İSMET PAŞA'nın ÇELLOSU

İSMET PAŞA

Yakup KIVRAK Yazdı...

İSMET PAŞA’NIN ÇELLOSU

Malatya, İnönü Üniversitesi, 2004

Yönetimimdeki İnönü Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Öğrenci Oda Orkestrası, 2004 Aralık ayında birkaç ilimizi kapsayan bir konser turnesi gerçekleştirdi. 

Gerek konser repertuarındaki çeşitlilik, gerekse konserlerdeki sunum biçimi ile müzik öğretmenliği okulu olmanın gereklilikleri doğrultusunda konserlerini veren kırk altı kişilik topluluk Alanya, Malatya, ve Çorum’da ve ardından son olarak Ankara Gazi Konser Salonunda sergiledi bu programını.

Özellikle Malatya, Çorum ve Alanya konserlerimiz çok büyük ilgi gördü, yerel basınlarda sayfalarca yer aldı.

Yaylı çalgılar, iki flüt, vurmalılardan oluşan orkestramızda davul zurna ve iki bağlama da yer aldı. Bolca türkü düzenlemesinin yanı sıra sevilen birkaç klasik batı müziği eseri de vardı repertuarımızda. 

Gabriel Faure’un ünlü Elegie’sinin solosunu o zamanlarda Bilkent Müzik Hazırlık Lisesi öğrencisi olan, günümüzde ise uluslararası bir çellistimiz olan sevgili Elif Dimli seslendirdi.

Konserlerimizde Elegie’nin bildiğimiz ağıt olduğunu, bestecisinin çok sevdiği bir arkadaşının ölümü ardından bestelediğini anlatınca en çok ilgi gören eser o oldu.

Bu orkestramızla gerçekleştirdiğimiz konserlerin başlangıcında iki orkestra elemanınca sevimli bir diyalog biçiminde yapılan ve ülkemiz müzik eğitimi sorunlarına da kısaca değinen aşağıdaki sunuş konuşması da ayrıca ilgi gördü. 

Makbule  “Değerli konuklarımız, iyi akşamlar, konserimize hoş geldiniz.”

İrem “İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği Oda Orkestrası olarak Anadolu turnesinden geliyoruz.”

“Geçen ay Alanya’da konser verdik, geçen hafta Bingöl’de çalacaktık, Bingöl Belediyesi ve Valiliği elele tüm organizasyonu tamamladılar ancak son anda kar yolları kesti, gidemedik.”

“Yollar açıldığında gideceğiz. Tunceli'ye, Diyarbakır'a ve Van’a da sözümüz var.” 

“Dün Çorum’da konser verdik, bugün başkentimizde, buradayız. Önümüzdeki hafta ise Malatya’da tekrarlayacağız bu programımızı.”

“Gittiğimiz yerlerde müzik eğitimimizin ve toplumumuz müzik yaşamının pek de iyi durumda olmadığını gördük.”

“Öğretmensiz, araçsız, gereçsiz, amaçsız, hedefsiz güzel sanatlar liselerimizi gördük gittiğimiz yerlerde.”

“Öğretmensiz, araçsız, gereçsiz müzik öğretmenliği bölümleri de gördük, şaşırdık.”

“Bindiğimiz otobüslerde, durduğumuz mola yerlerinde, çarşıda, pazarda, her yerde kulaklarımıza zorla dayatılan çok kalitesiz, düzeysiz müzikleri bangır bangır dinlemek zorunda bırakıldık”.

“Anadolu’nun nitelikli ve iyi müziklere karşı ne kadar önyargılı olduğunu gördük.

“Öğretmenimiz, genel olarak toplumumuzun müzik eğitimi açısından büyük ihmale uğratıldığını söylemişti. Genel müzik yaşantımızın iyi durumda olmayışının nedeni de buymuş.”

“Evet, müzik öğretmeni yetiştirme programlarında uzun yıllar geleneksel çalgılarımıza hiç yer verilmemiş. Bunlarla ilgilenen, çalan, elinde taşıyanlar çok ayıplanırmış, hatta hocalarından azar işitirlermiş. Bu şekilde yetişen müzik öğretmenlerinin çoğu halk müziğimizden, çalgılarımızdan kopuk olarak mesleklerini sürdürmüşler yıllarca.”

“Öğretmenimiz bu konuyla ilgili olarak büyük besteci, eğitimci ve yazarımız Muammer Sun’un söylediklerini okumuştu bize; şöyle demiş Muammer Sun: “Nerede görülmüştür, bir ulus kendi müziğini yok sayarak eğitim yapsın? Bu mümkün değil. Bunun sonucunda ne olur? Müzik öğretmeniyle halk arasında kopukluk olur, iletişim kurulamaz.”

“Makbule, artık konserimize başlasak diyorum. Hadi sunuş yap artık.”

“Ama İrem, Muammer Sun’un söyledikleri önemli değil mi sence? Anadolu’da gördüğümüz müzik yaşantısının bu kadar…”

“Evet, evet önemli tabii ki, bak herkes konserimizi bekliyor.”

“Bi dakka, sözümü kesme lütfen. Değerli müzik eğitimcimiz Erdoğan Okyay’ın bir yazısında ilgili herkese ve toplumumuza yönelttiği bir soru vardı: “Türkiye’de müzik kültürü değişimi, başka bir deyişle Atatürk müzik devrimi, hedefine ulaştı mı? Ulaşmadıysa, ulaşamadıysa niçin?”

“Tamam, tamam, Atatürk müzik devriminin hedefine tam olarak ulaşamadığını gördük işte gittiğimiz yerlerde.”

“Bir şey daha var. Çok sayıda konservatuvar mezunu genç ve yetenekli sanatçımız işsiz gezerken yıllardır orkestralarımıza yeni üye alımı için sınav açmayan, yıllar sonra açılıp yapılan sınavı iptal eden yöneticilerimiz öğrenciyken iyi bir müzik eğitimi alsalardı...”

“Şşşt, gerçekten fazla konuşuyorsun. Bak konserden sonra otobüse binip Malatya’ya döneceğiz, gece boyu yol… İnşallah Gürün - Darende arası yol açıktır. Biliyorsun yarın solfej dersi var. Ödevi de çalışamadık konserler yüzünden. Yarın bir de Ali Sevgi hocadan fırça yiyeceğiz.”

“Solfej ödevi neydi ki?”

“Lavinyak 2 A’dan 38 numara. Sen de çalışmadın değil mi?”

“Nerdeee? Yok Çorum, yok Ankara, yok Bingöl, yok prova, yok konser… Adam zaman bırakmıyor ki çalışalım. Zaten ben durumunu pek iyi görmüyorum son zamanlarda, ne dersin?”

“Doğru söylüyorsun. Bence de kafayı yedi bizim hoca. Fabrikasyon çalgılardan oluşan orkestramızı şehir şehir gezdirdiğine bakarsan, durumu pek normal sayılmaz. Hadi şu anonsu yapta bir an önce konserimizi verip gidelim. Gece otobüste çalışırız solfej ödevimizi.”

“Tamam tamam... Sayın konuklarımız, bugünkü konserimizi, üniversitemize adını veren, Atatürk’ün silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı kahramanı, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü anısına sunacağız.”

“Bizi her zaman destekleyen Üniversitemizin Rektörü Sayın Fatih Hilmioğlu ve bugünkü konserimize katkılarda bulunan herkese içten teşekkürlerimizi sunarız.”

“Malatya’dan kucak dolusu sevgiler sunuyor ve konserimizi yönetmek üzere öğretmenimizi davet ediyoruz.” 

Bağlamaya, zurnaya ve programda türkü düzenlemelerine de yer verdiğimiz Anadolu Konserlerimiz’deki amacımız, - nereye gidersek gidelim, köylüsü, kasabalısı, kentlisi, hangi dinleyici kesimi olursa olsun - konserimizi soluksuz dinletip sonunda bolca ve içten alkışlatmayı başarmak ve bunu yaparken de bir şeyler anlatabilmek. 

Müzik öğretmenliği okulu ya da müzik öğretmeni olmanın gereğidir bu. Müziğin iyi ve nitelikli olanını sevmek, sevmek için çaba harcamak kişiseldir. Sevdirmeye uğraşmak, yaygınlaşması için çabalamak ise bir misyondur. Bu misyonu üstlenmesi gerekenler ise profesyonel sanatçılarımız ve orkestralarımızdan önce müzik eğitimcileridir.

***

Daha sonra bu orkestramızla Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Devlet Konser Salonunda gerçekleştirdiğimiz İsmet İnönü’yü anma konserimizde bu eserin solosunu orkestram eşliğinde ben çaldım.

Konser için Malatya’dan Ankara’ya gelmeden birkaç gün önce rektörümüze İsmet Paşa’nın çello merakını ve çellosunun halen Pembe Köşk’te sergilenmekte olduğunu anlattım ve anma konserimizde bu çello ile bir eser çalmak istediğimi söyledim. 

Fikir, rektörümüzün çok hoşuna gitti, derhal Pembe Köşk’ü aradık.

Telefonda İsmet Paşa’nın kızı Özden Toker hanımefendi ile rektörümüz aydınlık insan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu bizzat konuştu.

“Hanımefendi, 25 Aralık günü Devlet Konser Salonunda İsmet Paşa’yı anma konseri yapacağız. Bu konserde izniniz olursa bizim Yakup hoca, Paşa’nın çellosu ile bir eser çalmak ister, onun anısına.” 

Özden Toker hanımefendi büyük bir memnuniyetle önerimizi kabul edince içimi büyük bir heyecan ve sevinç kapladı.

Nasıl kaplamasın ki, kırk yaşından sonra çello çalmaya heveslenip bir çello satın alıp, bir hoca bulup çello dersleri alan o büyük asker, o büyük devlet adamımızın o çellosu ile orkestram eşliğinde Gabriel Faure’un Elegie’sini çalacağım, onun anısına.

Konserden bir gün önce Pembe Köşk’e gidip Özden Toker hanımefendiden (sonradan çok güzel dostluğumuz olacaktır) çelloyu teslim aldım.

“Aman Yakup hoca, sağlam geri isteriz, o bizim kıymetlimizdir.”

“Hiç kaygılanmayın efendim, gözüm gibi bakarım.”

“Peki, adına ne diyordunuz, tellere sürtüp çalınıyor, şu sopası yok.”

“Arşe efendim, yay. Önemli değil, benim arşemle çalarım.”

Eski bir el yapımı, tam boydan biraz küçük, harika bir sesi olan çelloyu kucaklayıp evin yolunu tuttum.

Maltepe’deki rahmetli Kadir Turgut ağabeyimin Evrensel Müzik evinden çok kaliteli, çok pahalı bir takım tel satın alıp eskimiş, erimiş tellerini değiştirdim.

“Yakup Âbi, bunlar çok pahalı, bak şunlar daha ucuz. Bunu alsana.”

“Yok Oya’cım, bugün bana bu teller lâzım. İsmet Paşa’nın Çellosu’na takacağım ve bu akşam Cumhurbaşkanlığı Senfonı Orkestrası Devlet Konser Salonunda çalacağım. Sen bana bunu veresiye yaz.”

Oya, rahmetli Kadir Turgut ağabeyimin kızıdır.

“Peki Yakup Âbi.”

Bugün Pembe Köşk’te sergilenmekte olan bu çellonun akort burguları bilindik ahşap burgu değil. Gitar, kontrbas, mandolin burgusu gibi mekanik, başka hiçbir çelloda görmedim, akortta büyük rahatlık sağlıyor.

Ertesi günü tıklım tıklım dolu CSO Devlet Konser Salonunda coşku, duygu ve hüzün karışık nefis bir konser gerçekleştirdik Malatya İnönü Üniversitesi Oda Orkestrası ile. 

İsmet Paşa’nın çellosu ile, onun anısına, salonun en önündeki vaktiyle Mevhibe hanımefendi ile hiçbir konserde boş bırakmadığı iki koltuğa bakarak çalmak, tarifi olanaksız bir duyguydu.

*** 

1974 Ankara

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının haftalık olağan konserlerini hiç kaçırmazlardı. Salonun ön orta birinci ve ikinci koltukları Mevhibe – İsmet İnönü çiftine aitti. Eğer herhangi bir nedenle gelememişlerse bu koltuklar boş bırakılır ve hiç kimse oturtulmazdı bu iki koltuğa.

Liseliydik, konser aralarında yanlarına gidip ellerini öpmek, onlarla kısacık sohbet etmek en büyük keyiflerimizdendi.

“Sen ne çalıyorsun evlâdım?”

“Çello öğreniyorum efendim. Öğretmenim Doğan Cangal.”

“Oooo çok severim çelloyu. Doğan bey de çok iyi bir çellist, tanırım kendisini. Bu salonda çok konserini dinledim. Mevhibe bak, çello talebesiymiş. Adın ne senin?”

“Yakup efendim.”

“Çok çalış enstrümanına, ben de heves ettim ama belli bir yaştan sonra olmuyor. Sen çok çalış, iyi bir çellist ol.”

“Peki efendim.”

“Mevhibe, ben heves ettim öğrenemedim. Bizim Erdal’ın boyu, parmakları uzun. Acaba benim çello ile çello derslerine başlatsak mı?” 

“Aman saçmalama İsmet. Erdal bilim adamı oldu, çelloyla uğraşacak vakti mi var allaaşkına.”

 “Hah hah hah hah. Tamam öyle olsun.”

Kahkahasını hiç unutmam, hâlen kulağımdadır.

İsmet Paşa bana dönüp ellerimi tutuyor.

“Yâkup, enstrümanına çok çalış.”

“Peki efendim.”

“Memleketin umudu sizlersiniz. Çok çalışın.”

On beş yaş heyecanı ile hazırola geçtiğimi anımsıyorum.

“Peki efendim.”

Bundan kısa bir süre sonra aktif siyasetten ayrılıp Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığını Bülent Ecevit’e devretmişti. 

***

Daha sonraları o çello ile konser veren başka çellistlerimiz olmuş, ne güzel. 

Telleri, o konserimizde taktığım kaliteli, çok pahalı telleri Pembe Köşk’te, hâlen o çellonun üzerindedir. 

İsmet Paşa’nın çellosu ile, onun anısına, salonun en önündeki vaktiyle Mevhibe hanımefendi ile hiçbir konserde boş bırakmadığı iki koltuğa bakarak çalmak, tarifi olanaksız bir duyguydu. 

 



Anahtar Kelimeler: İSMET ' ÇELLOSU