Tarih: 25.08.2024 09:23

İSMET PAŞA'nın ÇELLOSU!

Facebook Twitter Linked-in

İSMET PAŞANIN ÇELLOSU

1974, Ankara

 

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının haftalık olağan konserlerini hiç kaçırmazlardı. Salonun ön orta birinci ve ikinci koltukları Mevhibe – İsmet İnönü çiftine aitti.

Eğer herhangi bir nedenle gelememişlerse bu koltuklar boş bırakılır ve hiç kimse oturtulmazdı bu iki koltuğa.

Liseliydik, konser aralarında yanlarına gidip ellerini öpmek, onlarla kısacık sohbet etmek en büyük keyiflerimizdendi.

“Sen ne çalıyorsun evlâdım?”

“Çello öğreniyorum efendim. Öğretmenim Doğan Cangal.”

“Oooo çok severim çelloyu. Doğan bey de çok iyi bir çellist, tanırım kendisini. Bu salonda çok konserini dinledim. Mevhibe bak, çello talebesiymiş. Adın ne senin?”

“Yakup efendim.”

“Çok çalış enstrümanına, ben de heves ettim ama belli bir yaştan sonra olmuyor. Sen çok çalış, iyi bir çellist ol.”

“Peki efendim.”

“Mevhibe, ben heves ettim öğrenemedim. Bizim Erdal’ın boyu, parmakları uzun. Acaba benim çello ile çello derslerine başlatsak mı?”

“Aman saçmalama İsmet. Erdal bilim adamı oldu, çelloyla uğraşacak vakti mi var allaaşkına.”

“Hah hah hah hah. Tamam öyle olsun.”

Kahkahasını hiç unutmam, hâlen kulağımdadır.

İsmet Paşa bana dönüp ellerimi tutuyor.

“Yâkup, enstrümanına çok çalış.”

“Peki efendim.”

“Memleketin umudu sizlersiniz. Çok çalışın.”

On beş yaş heyecanı ile hazırola geçtiğimi anımsıyorum.

“Peki efendim.”

Bundan kısa bir süre sonra aktif siyasetten ayrılıp Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığını Bülent Ecevit’e devretmişti.

***

“2004, Ankara”

Konserden bir gün önce Pembe Köşk’e gidip İsmet Paşanın kızı Özden Toker hanımefendiden (sonradan çok güzel dostluğumuz olacaktır) çelloyu teslim aldım.

“Aman Yakup hoca, paşanın çellosunu sağlam geri isteriz, o bizim kıymetlimizdir.”

“Hiç kaygılanmayın efendim, gözüm gibi bakarım.”

“Peki, adına ne diyordunuz, tellere sürtüp çalınıyor, şu sopası yok.”

“Arşe efendim, yay. Önemli değil, benim arşemle çalarım.”

Eski bir el yapımı, tam boydan biraz küçük, harika bir sesi olan çelloyu kucaklayıp evin yolunu tuttum.

Ertesi gün, konser günü Maltepe’deki rahmetli Kadir Turgut ağabeyimin Evrensel Müzik evinden çok kaliteli, çok pahalı bir takım tel satın alıp eskimiş, erimiş tellerini değiştirdim.

“Yakup Âbi, bunlar çok pahalı, bak şunlar daha ucuz. Bunu alsana.”

“Yok Oya’cım, bugün bana bu teller lâzım. İsmet Paşa’nın çellosuna takacağım ve bu akşam Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Devlet Konser Salonunda çalacağım. Sen bana bunu veresiye yaz.”

“Peki Yakup Âbi.”

***

Bugün Pembe Köşk’te sergilenmekte olan bu çellonun akort burguları bilindik ahşap burgu değil. Gitar, kontrbas, mandolin burgusu gibi mekanik.

Başka hiçbir çelloda görmedim, akortta büyük rahatlık sağlıyor.

Daha sonraları, benden sonra o çello ile konser veren başka çellistlerimiz olmuş, ne güzel.

Telleri, o konserimizde taktığım kaliteli, çok pahalı telleri Pembe Köşk’te, hâlen o çellonun üzerindedir.

İsmet Paşa’nın o çellosu ile onun anısına, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Devlet Konser Salonunun en önündeki, vaktiyle Mevhibe hanımefendi ile hiçbir konserde boş bırakmadığı iki koltuğa bakarak çalmak, târifi olanaksız bir duyguydu.

O gece Gabriel Faure’ın Elegie adlı eserini çaldım.

(Elegie: “Ağıt” )

***

Fotoğraf: İsmet Paşanın sağındaki Suna Kan, solundaki ise İdil Biret.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —