalıp, sarayda ağırlanıp konserler veriyor, bu arada bizim müzisyenler de onlara konser veriyorlar, böylece karşılıklı bir kültür alış verişinde bulunuluyordu.

Sultan Abdülmecid müziğe meraklıydı. O da İsmâil Dede Efendi kadar olmasa da nota, solfej biliyordu. Çok güzel ney çalıyordu. Günümüze ulaşmış eserleri vardır.

Bu konserlerden birinde Fransız müzisyenler, tamâmı valslerden oluşan bir konser sundular.

Vals, üç dörtlük ölçüde ve bizim geleneksel mûsikîmizde hiç bilinmeyen, kullanılmayan bir usûl idi. Ama tüm Avrupa’da çok yaygındı.

Konser bitince Sultan Abdülmecit İsmâil Dede Efendi’yi huzuruna çağırdı.

“İsmâil Efendi, bu usûlü ben hiç duymamıştım. Çok güzelmiş, yek dü se, yek dü se diye gidiyor. Sen bu usûlde bir beste yapsan da bu firenklere dinletsek ne güzel olur. Bu gece çalışıp yarın geceye hazırlayabilir misin?”

“Bilmem ki sultânım, daha önce dinlemiştim. Bir deneyeyim, olmazsa beni mâzur görün. Güfte de lâzım, bir gecede olur mu ki…”

“Sen yaparsın İsmâil Efendi, güfteyi de yazarsın, sana güveniyorum.”

İsmâil Dede Efendi, düşünceli düşünceli Sultan’la ve firenk müzisyenlerle vedalaşıp Ahırkapı’daki konağına geçti. Bu konak kendisine Sultan Abdülmecid tarafından birkaç sene önce armağan edilmişti.

Gecenin bir yarısında talebeleri Dellalzâde İsmâil Efendi ve Mutafzâde Ahmed Efendi’ye haber gönderdi.

“Hemen yanıma gelin.”

Dellalzâde İsmâil Efendi ve Mutafzâde Ahmed Efendi telaşla geldiler, elleri önlerinde eğildiler.

“Hayırdır üstâdım, inşallah menfî bir vaziyet yoktur.”

“Yok, yok telaşlanmayın. Bize bir vazife verildi ve bu gece bu işi halletmeliyiz.”

Hamâmizâde İsmâil Dede Efendi’nin talebeleri Dellalzâde İsmâil ve Mutafzâde Ahmed kaygı ve merakla bakıyorlardı.

Kısaca durumu anlattı ve ekledi, “Haydi işe koyulalım.”

Yapacağı güfte ve besteyi bir saatten beri kafasında tasarlamıştı zâten. Firenklere icrâ edilecekse onların usûl ve makâmında olmalıydı.

Bu usûl ve makâmı pek bilmiyordu ama, Viyana’ya birkaç kez gidip gelmiş ve biraz fikir sâhibi olmuştu.

“Haydi gençler, çalışalım.”

Sabaha kadar çalıştılar. Batılı usûlde güfteleyip bestelediği “Yine Bir Gülnihâl Aldı Bu Gönlümü” adlı eser artık hazırdı.

İki talebesi, Dellalzâde İsmâil ve Mutafzâde Ahmed şarkının notasını yazmışlar, söylemeyi de öğrenmişlerdi.

Akşam olunca heyecan içinde atlı faytona binip Dolmabahçe Sarayı’na gittiler. Neyzen/bestekâr İsmâil Efendi’nin elinde ney takımı çantası, gençlerden birinin elinde rulo halinde “Gülnihâl”in notaları.

Şamdanlarla aydınlatılmış büyük salonda Fransız müzisyenler yine valsler çalıp raksediyorlar, Sultan Abdülmecid ve saray avânesi de onları seyrediyordu.

“Gel İsmâil Efendi, hepimiz merakla seni bekliyoruz. Bu firenklere söyledim, onlar da merakla bekliyorlar. Ne yaptın, besteleyebildin mi bir şeyler?”

“Yapmaya çalıştım Sultânım. Vals usûlünde üç dörtlük, yarısı rast, diğer yarısı nihâvent makâmında bir şarkı güfteleyip besteledim. Bilirsiniz, rast makâmı kısmen majör, nihâvent makâmı kısmen minör makamlara tekâbül ediyor. Bu sebepten dolayı bu makamları seçtim.”

“Dinleyebilecek miyiz? Bak firenkler de merak içindeler.”

Salonda büyük bir sessizlik vardı.

İsmâil Dede Efendi, notanın yazılı olduğu kâğıt rulosunu heyecandan titreyen elleriyle Sultan’a takdim etti. Sultan ruloyu açıp bir süre inceledi ve gülümsedi. Az buçuk notadan anlıyordu.

Biraz sonra İsmâil Efendi ney kutusunu açtı, makâma uygun olan bir tanesini seçip üflemeye başladı.

Neyden yükselen rast taksim, salonun her yerinde; duvarında, tavanında, zemininde dolaşırken iki talebesine gözleriyle “yanıma gelin” işareti yaptı. Dellalzâde İsmâil ve Mutafzâde Ahmed, elleri önlerinde bağlı vaziyette yanına durdular ve bizim tarihteki ilk valsimizin ilk seslendirmesi başladı.

“Yine bir Gülnihâl aldı bu gönlümü, sim ten gonca fem, bîbedel ol güzel.”

Salonda çıt yoktu, Fransız müzisyenler gözleri faltaşı gibi açılmış, büyülenmişçesine dinliyorlardı.

Şarkı, nihâvent meyan kısmına gelince Fransızlar dayanamayıp kalktılar ve raksetmeye, vals yapmaya başladılar.

“Ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü, pür eda pür cefa pek küçük pek güzel.”

Şarkı bitince salonda bir alkış koptu. Fransız müzisyenler çılgınca alkışlıyorlar, tekrarını istiyorlardı. Sultan Abdülmecid, elinde şarkının notaları, gülümsüyordu. İsmâil Dede Efendi ve iki talebesine “bir daha söyleyin” işareti yaptı.

Şarkı bir kaç kez istek üzerine tekrarlandı, misâfir müzisyenler coşkuyla vals yaptılar.

***

İşte bizim dünyaca ünlü “Yine Bir Gülnihâl Aldı Bu Gönlümü” adlı şarkımızın yaratılış öyküsü böyle bir şey.

Türk sanat müziği tarihinde bestelenmiş “ilk vals”tir.

Hamâmizâde İsmâil Dede Efendi büyük bir müzisyendi. Öyle olmasa eserleri üç yüz sene sonraya, günümüze taşınamazdı zâten.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —