?Şu koca değirmen yıldız öğütür
Herkese keyfince nasip dağıtır Bir cümle sevdasının beyidir Aşk padişahıyız sevgi ağası Muhabbet insanıyız biz, yoktur dahası?
Hayatın gölgesinde kalan ayrıntılar, değişik zamanlarda çıkıverirler bazen ortaya. Zaman ve mekan öte hasretlikleri barındırırlar çoğu zaman. Aşka dair, şehre dair, hasretliğe dair onca hatıraya derin saygısı olan pek çoğumuzun, yüreğindeki tarifi imkânsız anlar, ara ara çıkıp ısıtıverir sükûn gülümsemelerini.
Geçtiğimiz gün yaşadığımız hoş bir muhabbeti burada sizlerle paylaşmak isterim sevgili okurlar. Sivas?ın kadim mekanlarından Buruciye Medresesi nice yazar dostumuzun uğrak yeridir. Orada, akşamı musikiye bulayan kırlangıçların şakımaları, ayrı bir tat verir insana.
Buruciye Medresesi?nde, Sivas?ın fahri kültür elçisi Bilal EKER?i görüp onun hoş sohbetine demirlemek adeta vazgeçilmezlerimizdendir.
İyi bir kitap kurdu olmanın ötesinde, il dışından gelenlere Sivas?ı tanıtan ve onların buradan hoşça ayrılmaları için çaba sarfeden Bilal EKER, yine hararetli bir şekilde Sivas?ı anlatırken, gelen iki konuğun Sivas?tan İstanbul?a gitmiş iki Ermeni vatandaşımız olduğunu söyledi bizlere.
Orada bulunan arkadaşlarla ayağa kalkıp onları oturmaya davet ettik. Tam 35 yıl önce Yıldızeli?nden İstanbul?a gitmiş Hrant BAL ve Janet BAL çifti. Davetimize icabet ettiler. Hrant BAL?ın heyecanı gözlerinden okunuyordu. 35 yıl önce gittiği topraklara yeniden gelmenin değişik bir mutluluğunu yaşıyordu sanki. ?Sivas?ı unutmadınız sanırım? sorumuza, hepimizin genzini yakan ?kursak kavurgasını arar? sözü ile karşılık vermesi, cümlemizin içinde kekremsi duyguları gözlerimize yansıttı adeta.
Yıllar önce Yıldızeli?nden İstanbul?a gidip yerleşmiş ama yine de 35 sene sonra doğduğu topraklar dönüp, çocukluk arkadaşları ile hasret giderme uğraşı, nasıl ifade edilebilir?
Adeta gözleri buğulu bir hasreti anlattı bize. O sordu biz cevapladık, biz sorduk o cevapladı. Ortak bir memlekete aşkıydı konuşulanlar. Aynı ekmeği ve aynı şehri soluklayan insanların hasretinin, vuslat içinde bütünlenmesiydi sanki.
Aslında biz buyuz işte sevgili okurlar. Bu toprağın hamurunda var ortak yaşama aşkı. Kine, garaza, ötekileştirmeye müsaade etmez bizim Anadolumuz. Kim olursa olsun, ne olursa olsun Anadolu?nun bize öğütlediği yüce erdem, gönlün mihmandar edilmesi değil midir?
Hrant BAL?ın, buğulu gözlerle anlattığı Sivas hasreti, değişik bir hatıraya yeniden anımsattı bizlere.
Çok yıllar önce Sivas?tan Fransa?ya göç etmiş yaşlı Ermeni bir kadın, sık sık, ata toprağı Sivas`ın Deliilyas Kasabasına gelirmiş. Köyde kalan komşularıyla, sarılır koklaşır hasret giderirmiş. Köylüleri ona "Mercan Ana" derlermiş. Yine Mercan Ana yaşı 80?e dayanmış halde gelivermiş doğduğu topraklara. Yine sarılmış koklamış komşularını. Orada can vermiş. Kan toprağına düşer derler ya işte öyle. Komşular telefonla, kızına haber vermişler; "Annen öldü, gelir alır mısın, biz burada gömelim mi?" diye... Kızı "Bekletmeyin, toprağına gömün" zira "Su, çatlağını buldu..."demiş.