İPİN UCU, BIDEN’IN ELİNDE…
Mustafa Kemal Paşa ve bir avuç kahraman, Misak-ı Milli sınırları içinde Türk milletinin varoluş mücadelesine başlarken, Sivas kongresi delegelerinin büyük bir kısmı ısrarla Amerikan mandasına girmeyi istiyordu.
Dönemin ABD başkanı Wilson, hem Ermeni sorununu, hem de talep edilen manda konusunu araştırması ve rapor hazırlaması için General Harbord’u bir heyetle birlikte bölgeye gönderdi. General Harbord, 27 Eylül 1919 da Sivas’a gelir ve Mustafa Kemal Paşa ile görüşür. Buradan Erzurum’a geçer, Kazım Karabekir paşa ile görüşür. General Harbord incelemeleri sonucu hazırladığı raporda, Doğu Anadolu da Ermenilerin çoğunlukta olmadığını, Türklerin Ermenileri katletmediğini, doğu Anadolu’nun ABD’nin ihtiyaçlarını karşılayacak zenginlikte olmadığını, ABD yönetimine bildirir. Yani bu topraklarda ABD’nin işine yarayacak bir şey yoktur ve ABD açısından bu mesele, o tarihte kapanır…
Bu arada genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kurtuluş savaşını kazanır ve Lozan antlaşması ile Sevr’i yırtıp atar… Tarihimizin en zor zamanlarında bile ABD mandasına girmeyen, SEVR’i tanımayan, bağımsızlığını ve milli sınırlarını kendi azim ve kararlılığı ile elde eden bu millet, geçmişini ve mücadelesini asla unutmamalıdır.
Eğer unutursak, bu gün olduğu gibi ibretlik durumlarla karşı karşıya kalırız.
Bağımsızlığını savaşarak kazanmış ve bedelini ödemiş bir millet, nasıl olur da bağımlı hale gelir ve bu bağımlılıktan kurtulamaz…
Bağımlı olmaya önce küçük Amerika olma rüyaları görerek başladık. Sonra Marshall yardımlarına alıştırıldık. Nato’ya girebilmek için meclise dahi sormadan Kore savaşına asker bile gönderdik. 1954 de ABD ile Askeri Kolaylıklar anlaşmasını imzaladık. 1955 de, tapusu ile birlikte İncirlik üssünü yapmalarına izin verdik. ABD 1959 da, orta menzilli balistik füzelerini ülkemize yerleştirdi. Ekonomik destek verdiler, para verdiler. Her alanda ABD’ ye bağımlı bir ülke olduk ve sonunda ipin ucunu tamamen ellerine verdik…
Ne zaman ki, ABD başkanı Johnson, kantarın topuzunu kaçırıp, Kıbrıs meselesinden dolayı Türkiye cumhuriyeti devletine hakaret içeren bir mektup gönderdi, işte o zaman irkildik. İsmet İnönü, ancak “yeni bir dünya kurulur ve Türkiye, o dünyada yerini alır” diyebildi. 1974 yılında Kıbrıs barış harekâtını yapan Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan, ABD’nin her türlü baskısına ve ambargosuna rağmen dik durabilme cesaretini gösterebildi.
4 Temmuz 2003 ‘de, Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye de, ABD askerleri tarafından Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. Aslında bu olay, Türk milletinin, ABD’yi kafasında bitirdiği olaydır. Devletimizin zamanında misilleme yapamaması ise Türk milleti için asla kapanmayacak bir yaradır.
Bütün bunlara ve her şeye rağmen, devletimize göre ABD bizim müttefikimizdir, stratejik ortağımızdır, BOP eş başkanlığını bize verecek kadar dost bir ülkedir!
Peki, ABD için Türkiye nasıl bir ülkedir? “Ev danasından öküz olmaz” derler ya, muhtemelen öyleyiz...
Savunma amaçlı Patriot füzeleri satın dedik, vermediler. Rusya dan S-400 aldık, F-35 projesinden çıkardılar. Doğu Akdeniz de hâkimiyetimizi ve haklarımızı kısıtlayıcı işbirlikleri ve hamleler yapmaya, Yunanistan’ı ve Kıbrıs Rum kesimini silahlandırmaya başladılar. Yunanistan’ın sınırımıza en yakın yerinde ki Dedeağaç’a, askeri üs kurdular ve tatbikat adı altında silah yığınağı yaptılar. Suriye’yi parçalattılar, sınırımızda resmen olmasa bile fiilen PKK/YPG Kürt devleti kurdurdular. PKK terör örgütü ile yıllardır milletin kanını döktüler, döküyorlar. Merkez üssü Pensilvanya olan uluslararası FETÖ terör örgütünü hala korumaktalar ve kollamaktalar.
Ve sonunda, olmayan Ermeni soykırımı kozunu da kullandılar. Gıkımız bile çıkmıyor…
Çünkü ipin ucu BIDEN’ın elinde...
Evet, Orta Asya’dan geldiğimiz ve dünyanın en değerli yerinin sahibi olduğumuz, doğrudur. Ve tabii ki, bedel ödetmeden bizi bu topraklarda rahat bırakmayacaklar. Bu coğrafya da sadece haklı olmak yetmez, bağımsız ve güçlü olmak da gerekir…
Tacettin KEPENEK