Hayat aldığımız nefeslerin toplamı değil, biriktirdiğimiz nefes kesecek anıların toplamıdır.
Mutluluğun tonları vardır?
Beyazın, mavinin, yeşilin tonları gibi. Huzur, saadet, sürur, sevinç, dinginlik, memnuniyet mutluluk dünyamızın zaman zaman değişen renkleridir. Her biri mutluluk kabımıza su taşır.
Saadet birden fazla kişinin iyi uyuşan enerjilerinden doğar. Aile, dost, ahbaptan birileri ve biz. Kaynağı dışarıdadır. Ağız tadı, güven ve sevgi. Hissettirdiği işte budur.
Sürur; rahatlık, konfor, ayrıcalıklı hissetmek ve coşku yaratır.
Sevinç ve huzur mutluluğun en iç açıcı renklerindendir. Mütevazı ve zengindirler. Kaynağı içimizdedir. Kimseye ihtiyaç yoktur. İki malzemesi vardır. Bakış açısı ve farkındalık.
İki kişi aynı kaldırımda ve yağan kar´ ın altında yürür. Birisi tefekkür eder, tek bir tanesi diğerine benzemeyen yumuşak beyaz tanelerin, yaratıcının ta avuçlarımıza değen izleri olduğunu düşünür. Ayaklarının altında hışırdayan kar´ ın toprağa, suya kattığı değeri, bereketi hisseder. Sessizce teşekkür eder, derinden huzur biriktirir.
Diğeri yalnızca soğuk hava, ıslak ve kaygan bir zemin görür. Yağan kar, görüşünü kalın giyinmek, yürüyüşünü zahmetli kılar. Üşümek ve kapalı hava, kapalı ruhunu daha da karartır. Huzurun uzağında, sevinç duygusunun çok uzağındadır. İşte bakış açısı budur. Aynı kaldırımlar üzerinde iki başka dünya.
İki kişi kahve içer. Birisi günlük rutinini yerine getirir ve geçer. Diğeri kahvenin kokusunu içine çeker. Tadını hisseder. Hayatın gailesine verilmiş keyifli küçük bir mola olarak düşünür. Güzelce pişirene içinden minnet duyar. Her yudumunun farkındadır. İşte farkında olmak, farkındalık budur.
İyi bakış ve farkındalığın lütfu, yalnızca yaşadığımız ana kattığı huzurla sınırlı değildir. Artık kişi ne zaman yağan bir kar görse, ya da hoş bir kahve kokusu duysa zihninde mutluluk çağrışımları tekrarlanır. Artık kar ve kahve mutluluk sembolleri olmuştur. Böyle sembolleri olabildiğince çoğaltmalıyız.
Mutluluk Polyanacılık değildir bana göre?
Hayat bir yolculuktur. Durakları olan ve o duraklarda keder, sevinç, imtihanlar barındıran bir yolculuk. Her insanoğlu bu yolculuğa tek başına çıkar. Hiç birimiz bir başkası adına, en sevdiğimiz evladımız adına bile yolculuk edemeyiz. Kimse için yürüyemeyiz ama onların yanında yürüyebiliriz. Onları ve kendimizi karşılaşacağımız duraklara karşı donanımlı ve güçlü hale getirebiliriz. Mesela şöyle diyebiliriz bir hüzünle karşılaşıldığında. Yusuf Suresi 86. ?Allah´ım tüm hüzün ve şikâyetimi sana havale ediyorum?
Mesela onlara ve kendimize karşılaştığımız kederlerle, sevinçlerle ilgili duygularımızın, tepkilerimizin ölçülü ve yerinde olmasını öğretebiliriz. Hüzün veren bir imtihanla karşılaşınca onu vaktinde bırakmayı öğretebiliriz. Eskilerden söz açabiliriz? Eskiler ?Def´ülAhzen? derlermiş. Hüzünleri terk etmek. Hayatın bizden götürdüklerini göğüsleyebilmek için bize getirdiklerini sımsıkı kucaklamayı öğretebiliriz mesela. Sevinçlerde de, kederlerde de ?Bu da geçer Ya Hu? demeyi hatırlatabiliriz.
Mutluluğun beslendiği güç kaynakları olduğunu unutmamalı insan. Danışan bir ailemin 12 yaşındaki oğlu ile öfke kontrolü çalışması yaparken, ona güven ve rahatlama duygusu sağlamak için kendimi anlatmaya, bir aile danışmanı olarak ona ve ailesine nasıl yardım edebileceğimi, terapinin ne işe yaradığını anlatmak için kelimelerimi dikkatlice seçmeye çalışırken ayağa kalktı ve bana şöyle dedi. ?Bence sen benim yol arkadaşımsın?. Doğrusu bu kadar doğru ve iyi anlaşılmış olmayı beklemiyordum. Mutluluk kabımın tıka basa dolduğunu söyleyebilirim.
Şimdi hala kendimi gergin ve hüzünlü hissettiğimde, küçük delikanlının harika ifadesini düşünürken buluyorum. Galiba küçük adam büyük bir güç kaynağı oluşturmuş içimde?
?Mutluluklar saatler gibidir. En basit olanı, en az bozulur?. Nicolas Chamfort
rumeysahatice58@gmail.com