KURBANIN FIKHI

KURBANIN FIKHI

Ömer YILDIZ Yazdı...

Kurbanın Fıkhı*

Kurban, vahye muhatap olan ilk insandan bu yana Allah'ın kuluna kendisini hatırlatmak için koyduğu bir bağlılık bildirgesidir. Bugün devletler, vatandaşının eğitim, güvenlik ihtiyaçlarını karşıladığı için vatandaşlarından nasıl vergi alıyorsa, Allah da kullarının beklentileri için kendilerinden bir takım eylemler gerçekleştirmelerini talep etmiştir. Kurban bir sembol olarak; bol rızık veren Allah’ın bizim için lütfettiği sayısız nimetlerden, garip gurebanın istifade etmesine önayak olmaktır. İnsanlardaki "benseverlik" ve "mülkiyet tutkusu"nun yerine "infak etmeyi" koymaktır.

İnsanlık tarihinin ilk kurban tecrübesi, Kur’an'da bir mesel olarak Âdem’in oğulları üzerinden bize anlatılır. Bu anlatıya göre Âdem’in iki oğlundan biri olan Habil’in gönül rızasıyla seçtiği iyi, kaliteli ve güzel kurbanını Allah kabul edilmiş, gönül rızasıyla ve güzel şekilde Allah’a yönelmeyen Kâbil’in kurbanını ise kabul etmemiştir. Zira Allah “ancak takva sahiplerinin, yani O’nun rızasını gözetenlerin ibadetlerini kabul eder” (5/Maide: 27).

Bize Kur’an’da anlatılan ikinci örnek ise İbrahim ve İsmail peygamberlerin hikâyesidir. Bu anlatıda Allah, İbrahim'den oğlu İsmail'i kurban etmesini istemiş (ya da Allah'ın ona gösterdiği rüyadan Hz İbrahim bunu anlamış) ve 90 yaşından sonra Allah'ın ona hediye ettiği güzelim oğlunu sırf Allah için canına kıymaya yeltenmiştir. Kendi muradını en iyi kendisi bilir ama belki de Allah, İbrahim'in imanının bütün insanlığa örnek olması için böyle bir mizansen kurgulamıştır.

“Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlıklar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye, biz her ümmet için kurban kesmeyi farz kıldık. İşte sizin tanrınız tek bir Tanrı'dır. O halde O'na teslim olun. O'na samimiyetle boyun eğenleri müjdele!”(22/Hac: 34) ayetinden de anlaşılacağı gibi, Hz. Âdem ile başlayıp oradan Hz İbrahim’e uzanan Kurban günümüze kadar her dönemde ve hemen her ümmet için bir ibadet olarak varlığını sürdürmüştür.

 

Niye Kurban Kesiyoruz?

Bugün çocukların anlam veremediği bazı önemli kutlamalar, anma proğramları ve bayramlar olabilir. Örneğin, on yaşındaki bir çocuk Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki kentlerine Amerika tarafından atılan nükleer bombalardan haberdar olmadığı için, o bölgede devlet tarafından gerçekleştirilen törene ne için o kadar insanın toplandığına tek başına anlam veremez. Bu toplantının sebebini anladığında ise yapılan işin perde arkasında ulvi bir amacın olduğunu anlar. Anladığında o da aynı işi yapmaya başlar. Buradan hareketle dinimizdeki ibadetlerin görünen tarafında insanların bir anlam bulamaması normaldir. Dinini, tarihini bilmeyen bir insan ebetteki koca koca adamların toplanıp hayvan boğazlamasına ve bununla tatmin olmasına anlam verememektedir.

Müslümanların kurban kesmesi, geçmişte Âdem’in oğullarının ve İbrahim peygamberin yaptıklarına öykünmekten ibarettir. Ne o melül melül bakan oğlağın etinin ne de burnundan buhar fışkıran öküzün budunun bizim kurbanımızla direk ya da dolaylı bir ilintisi bulunmamaktadır. Biz, müminler, kurban keserek içimizde dünyaya ait ne kadar beklentimiz, vazgeçemediğimiz fikrimiz, ideolojimiz, malımız, mülkümüz varsa onların hepsinden Allah için İbrahim gibi vazgeçebileceğimizi, Âdem’in oğlu gibi Allah’ın bize verdiklerinin en iyisinden vereceğimizi taahhüt etmekteyiz.

Kurban bir “infak” değil, bir nüsük/ritüeldir. Bedeli ödenen kurban infak olur, ama kurban yerine geçmez. Kurbanı salt “kan akıtma” veya “yoksullara dağıtılacak et”e indirgemek dinin bu önemli bir hükmünü sekülerleştirme tehlikesine kapı aralar.

Kan akıtmanın psikolojik faydası ve etin yoksullara dağıtılması hükmün “liaynihi/bizzat” değil, “ligayrihi/dolayısıyla” bir faydadır. Liaynihi olan Allah’a kurbiyet ve takvadır. Kesilen hayvanın etinin lezzetli olup olmaması, etinden yağ çıkıp çıkmaması bir müminin konuşacağı en son şey dahi olmamalıdır. Kurban etinin fakirlere dağıtılması muhtaç kişinin yüreğine mutluluk dokundurduğu için güzeldir, değerlidir, sevaptır. Biz bu işi eti budu yerinde heybetli, cüsseli bir öküz kestiğimiz için değil; Allah rızasını kazanmaya matuf bir iş olarak yaptığımız için sevap kazanırız.

Eğer Allah için evimizden, telefonumuzdan, bağımlılıklarımızdan vazgeçemiyorsak; onları İbrahim'in iradesiyle kılıçtan geçiremiyorsak, kestiğimiz hayvanın eti midemize bayram ettirecek başka da bir kazancımız olmayacaktır.

Kurban uygulamalı ve yaygın bir eğitimdir. Bu sayede insanın Allah'a karşı sorumlu davranması ve kendi kusurlarını, ezikliklerini, defolarını görüp onlardan kurtulması amaçlanır. Eğer bu kazanımlar gerçekleşmiyorsa hayvan boğazlamak karnımızı doyuracak belki ama hedeflenen amaç hâsıl olmayacaktır.

Her ibadet gibi kurbanda da hissedar olması beklenen bizim yüreğimizdir. İnsan, dünyada yaşayarak kirlenir, paslanır, eğilir, bükülür. Bu bağlamda kurban, uykusunun en tatlı yerindeki askere "ayağa kalk" ihtarı ve seslenişidir.

Kurban, insanın tutkularından ve diğer tüm bağlarından kurtulduğu bir özgürlüktür ve lisan-ı hal ile bize şöyle seslenir: Bütün emelini, amacını, gayeni, zamanını neden dünya denen bu bataklığa harcıyorsun. Bir bak son bir senedir nelere üzüldün, nelere sevindin? Hep dünyalık ile doldurmuşsun yüreğini. Sen İbrahim milletindensin. Büyük deden İbrahim, putlarını kırdı, Allah için en sevdiğinden vazgeçti. Sen de bunu yapabilirsin, yapmalısın. O hayvanın Allah ile bir bağı yok, sensin Rabbinin değerlendirdiği, kulluğa layık gördüğü. Ona çektiğin bıçağın daha sağlamını ve keskinini bağımlılıklarının boğazına çekmelisin. Ancak bu şekilde özgürleşebilirsin. Sen özgürleşmessen şeytan seni köleleştirir. Buna izin vermemelisin.

*Dr. Ahmet Bayraktar’ın aynı isimli makalesinden istifade edilmiştir.

 



Anahtar Kelimeler: KURBANIN FIKHI