Kadir Gecesi
Kadir Gecesi üstünlüğü kendinden olmayan ama insanlığın hayatına kattığı anlam açısından değerli olan bir gecedir. Bu gecede insanlığı kurtuluşa götüren, insanın doğruyu yanlıştan ayırmasını sağlayan hidayet ve şifa rehberi Kur’an inmeye başlamıştır. (Bakara/2: 185) Ramazan ayının merkezinde Kur’an bulunmaktadır. Bu bağlamda Müslüman için Kur’an ayı Ramazan, Kur’an’ı okumak anlamak ve yaşamak için seferber olması gereken önemli bir fırsattır.
Kadir Gecesi Türkiye’de genellikle Ramazan’ın 27. gecesine sabitlenmiş bir özel zaman dilimidir. Ancak gecenin Ramazan’ın 27. günü olması sadece bir ihtimaldir, kesinliği yoktur. İlgili rivayetlerden hareketle, Ramazan’ın son on gününde olması kuvvetle muhtemeldir. Kadir Gecesinin belirsiz bir zaman diliminde olması Ramazan’ın son on günü dışındaki herhangi bir günde olma anlamına da gelir.
Ramazan ayındaki Kadir Gecesine, “Kader Gecesi” de diyebiliriz. Zira “kadr” veya “kader” kelimeleri, “ölçü koyma” ve “ölçü” anlamlarına gelir. "Biz, her şeyi bir kadere/ölçüye göre yaratmışızdır" ayeti bu anlamı destekler (54/Kamer: 49). Kadir Gecesi Müslümanlık açısından kutlanmaya değer “kutlu” bir gecedir. Çünkü Kur’ân’ın inmeye başladığı bin aydan hayırlı, esenlik dolu bir gecedir. (97/Kadr: 1-5) Ancak geceyi kutlu kılan Kur’an’ın bu gecede inmeye başlamış olmasıdır. “Kur'ân-ı Kerîm'i kalbinde taşıyan bir değerlendiriş gecesi, bir karar gecesi ve bir hüküm gecesidir.” Kur’an’da açıkça ifade edilen bu hususlar elbette doğrudur. Fakat Kadir Gecesi bizatihi mi bin aydan daha hayırlıdır/değerlidir; yoksa Kur’an’ın o gece indirilmeye başlanmış olmasından dolayı mı değerlidir? Doğru ifade ile şerefli ve değerli olan, geceye bir anlam katan, geceye kimlik kazandıran vahiydir. Kur’an Kadir Gecesinde inmeye başladığı için, gece şereflidir/mübarektir. Gecenin bin aydan hayırlı olması Kur'an'ı bize taşıyan gece olmasından dolayıdır. Yani geceye değil, vahyin o gecede indirilmesine odaklanılmalıdır. Vurgu Kur’an’a yapılmalıdır. Aksi takdirde Kadir Gecesi de gecelerden bir gecedir.
Kadir Gecesi bereketli bir gecedir. Bu gecenin bereketi Kur’an’dır. Bin aydan hayırlı olmasının anlamı ise içinde vahiy bulunmayan binlerce aydan, gündüz ve gecelerden daha hayırlı olması demektir. Yoksa bu gece yapılan bir amel bin amel, bir sevap bin sevap demek değildir. Merhum Ercüment Özkan’ın ifadesiyle, bu gecede Allah’a kulluk etmekle, bir başka gecede kulluk etmek arasında sevap bakımından hiçbir fark yoktur. Bu bağlamda Kadir Gecesini klasik anlayışla sadece mübarek gün olarak okumak ve o geceyi sadece sevap kazanmak için sabaha kadar ihya etmek amaç olmamalıdır.
Hz. Aişe Annemiz Peygamberimize sorar: Ya Rasulüllah bir gecenin Kadir Gecesi olduğunu bilsem ne yapmam gerekir? Peygamberimiz: “Ya Rabbi sen affedicisin affetmeyi seversin beni de affet diye dua et” şeklinde cevap verir. Görüleceği gibi peygamberimizin cevabı her zaman ve her gece yapılabilecek türden bir duadır. Şu halde Kadir Gecesine özel bir durum ve ibadet şekli yoktur. Eğer Peygamberimiz Kadir Gecesinde sair günlerden farklı bir ibadet yapsaydı
veya bu geceye münhasıran yoğunlaştırılmış bir ibadet söz konusu olsaydı, bunu mutlaka Aişe Annemiz veya diğer hanımları fark eder ve bize naklederlerdi. Zira Peygamberin Kur’an'ın inmeye başladığı Ramazan Ayındaki o geceyi unutması mümkün değildir! Buna rağmen Peygamberin takvası yetersiz görülerek Kadir Gecesinin ihyası bağlamında bir dizine nafile namaz ve tesbihat uydurma yoluna gidilmiştir. Ancak ortalama bir Müslüman bilir ki; Müslümanlıkta ibadetler teabbüdîdir. Kul ibadet ihdas edemez. İbadet ve ibadetlere zaman mekân keyfiyet ve sayı belirleme de sadece Din’in sahibi Allah’a aittir. Bu alan akıl yürütmeye/içtihada ve kıyasa da kapalıdır. İbadetlerde eksiltme ve arttırma da yapılamaz. Rasulullah’ın örnekliğini yapmadığı ibadet de ibadet olamaz. Dine ilave, dinden eksiltme ile aynı anlama gelir, bid’at olur.
“Kutsal gün kültü”nün bizim kültür ve geleneğimize yansıması mübarek aylar, kandil günleri veya geceleri şeklinde tezahür etmiştir. Bu günlerden bir de Kadir Gecesidir. Bilindiği gibi kültür ve geleneğimizde kutsanmış Kandil Günlerini ve Kadir Gecesini yoğunlaştırılmış ve hızlandırılmış ibadet ile ihya etme âdeti vardır. Ancak Kadir Gecesi hariç diğer kandil günlerinin ve bu günlerde ihya edilen ibadetlerin Kur’anî bir referansı yoktur. Bu günlere ilişkin referanslar hadislere dayandırılır. Sahih kabul edilen pek çok rivayette Hz. Peygamber’in Kadir Gecesinin faziletinden bahsettiği görülse de bu fırsatı ganimete çevirme anlayışının getirdiği “bedavacılık” şeklinde anlaşılmamalıdır, yıl boyu pervasızca işlenen günahlardan temizlenme, arınma vesilesi olarak görülmemelidir.
Anadolu İslam kültüründe “Kadir Gecesi” işlenen günahlardan “arınma günü” olarak kabul edilmiş, bu gece için bir takım vird ve ibadetler adet haline gelmiştir. Yıl boyu her türlü rezaleti işleyip yalnızca Kandil Gecelerinde namaz kıl, tesbih çek, bütün günahlarından kurtul ve pür-i pak ol. Böyle bir mantık kabul edilemez. Böyle bir Müslümanlık ta yoktur. Böyle bir düşüncenin kulluk şuurundan ne kadar uzak olduğu apaçık ortadadır.
Kandiller son kertede bizim toplumumuzda İslami bir hayat tasavvuru olarak ihdas edilmiş günlerdir. İnsanların İslam’a yönelişine vesile olmaktan çok, sevap toplama seansları haline dönüştürülmüştür. Gördükleri bu işlevden ötürü kandillere; Adem Çaylak Hoca’dan ödünç alarak söylemek gerekirse “arınma günleri” dense yanlış olmaz. Yine Hocaya göre Müslümanlık, aşırı bir “ritüel dini” haline dönüştürülerek bağlam ve özgünlüğünden kopartılıp yerine bir “kandil dini” tesis edilmiştir.
İslam’ın, başta Kadir Gecesi olmak üzere kandillerde kılınan namazlara indirgenmesi kabul edilebilir bir anlayış değildir. Günü birlik Müslümanlık olmaz. Koca bir ömrün günahından belli günlerde yapılan yoğunlaştırılmış ibadetlerle aranılacağını sanmak düpedüz “bedavacılık”tır, kendini ve Tanrıyı kandırmak için kurgulanmış bir sapmadır.
Kadir Gecesi kutlamanın anlamı; sair zamanlarda Allah'a güvenmeyen ve Ahirete inanmıyormuş gibi yaşayan muhafazakâr insanımızın, belki de ahiret vardır kaygısıyla, 100 rekâtlık bir namaz kombinasyonu ve başı sonu belli olmayan vird ve tesbihatla, bir gecelik zahmete katlanıp, yükte hafif pahada ağır malı götürme uyanıklığıdır.
İslam öğretisinde tüm günler, geceler, dakikalar Allah’ın zamana tanıklık ettiği anlardır. Bu açıdan tevbe ve kulluk olayının belli gecelere, belirli günlere ezberlenmiş ritüellere hapsedilmesi ticaret dindarlığının bir ürünüdür. Oysaki İslam gece gündüz durmaksızın düşünce ve eylem (ictihad/cihad) üretmenin ve yeryüzünde bir özne olmanın adıdır. İslam’ı gerçekten yeryüzünde gündem yapmak istiyorsak onu “kandil dini” olmaktan çıkartıp insanlığı sömüren, tabiatı tahrip eden zorbalara karşı duran işlevine yeniden döndürmeli ve onu emek, adalet, ahlâk savunusu haline getirmeliyiz.
Şu halde yılın 365 günü sabahtan akşama yalvarsak Kadir Gecelerini de ihya etsek Allah, kulunun eyleme geçmeyen ve sorumluluğunu yerine getirmeden yapılan sözlü dualara cevap vermez, vermiyor da zaten; zira “sünnetullah”a aykırıdır bu dualar. Miskin miskin oturduğumuz yerden her şeyi Allah’a ısmarlıyoruz, yapmamız gerekenleri Ondan bekliyoruz, dille dua etme dışında harekete geçmiyoruz.
Allah’ın affını, bağışlamasını ve rızasını istemek için Ramazan’ın 27. gecesini beklememeliyiz. Ramazan’ın hatta bütün zamanların herhangi bir gecesi Kadir Gecesi olabilir diyerek, aramaktan ve onun bilincini kuşanmaktan geri durmamalıyız. Gece vesileyle; Kur’an hayatımızın neresinde, pratiğimiz ilahi ölçülere uygun mu? Neden bu hale geldik, hayatımızın akışını nasıl değiştirebiliriz, bu gece hayatımıza neler katmalı gibi sorular sormalıyız ve cesur cevaplar vermeliyiz. Bu gecemiz muhasebe gecesi olmalıdır, kendimizi, hayatımızı, fikirlerimizi, eylemlerimizi, amaçlarımızı, dostlarımızı, çevremizi sorguladığımız gece olmalıdır.