KIVIRCIK KUZU MEVSİMİ!

KIVIRCIK KUZU MEVSİMİ!

Yakup KIVRAK Yazdı...

KIVIRCIK KUZU MEVSİMİ

12 Ekim 1978

Birkaç gün önce Âdilaa bir kuzu sattı bana.

Âdilaa, Seferaa’nın kardeşidir. Celeplik yapar iyi para kazanır.

Canlı hayvan ticaretiyle uğraşanlara celep deniyor burada. Gider bir yerlerden canlı hayvan satın alır, üç beş hafta ahırında besler, götürür cıvar köylerde pazarlarda iyi kârlarla satar. Hâli vakti çok yerindedir, köstekli saati bile var Âdilaa’nın. Evi Sefera’nın evinin bitişiğidir.

Baharözü İlkokulunun müdürü Mehmet Şimşek Cumâ günü Anadol markalı arabasıyla gelip beni aldı, köyüne götürdü.

“Hoca gel, bu sene 23 Nisan için etkinlik planlıyoruz, toplantı yapacaaz, sen de katıl,” dedi.

“Olur geliyorum,” deyip çocukları paydos edip müdürün Anadol arabasına binip Baharözüne gittim.

Toplantı bitince müdür beni köyüme bıraktı.

Amanın, eyvahlar olsun, Cumâ namazından çıkmışlar, hepsi birden câminin dış duvarına çömelip yaslanmış oturuyorlar. Beni görmemiş olsalar yolu uzatıp muhtarın evinin üstünden dolaşıp okula gideceğim ama kaçış yok, gördüler bir kere.

Mesâi saatinde gittiğim için Seferaa çok söylenecek, biliyorum.

“Selâmünaleyküm komşular.”

İlk sözü Seferaa alıp ters ters baktı bana.

“Aleykümselaaam hoca, nöörüyon, nereden geliyon bööle okul vahti?”

Baharözünden geldiğimi hepsi biliyor. Sabah gördüler zâten müdürün beni götürdüğünü.

“Hoca gel hele, cumâ mumâ gıldığın yok, sırtını bâri yasla şu cami duvarına da belkim oradan azıcık suvap gazanırsın.”

Oturup yaslandım onlar gibi.

“Seferaa, böyle sırt yaslayana sevap yazmaz yaradan da, artık senin kazandığın sevaplardan belki birazı bize düşer, sâyende Cennet’te ufak bi yer buluruz kendimize.”

“La herif, saa zırnık koklatmam suvabımdan. Anca yaradanıma senin için aracı olurum, ricada bulunurum. ‘Yeri göğü yaradan, esirgeyen, bağışlayan… Sen bu Yâgup kulunu affeyle, Cehenneminde az yak,’ dirim. ‘O namaz gılmadı, oruç dutmadı emme, zarar ziyanı da yoğudu kimseye,’ dirim. ‘Hemi bu gadar yandığı da yeter, çıkar Cehenneminden emme Cennete de getirme, dursun ortalarda bi yerde,’ dirim.”

Seferaa’nın her cümlesinin ardından hep beraber kahkahayı basıyoruz. En yüksek kahkaha Bahattin İmam’dan.

“Seferaa, ‘Cennete de getirme,’ dedin de, sen gendini orada mı olacaan sanıyon?”

“La Baattin hoca, Rabbim Cennetinde yerimizi hazırlamışdır elbet. Sen Yaagup ooretmenin yanında yanarkene senin için de bi ricada bulunuruk. Bizi gırmaz heralda ve seni de gurtarmış oluruk.”

Yine kahkahalar.

Âdilaa konuyu değiştirdi.

“Hoca, gıvırcık guzu mevsimi şu ara. Sana eyisinden bi guzu kesek, gavurma yapıp iki tenekeye basak, gış boyu yirsin.”

“Olur Âdilaa kaça vereceen?”

“Hocam, lâfı mı olur, düşündüğün şeye bah, saa para deyen mi var? Dut hele elimi.”

Seferaa arkadan “alma” gibisinden göz ediyor ama eli kaptırdık bir kere.

Hacıyâgup, “Al hocam al, barabar yirik.”

Garpız Memed de kasketli kafasıyla onayladı.

Bir canlı kuzunun kaç para edebileceği konusunda hiçbir fikrim yok, Âdilaa’nın söylediği rakamın biraz altında bir fiyat verdim, komşuların yardımıyla arada bir yerde buluşup elimi kurtardım Âdilaa’dan.

Ertesi gün iki tenekeye basılmış kavurmalarım geldi.

Seferaa yine çok kızdı bana.

“La biz seni aç, açıkta mı goduk? Gettin Âdil’e gazıklandın. Geçen sene de mütayıta gazıklandıydın, gazıklanmaya doymuyon, gendin bilin. Hadi ısıt tüpde de yiyek bâri birez.”

Evine doğru bağırdı.

“La Mukremiiin lavaş getir la!”

***

 



Anahtar Kelimeler: KIVIRCIK MEVSİMİ!