Tarih: 24.11.2021 06:00

"Fazla İkram Falakaya Benzer"

Facebook Twitter Linked-in

 

"Fazla İkram Falakaya Benzer" 

Hocam sizi tanıyabilir miyiz?

Öncelikle bana böyle bir fırsat verdiğiniz için size, gazeteniz yönetici ve çalışanlarına çok teşekkür ediyor, yayın hayatınızda da başarılar diliyorum. Ayrıca yıllar sonra bir öğrencimle söyleşi yapmak benim için son derece onur ve gurur vericidir.

1958 yılında Niğde´nin Nar Köyünde sekiz çocuklu bir ailenin 5. çocuğu olarak doğdum. İlkokula köyümde başladım. Ortaokulu ve Liseyi Niğde´de okudum. 1977 yılında Niğde Eğitim Enstitüsüne kayıt yaptırdım.2.sınıfa geçtiğimde girdiğim üniversite sınavını kazanarak Ege Ünv.İşletme Fakültesine kayıt yaptırdım.Zorluklarla geçen ünv.öğrenimini yarıda bırakarak yeniden başladığım Kırşehir Eğitim Enstitüsünü 1980 de bitirdim. 1981 yılında Ağrı merkez Taştekne Köyü İlkokulunda öğretmenlik görevime başladım.1982 yılında Adana Tufanbeyli İlçesi Kirazlıyurt Köyü öğretmenliğine atandım.1983 yılında evlendim. Rotasyonla 1986 yılında 5.hizmet bölgesi olan Sivas´a atandım. Sivas Şarkışla ilçesi Deliilyas Kasabasında 5 yıl öğretmenlik yaptım.

 Öğretmenlik mesleğini seçmenize ne etkili oldu?

            İlkokul öğretmenlerimden; beni İlkokula kayıt eden Nisari ÖZDOĞAN ile Fahri ÜNER ve Emin BAYSAL öğretmenlerim bana çok iyi örnek oldular ve beni çok severlerdi. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Her şeyin başı sevgidir. Bu öğretmenlerimi örnek aldığım için İlkokul ve Ortaokulda tek idealim öğretmen olmaktı. Lise yıllarımda bu ilgim değişti. Hakim olmak veya avukat olmak istiyordum. Ancak kader yine öğretmenliğe çekti.

İstemeyerek bu mesleği seçtiğiniz belli oluyor, sonra sevdiniz mi öğretmenliği? Meslek hayatınızda unutamadığınız anılar var mı?

     Sevmek benim için az geldi. Kendimi bu mesleğe adadım diyebilirim. Ağrı Taştekne Köyü İlkokulunda 1.sınıfları okutmaya başladım. Öğrencilerimden hiç biri Türkçe bilmiyordu. Bu öğrencilere ben nasıl Türkçe öğreteceğim diyordum. Ama kısa süre içinde öğrencilerim Türkçe´yi öğrenmeye başladı. Hayret etmiştim. O çocuklara yeni bir şey öğretmek çok mutluluk verdi bana. Güzel günlerim geçti  Taştekne´de. Sivas´lı Dilek öğretmen ve Tokat´lı Emine öğretmenle birlikte çalıştık.

         1982 Eylül ayında 1.Hizmet bölgesi(en iyi bölge)olan Adana´nın Tufanbeyli İlçesi Kirazlıyurt İlkokuluna atandım. Kayarcık Köyüne kadar arabayla gittim. Oradan sonra yürüyerek Kirazlıyurt Köyüne gittim. Elektrik yoktu. Köyden öteye araba yolu da yoktu. Çünkü daha ileride köy yoktu. Köylüler iki çeşmeden su ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Köy yüksek olduğu için çok kar yağardı. Lojmanın kapısını kar yüzünden açamadığımızı bilirim. Yollar kapanırdı.1985 yılında köye elektrik geldi. Köylüler ve köy imamı ile birlikte elektrik direklerini diktik. Dağlarda direk dikerken bir elimde de ?Kur´an öğreniyorum? kitabı vardı. Hep özlemiştim Kur´an öğrenmeyi, ilk derslerimi İsmail Hoca´dan mola aralarında aldım.

           Söyleyeni belli olmayan ?Gafil halk yarın diye bir laf eder, bilmez ki bugün dünkü günün yarınıdır. Bugün ne yapmış ki? Yarın ne yapacak??sözünü kendime ilke edindim. Bugünü çok iyi değerlendirmek gerektiğinin bilinci içinde çalıştım hep. Köy gençlerinden ve ücretli imam İsmail Hoca´dan oluşan voleybol takımı kurdum. Turnuvalara katıldık. Hemen her yıl piyes yaptım. 87 öğrencimi sınıf almadığı için 2-3.sınıfı öğleci,4-5.sınıfı sabahçı yaptım. 1.Sınıfları diğer arkadaş okutuyordu. Derler ya ?gece gündüz çalıştım? diye öyle geçti bu köyde öğretmenliğim. Bu okula da güzel yazılar yazdım, resimler yaptım. Bu şekilde çalıştığım ilk yılımda müfettiş bana ORTA rapor verdi. Zaten müfettiş olmama da bu rapor neden oldu. Takdir edilmemenin acısını ben de yaşadım.

            Peki Hocam buradan Sivas´a geçelim isterseniz? Sivas´a taininiz çıktığında neler hissettiniz?

     Rotasyonla 1986 yılında Sivas´a atandım. Sivas´ı Aşık Veysel´den ve Sivas Kongresinden tanıyordum. Çok soğuk bir il olduğunu duyardım. Eyvah dedim.1.Bölge hizmetimde çok zor bir yerde çalıştım, yine mi zor yerde çalışacağım diyordum. Bu korku ile Sivas´a geldim. Çok güzel göründü Sivas bana. Milli Eğitim Müdürünün makamına çıktım. Milli Eğitim Müdürü tayininiz yapıldı dedi. Telefonla bir yeri aradı ve bana; Şarkışla Deliilyas´a verilmişsiniz dedi. Deliilyas´ı duyunca nasıl bir yer olduğunu bile soramadım. Adından belli dedim.

 Nasıl başladı Sivas günleri? Seksenli yıllar ve idealist genç bir öğretmen?

          Sivas´ta bir gün kaldım ertesi gün rahmetli Sıtkı ağabeyin kullandığı mavi belediye otobüsü ile Deliilyas´a geldim. Otobüsten inince şaşırdım. İçime bir ferahlık geldi. Ortaokul ve İlkokul vardı. Evleri güzel yapılıydı. İlkokula gittim. Uzatmayalım ev aradım. Köy meydanındaki değirmenin üstü boş dediler. Şahin usta çalıştırıyordu değirmeni. Orayı tuttum.Adana´ya dönüp evi yükledik. Zor bir yolculuktan sonra sabaha karşı Deliilyas´a vardık. Eşim evi görünce ağlamaya başladı. O evde sallana sallana bir yıl oturduk. Daha sonra eski PTT´nin bulunduğu belediye lojmanında, sonra da Caminin yanındaki Kur´an Kursu lojmanında oturduk.

         Sivas´ın  efsanesindeki üç kaynaktan bence hala su  akıyor. Bana da kısmet oldu içmek diyelim. Sivas´ın ayakta duran 800-1000 yıllık tarihi eserleri, havasının soğuğu kadar sıcak insanları beni çok etkiledi. Eski terminale giden yolda kazınan kalın buzların kamyonlara yüklenip atıldığını görmek beni ilk yıllar çok ürküttü. Ama o buzları eritecek kadar sıcak kalpli insanlarını tanıdım Sivas´ın. Zaten ?çok soğuğun tersi çok sıcak? değil mi? Sonra çok düşündüm ama ?Sivas´lı nın biri diye başlayan? ne bir fıkra ne de olumsuz bir söz bulamadım.?YİĞİDO? ne güzel yakışmış Sivas´lı için.

         Evet, çok idealist biriydim. Çok seviyordum mesleğimi. Rahmetli babam bana vasiyet etmişti.?Oğlum gittiğin yerde bir iz bırakmayacaksan öğretmenlik yapma? demişti. Bu söz beni çok etkilerdi. Hep aklımdaydı. Vatan-Millet,Din-Devlet-Türkiye söylemlerini çok duyardım. Ama bu kavramlar için söylem yetmezdi. Yaşamak ve kendine düşen görevi layığı ile yapmak gerekirdi. Ben de bunu yapmaya çalıştım.

  Deliilyas´ta neler yaşadınız hocam? Aklınızda kalan ne gibi hatıralar var burayla ilgili.

           Deliilyas´ta çok güzel beş yılım geçti. Deliilyas adı beni korkutmuştu. Herhalde delinin birinden almıştır adını diye düşündüm. Ama ?Delil-İlyas?, ?Karacaşehir? ve ?Deliilyas Obası? nın   farklı öyküleri varmış meğer. Senin de dediğin gibi ?Oraya yolunuz düştüğünde, asla kendinizi yabancı hissetmezsiniz. Deliilyas´ın geçmişten gelen misafirperverliği, hemencecik sizi sarıp sarmalar adeta. Gelene ikram ve onun darlığını giderme, ata yadigârı bir öğüt gibi kuşaktan kuşağa sürüp gider? Hemen hoş geldin ziyaretleri başladı. Sıkıntılarımız soruldu. Kısa sürede alıştık oraya. Hele Celal Oğlan türküsünün doğduğu yer olduğunu öğrenmem ve Celal Oğlanın hikâyesi beni çok etkiledi. Hiç duymadığım;   

                             Al işliğin mor yeleği,

                             Kısa dilemiş dileği,

                             Akşamdan geri gidiyor,

                             Celal´in başlık ineği,? mısralarını burada öğrendim.

          En güzel çevre incelemesini Deliilyas´ta yaptım en başa da ?Döndü gelin?in temsili resmini yapmıştım.

         Sanırım Deliilyas´a geleli bir ay olmamıştı. Bir gün sabah erkenden kapımızda davul zurna sesi ile uyandık. Ne oluyor diye panikledik. Kapıya çıktım. Merdivenin başında davulcu zurnacı ve iki kişi daha vardı. Hala çalıyorlardı. Şaşırmıştım. Durdurdum onları, ne oluyor ne yapıyorsunuz dedim. Davulcunun yanında bulunan biri elindeki listeyi gösterdi. Benim adım yazılıydı. Nedir bu dedim. Hocam düğün kâhyası seçilmişsiniz. Burada adettir düğün kâhyasının kapısında davul çalınır. İyi de ben ne yapacağım kim yazmış beni dedim.(Bizim Niğde´de böyle bir adet yoktur) Bilmiyoruz dediler. Önce bahşiş sonrada düğün evinde görevini yapmazsan cezalandırılırsın dediler. Bahşişlerini verdim. Hemen giyinip düğün evini buldum. Ortaokul memuru Mahmut Bey yazdırmış. Neyse görevimizi ceza almadan yapmaya çalıştık. Bu bile beni çok sevindirdi. Kabul görmüştüm demek ki köyde.

         İşte kültür buydu. Yeni geleni aralarına almak. Deliilyas´ta ben mesleğimin en güzel yıllarını yaşadım.Orta okulda da Din Kültürü derslerine giriyordum.Üç yıl tiyatro yaptım.Eski belediye binasının koridorunda ve eski okulda güzel piyesler yaptım.O zamanlar okul müdürü Hacı ÖZDOĞAN ve Belediye Başkanı rahmetli komşum Adil DARICI´nın bana çok yardımları oldu. Bu çalışmalar için çocuklarını Cumartesi-Pazar dahi bana emanet eden Deliilyas´lılara tekrar çok teşekkür ediyorum.

         Öğrencilerim Hilal, Bekir, Aslı, Abidin? bana bir teklifte bulundular. Kumbara yapıp harçlıklarından artan parayı atmayı ve bu parayı yılsonunda bir fakire vermeyi teklif ettiler. Duygulandım. Kabul ettim. Yılsonunda teneke kumbara neredeyse dolmuştu. Paraları çıkardık. Eski belediye binasının karşısında yıkık dökük bir evde tek başına yaşayan ve koltuk değneklerine tutunarak yürüyen, görme özürlü biri vardı. İsmini hatırlayamıyorum. Ona verdiler. İşte isteğim buydu; böyle öğrencilere sahip olmak.

           Okulda iki tane 1.sınıf vardı. Birini ben diğerini bayan bir arkadaş okutuyordu. Sınıf dengesini sağlamak için Davut TEK adındaki öğrencimin diğer sınıfa verilmesi gerekti. Davut üç gün okula gelmedi.?Ben kız öğretmende okumam? diyordu. Ablası kucağında zorla getirirdi, yine okuldan kaçardı.Sonunda tekrar sınıfıma aldım.Zeki bir çocuktu.

           Elif diye bir öğrencim vardı. Nereden alıştı bilmiyorum. Sigara kullanırdı. Bıraktırmaya çok uğraştım. Ama başaramadım. Hala içiyor mu merak ediyorum.

          Babam 1990 yılında vefat etti. Babamın vefatından üç gün sonra Niğde´den Deliilyas´a döndüm. Bir hafta boyunca evim başsağlığı dileyenlerle doldu. Bir gün Şaban amca, köy müezzini Mehmet Hoca, Adde emmi ve ismini hatırlayamadığım üç dört köy büyüğü evime geldiler.Tekrar başsağlığı dilediler. Şaban amca ezile büzüle ?hocam senden izin istemeye geldik? şaşırmıştım. Ne izni Şaban amca dedim.?Biz bu hafta düğün yapacaktık. Eğer izin verirsen Bayrağı kaldıracağız, yoksa erteleyeceğiz?.O an boğazımın düğümlendiğini hissettim. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Şaban amca ve köyün hatırı sayılır insanları benden izin istiyordu.?Ne demek Şaban amca. Elbette Bayrağı kaldırabilirsiniz düğün ertelenir mi hiç? diyebildim. Allah razı olsun deyip müsaade istediler. Onlar gittikten sonra gözyaşlarımı tutamadım. Ben kim oluyordum ki, bu insanlar için yabancı biriydim. İzin almaya ne gerek vardı. Ama öyle değildi işte Deliilyas insanı. Ben bu insanlar için az bile çalışmışım.

           Mesleğimi çok seviyordum. Okul dağılınca öğrencilerime kurs veriyor, hafta sonları hem kurs hem tiyatro çalışmaları yapıyordum.

         Ortaokulda öğretmenler odasında oturuyorduk. Sigara kullananlar sigara içiyordu. Bu esnada içeri Okul Aile Birliği Başkanı Vahit ağabey girdi. Dedi ki ?hocalar şu sigarayı bırakmak isteyen varsa birlikte bahse girelim bende bırakacağım dedi.Önümde yeni söndürülmüş bir sigara izmaritinin bulunduğu kül tablası vardı.Ben varım dedim.İşte bu son olsun diyerek izmariti gösterdim.Herkes bana baktı.Vahit ağabey görmeden kaşlarımla arkadaşları uyardım.Tamam dedi Vahit ağabey neyine?bir takım elbisesine bahse girdik. Aradan üç ay geçti. Vahit Ağabey Sivas´a gitmiş.Yeraltı çarşısında Deliilyaslı ?saçlı? lakaplı bir kuyumcu vardı.Kendisi ile iyi tanışırdık.Zaman zaman yanına uğrardım.Vahit ağabey onun dükkanına gitmiş.Saçlı sigara ikram etmiş. O da bıraktım deyince, nasıl bıraktığını sormuş. Benimle iddiaya girdiğini söylemiş. Saçlı adı nedir o öğretmenin demiş. Vahit´te Niğde´li İskender öğretmen deyince Saçlı gülmeye başlamış. Demiş ki ben onu iyi tanırım ömründe bir tek sigara içmemiş o, sigara da hiç kullanmaz deyince Vahit Ağabey o sinirle ertesi gün beni buldu. Bana bağırdı çağırdı. Ne kaybettin dedim. Sayemde üç aydır sigara içmiyorsun deyince tamam hocam bundan sonrada senin için içmeyeceğim dedi. Başladı mı bilemiyorum.

         Sadece Deliilyas´a has olan ?Rahat bıraksalar dana bizim eve gelecek? atasözünü ilk kez orada duydum. Sık sık ta kullanırım. Köylülerin hacca gitmediği halde Kabe´ de görüldüğü söylenen ?Hacı emmi?(Hacı Mekke) zaman zaman okula gelirdi. Kendisine ikramda bulunurduk. Bir gün yine geldi. Çay verdim. İçti bir daha vereyim Hacı Emmi dedim. Hayır, içmem dedi. Çay taze vereyim bir daha iç, için ısınır dedim. Bana hiç unutmadığım şu sözü söyledi.?Oğlum fazla ikram falakaya benzer?. O gün bugün hiçbir hususta fazla ısrar etmiyorum.

          Deliilyas´ta nüfus sayımında görevliydim. Mezarlık tarafında bulunan uzak evlerin birinden çıkmıştım. Evden biraz uzaklaşmıştım ki iki kangal köpeği havlayarak bana doğru koşmaya başladı. Çok korktum yerde taş aramaya başladım ama bulamıyordum. Köy de biraz tuhaf biri olarak bilinene Hami gördü beni. Öyle bir koştu ki köpeklerden evvel yanıma geldi.Beni arkasına alıp köpeklere yerden kum çakıl atarak uzaklaştırdı. İnanamadım. Halbuki köylüler ondan uzak durmamı ne isterse yapmamı söylemişlerdi. Ona ne diyeceğimi bilemedim.Benimle birlikte köye kadar geldi.İşte Deliilyas´ın akli dengesinin bozuk olduğu söylenen insanı bile böyle.

          Ortaokulda Din Kültürü Dersi´ne giriyordum. Hemen her konu ile ilgili bir dini hikâye anlatır, öğrencilerimin dikkatini çekmeye çalışırdım. Yusuf TAVASLI´ nın kitabından okuduğum hikayeleri öğrencilerim can kulağı ile dinlerdi. Deliilyas´ta çalıştığım süre içinde bu derse sürekli ben girdim. Ortaokul öğrencilerimden seni, Sevda´yı, Yılmaz´ı, İbrahim´i, Hülya´yı, Hatice´yi hatırlayabiliyorum.

           Ortaokul 3.sınıfta Din Kültürü dersi sırasında Yılmaz YILDIZ bir tokat vurmuştum. Hiç unutmuyorum. En arka sırada oturuyordu. Ben ders anlatırken cebinden çıkardığı yuvarlak aynaya bakarak saçlarını tarıyordu. Bir iki defa göz göze geldik.?Yılmaz kaldır onları? dedim. Ama Yılmaz aldırmadı. Zaman zaman ona baktığım halde alaylı bir tavırla saçlarını taramaya devam etti. Yanına yaklaştım ?güzellik yarışmasına mı gideceksin Yılmaz? dedim. Alaylı bir şekilde ?evet hocam? dedi. Sınıfta bir tur attım yanına yaklaştım. Yılmaz´ın hiç beklemediği bir anda yüzüne tokadı yapıştırdım. Bunu hiç unutmuyorum. Ama Yılmaz bana asla karşı gelmedi. Bana bir saygısızlık yapmadı. Hakkını helal etsin.

           Mezarlık yanında yapılan yeni okula taşındığımızda sınıflar yetersiz kaldı. Kütüphaneyi kontrplakla bölüp sınıf yaptık. Bu bölmeli sınıfta 1.sınıfları okuttum. Beş yıl beraber çalıştığımız Deliilyas´lı arkadaşım Ethem öğretmenin kızı Feride´yi, Safiye´´yi, Suna´yı, Zeynep´i, Özer´i, Ömür´ü, müezzinin oğlu Muhammet´i, Davut´u, Ahmet´i, Tuğba´yı, Elif´i, Sami´yi, ?tuvalet?e ?tulavet? diyen ve bir türlü bu  kelimeyi düzelttiremediğim  Mesut ÇELİKKOL´u, Güner´i, Sedat´ı, Hanifi´yi, Eyüp´ü, Avni´yi, aksak pehlivan Sinan´ı hiç unutmadım. İsimlerini hatırlayamadığım için buraya yazamadığım öğrencilerimden özür diliyorum. Asla hiç birini unutmadım. Aradan 20 yıl geçti. Hoş  görmelerini rica ediyorum.

                  Deliilyas´ta unutamadığımız dostlarımız var. Emin ÇETİN´i, Aynur Ablayı, oğulları Ramazan ÇETİN´i, Nuh Ağabeyi, Ömer BALTA´yı, Selami´yi, İlkokul hizmetlileri Nizamettin ve Mevlüt´ü, Ortaokul hizmetlisi Mehmet Efendi´yi, şakacı Ali Efendi´yi, belediye başkanı olduğu halde usanmadan  arabasıyla hasta eşimle beni Altınyayla´ya götüren Mustafa ERDEMLİ´yi  unutmadım.

            Gebze Darıca´da Nene Hatun İlköğretim Okulu 4.sınıfa teftiş için girdiğimde, TEK soyadında bir kız öğrenciyi fark ettim. Doğrudan Deliilyas´lı mısın? dedim. Çocuk şaşırdı. Evet dedi. Darıca´ya yerleşen çok Deliilyas´lı varmış beni aradılar ama görüşmek kısmet olmadı.

             Alınacak çok ders olduğu için izin verirsen müfettiş olarak yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum

             Yine 1996 Sinop Ayancık İlçesi Babaköy İlköğretim Okuluna teftiş için 3 kişi gittik. Ayını hatırlamıyorum, ama yağmur yağmış ve her taraf çamur içindeydi. Babaköy´e yaklaşık 3 km uzaklıkta bulunan Babakaraçulha Köyünde bulunan okula arkadaşlardan kimse gitmek istemedi. Babaköy İlköğretim Okulu öğretmeni Önder Bey´in çizmelerini giydim. Köyden birisini bulduk. Öğretmenin tüfeğini de alarak çamurlu rampadan bata çıka  köye doğru yürümeye başladık. Nihayet sisler içinde ahşap evlerin bulunduğu köye ulaştık. Okulu hiç görmemiştim. 4 kazığın üstünde bulunan ve yerden 3 metre yükseklikteki ahşap bir binanın önünde Bayrak dalgalanıyordu. O tarafa yöneldik. Yukarı pencerenin perdesinden birisi bizi gördü. Koşarak merdivenlerden indi. Tanımıştım aday öğretmenimiz Sivaslı Ömer ÖZAY dı.

Mahcup bir şekilde hoş geldiniz hocam dedi. Ahşap merdivenlerden çıktık. Bana dedi ki ?Hocam çok özür dilerim araba buraya gelemiyor, iki aydır Ayancık´a inemiyorum. Tıraş olamadım? dedi. Baktım saçları iyice uzamıştı, kulaklarını ve ensesini kapatmıştı. Koluna girdim. Görmedim bile Ömer dedim. Gerçekten dikkat etmemiştim. Burada bulunman yeter, boş ver tıraş olmayı dedim. Kaldığı odaya girdim. Her tarafını naylonla kaplamıştı. Ahşap olduğu için tahta aralarından hala içeri ışık sızıyordu. Orta yerde odun sobası, tavan basık nerdeyse başım değecek. Üşümüyor musun? burada dedim. Hayır Hocam dedi. Hâlbuki üşümemek mümkün değildi. Sivas´ta üşümeyenlerin kaderi  başka yerlerde üşümek miydi?. Nasıl geçirmişti kışı burada. Sınıfına girdim. On üç öğrencisi vardı. Tertemiz çocuklar. Sınıfın da her yanı kalın naylonla çevrili. Ama tüm faaliyetlerini sergilemiş basık duvarlarda. Çocukları gayet güzel eğitmiş. Bahri adındaki 1.sınıf öğrencisi hazır ola geçip öyle bir şiir okudu ki yanaklarından öptüm. Gerekli rehberliği yaptıktan sonra ayrılma zamanı geldi. Sivas´lı Kardelen Ömer´i kucaklayıp ayrıldım. Umarım bu yazımı okur ve umarım hala öğretmendir.

                                                                         Söyleşi: OSMAN ÇELİK




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —