BABAMIN TABUTUNDAKİ KARA YEMİŞLER
Bir gün babam, Dünyanın her yerine gidiyorsun, babanın köyünü merak etmiyor musun´ dedi.
Hadi gidelim´ dedim. Vapura binip Giresun´a gittik. Giresun´dan Şebinkarahisar´a taksi tuttuk. Oradan Yaycı köyüne gittik. Babam doğduğu evi aradı, bulamadı. Kiliseyi aradı, bulamadı. Mezarlığı tarla yapmışlar.
Çocukken yüzünü yıkadığı üç gözlü bir çeşme vardı, o kalmış. Oraya götürdüler, yüzünü yıkadı.
Evinin olduğu yerde harmanlık vardı.
Çocukken anam beni dövenin üzerine koyar, dolaştırırdı´ dedi. Hemen köylüler döven kurdu, babamı da içine koydular, döndü. Ben de fotoğraf çektim. Baktım, babam ağlıyor. Altı yaşında bıraktığı köyüne benimle beraber dönünce çocukluğu aklına gelmiş.
Yemişleri unuttu
Sonra Sivas´a dönmek için araba tuttuk. Yolda giderken Ah, unuttum´ dedi:
Buranın karayemişleri meşhurdur. Anam beni İstanbul´a mektebe gönderirken yanıma torba içinde yemişler vermişti, onları yiyerek gelmiştim. Benim memleket sevgim, yemişle başlar. Geri dönüp alalım.´
Baba, gözünü seveyim. 100 kilometre yol geldik. Şimdi yemiş için 100 kilometre geri gideceğiz, 100 kilometre tekrar bu tarafa geleceğiz, sabah olacak. Başka sefer alırsın´ dedim.
İstanbul´a döndük.
Cenazedeki sürpriz
Babam dört ay sonra öldü. Meğer derdi, oğlunun onu köyüne götürmesiymiş.
Cenazeye gideceğimiz gün evin kapısı çaldı.
Kimsiniz´ dedim.
"Dacat Güler´i arıyoruz´ dediler.
Dacat Güler´i kaybettik, şimdi cenazeye gidiyoruz, isterseniz siz de gelin´ dedim.
Meğer gelenler, köyde bizi gezdiren köylülermiş.
Siz de gelin cenazeye´ dedim. Yanlarında da bir sandık vardı. Baktım; karayemiş getirmişler. Babamın almak istediği, hasretini çektiği karayemişler... Çocukluğunda yediği, kokusunu aldığı, kendi memleketinin yemişleri.,
Babamın tabutunu açtım ve köyden gelen kara yemişleri tabutuna koydum...
Ara Güler