Tarih: 06.05.2020 22:16

Kapısız´ın Tohumu

Facebook Twitter Linked-in

 Sivas Postası, beni sayfalarına davet ettiğinde ayakkabısını boyatmış, traş olmuş öğle yemeğinde de üç beş arkadaşa etli ekmek döktürmüş adamın keyfini takınmıştım. Bire yirmi gelen buğdayı peşin satanın kurumu bende yoktu adeta..

Hemen Çerkez´in orda çayımı içip doğru Paşabahçe´ye gittim. Soğuk mu soğukya olsun. Memleketli de yazın bir türlü ele geçiremediği kamelyalara inat doldurmuştu orayı. Ya hû arkadaş, dedim. Bu memlekette evde ekmek aş pişmez mi. Ben hangi bahçede hangi parkta iki saat huzur bulup da üç beş paragraf yazacağım. Yine de altmışlık bir neneyle dayının poşetle kaplayıp adeta kabanladığı nispeten sakin bir kamelyaya komşu yeri tuttum. Ayazı tüm hücrelerimde hissedip çeliklendikten sonra bilgisayarımı açtım. Her şey çok güzeldi de ne yazacağıma henüz karar vermemiş olmam işi bozdu. Hem nasıl bir üslup kullanacaktım.Onca akademik tez, makale, kitap yazan, yazdıran ben, memleketimin insanına ne anlatacaktım. Evet, yazmak benim işimdi. Gürün´deki lise yıllarımdan beri kâğıt kalemi elimden düşürmemiştim. Mersin´de gurbet acısını yudumlarken ağrılarımı şalgam şişelerinde deryaya fırlatarak başlamıştım uzun uzun yazmaya. Sonra her sevdiğime mektuplar yazarak içimde bir şey saklamamayı öğrenmiştim. Üniversitenin daha ilk döneminin sonunda Muhan Bali Hoca´dan ?Derleme Metotları?nı öğrenmiştim de yarıyıl tatilinde ?Yüz Çöreği? derlemesi yapmıştım. Sınıfta konuşamasam da kendi ödevlerimle yetinmeyip arkadaşlarımınkini de yazardım. O zamanlarda öğrendim ki insan ancak kendini yazar. Ondandır ki doktora tezim için kendi toprağımdan bir ozanı seçtim. ?Hey gidi bahçelerin Güleminesi?ni benden iyi kim tanıyıp da yazacaktı ki.. ?TohmaGeceleri?nden kim benim kadar haz alacaktı.. Bu gün belki kimse benden imza istemez ama bilirim ki bu şehirde Hasan Hüseyin yaşadı. Yaşadı da kimse bilmedi onu da mavi otobüsteki sevgiliden başka. Bir de Doğu Ekspresi´ndeki kara kalem portresini yaptığı yolcular.. Şair o günlerini:

ıssız sokaklarda ayakseslerim

kaldırıma oturup ağlıyasım gelirdi (Korkmazgil 1965: 85).

diyerek anlatır. Ben de Hasan Hüseyince yazdıkça yazdım. Sonradan anlayacaktım ki bunca yazacağıma bir partinin ya da bir cemaatin ocağında pişsem şimdi kitap panayırında imza kuyruğundakileri sayıyor olabilirdim. O zaman toprağıma bu kadar yakın olur muydum? Bulgurun hasını, elmanın, kayısının her çeşidini üretebilir miydim? Emmimin, dayımın, köylümün yüzüne bakabilir miydim?

Haliyle yazmak zor olmamalıydı da neyi nasıl yazacaktım, diye kaşınıp dururken yandanDeliktaşlıRuhsati Baba´nın ?Gördüm iki kişi mezer eşiyor.? Türküsü kulağıma çalınmaz mı? Bir anda tüm duygularım değişti. Memleketi yazacaktım tabi ki. Bütün birikimlerimle toprağına kurbanolduğum vatanım için veryansın ettim.Öyleya Âşık Emsali´yi yazmıştım da ciğerinin yaraları deşilmişti:

Levhi kalem ile yazan yazılar

Sağımda solumda körpe kuzular

Meledikçe ciğer parem sızılar

Benim derdim elinkine benzemez. (Emsali 2013: 65).

İnsan görebilirse baktığı her yerde bir öykü gizlidir. Yazabilense geleceğe geçmişi gösterendir ki değerler ancak gören ve yazabilen sayesinde ortaya çıkıverir. Değilse yazılmayan her öykü bir canla birlikte toprağa karışarak bir güzel çiçeği gelecekten mahrum eder.

Belli ki yandaki amca, neneyle keçileri çoktan seçmiş de kendini türküye, ağıda vermişti. Ellerim tutmayıncaya dek yazdıkça yazdım. Ha bire de Sivas türkülerine kulak kabarttım. Akşam olup da giderken bu kara bahtlılar diyarının yürek yorgunu da beni iyice tanımış olacak ki güle güle der gibi baktı. Belli ki Gökpınar Gölü gibi ancak derenin etrafındaki yeşillikle avunmuş, yamaçları tırmandıkça kuru otlardan başka bir şey görmemişti. Ozanca bir selam vermek gerekti diye, ?dayı, bu dağlara bahar gelmez mi hiç?? dedim. Kendi derdini unuturmuş gibi gençliğimle karamsarlığımı bağdaştıramayıp bana:

Sitem barındırma gönül dağında

Muhabbeti besle sevda bağında

Hasret ovasında dert ırmağında

Ben çağlarım ikimizin yerine (Kul Fani 2018: 90).

diyerek hem ders verdi hem de yazacaklarımı biliyormuş gibi uyarıda bulundu. Ayaklarımda hissettiğim uyuşukluğumdan kurtulmak için kısa kesmek istesem de bu kederli adamı yazmak farz olduğundan: Amca, bağışlaya bu yıkıntının namı nedir, dedim.

Bademkaya köyüm Sivas şehirim

Mehmet Güler dedem Turan pederim

Mahlasta Kul Fanî ismen Mahir´im

Böyle arz edeyim size kendimi.(Kul Fani 2018: 176).

Her doğan kuzuda, her açan navruz çiçeğinde her başakta olduğu gibi bu kocada da alacağım vardı. Yeni bir yılı beklerken yine hatırlayıp amcayı bir sorayım dedim. Gelini açtı yetim yetim çalan telefonu da yedisi oldu, dedi, sizlere ömür.. Ben yazmayım kimler yazsın, dedim. Bir roman daha kaldı okumayı bilene.

Yazdıkça güzlük kuzular misali kabardı tüylerim. Bir yerde durdum, ya hû, dedim. Biz yazıyoruz da bakalım ki yokluğumuz belli oluyor mu meclislerde? Sami Paşazade Sezai merhumun meşhur ?Kediler? hikâyesindeki adamcağız gibi ?Ya ben, ya kediler!? demediysem de bekledim ki birileri, ?bu adam yazdıydı bir şeyler de kayboldu?? desinler diye ama yok. Bu arada da sürekli mevzu biriktiriyorumya mümkün olduğunca zülfiyâre dokunmayacak şeyler. Örneğin tarihi hastane binasının ranta çevrilmesi gibi konularda fikrim belli olsa da sonucun belli olduğunu bildiğimden dinlenmeyecek diye sesimi çıkarmadım. Veya mümkün olduğunca daha çok bilim insanını ağırlayıp fikrini almak amacıyla yapılan bir sempozyumda eşine ancak güzel şehrimde rastlanan etkinlikte yapılan ayıbı da yazmadım. Haliyle belli kişilerin kimseye haber vermeden kendi aralarında yaptıkları bu bilgi şöleninde neler oldu bilmiyorum. Hem çoktan öğrenmiştim siyasetçilerin konularına girmektense çalıyı dolaşmayı. İnsan kendini yazmalı değil mi?

Aylar geçti de onca kitap makale yazan beni kimse çağırmadı. Demek ben olmadan da kazan kaynıyor, dünya dönüyormuş. Ya ben okumadan, yazmadan durabiliyor muyum? Durabilsem ellerim titrer miydi? Kafamda yeni konular yeni öyküler koşuşur muydu?

Şimdi okuyucu, iyi de bu, ?Kapısız´ın Tohumu? ne alaka! diyecek. Beni aylardır kötü yazar yaptınız. Şimdi de siz çekin. Biraz da sonraki yazıyı bekleyin bakalım! Görelim ki ev malından öküz oluyor muymuş!16.08.2018

Kaynaklar

Kaya, Huri Selcen (2018), Âşik Kul FâniÜzerineBirAraştırma, GiresunÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsüYüksekLisansTezi.

Kılıç, Emsali (2013), Beyaz Gül - Gürünlü Âşık Emsali - Hayatı ? Sanatı ? Şiirleri (Haz. Hatem Türk), Asitan Kitap, Sivas.

Korkmazgil, Hasan Hüseyin (1965), Temmuz Bildirisi, Toplum Yay. Ankara, (2. ve sonraki baskılar, Bilgi Yay.).

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —